11 Ekim 2007

Yıkılmayan Efsane Yoktur

2007-02-01/20:33:00
Adına modern denilen şu zaman dilimlerinde, insanın yüreğinden insani olan her şeyi aldılar. Adam gibi yaşamayı arttırması umulan türlü gelişmelerden insanlığa düşen giderek azalıyor. Filanca illetin ortadan kaldırılmasına yönelik çabalardan bir elin parmakları sayısınca insan kurtulurken, bir elin parmakları sayısınca kendilerini musibet kuşatmış adamlar tarafından, insan kitleleri ve yeryüzünün doğallığı yok ediliyor.

Materyalist uygarlık, kendi sefahatini gerçekleştirmek adına başkalarını sefalete sürüklemeye devam ediyor. Okyanusun öteki tarafında, Sosyal Darwinizm dersinden başarılı olan aklını yitirmiş insan sürülerinin ruhu ve eylemi tıpkı dedelerininki gibi. Eğer biz Irak’ta muvaffak olamazsak gelip bizim ülkemizi ele geçirirler diyecek kadar korku içinde yaşayanlar, kendi korkularının illetini ortadan kaldırmak için mazlum bir millete yapmadıklarını bırakmıyorlar.

Uygarlık putu giymiş olanlar, kendi marazlarını gizlemek için mazlum halkların coğrafyalarında giriştikleri vahşete kutsal anlamlar da yükleyerek yapıyorlar bunu. Giderek büyüttükleri tahammülsüzlüğün altında kalmalarını umarız. Onlar, yeryüzünü yeniden inşa! etme hedeflerini tutturduktan sonra lazım olanı kendilerine ayırıp, başkalarına da aynı şekilde lazım olacak şeyleri, fesada uğratmış olarak bunların taşıyıcısı olan adamlarla birlikte egemenlik edecekleri coğrafyalara göndermişlerdi. Aynı kökten gelen sözün işaret ettiği anlamı oralarda çözmek kolay iken, buralarda çözmek yüz yıllık zaman gerektiriyor bu yüzden. Düşünmeyi zahmet sayanlar, şimdi yüreklerinden alınanı yerine koymanın hesaplarını yapıyor olsalar da hesapları boşa çıkıyor.

Bugün Batının kutsal şarabı İsa’nın kanını, kutsal ekmeği ise bedenini sembolize etmiyor. Şarap ve ekmek, yeni yorumcuları tarafından yeni anlamlar yüklenmek suretiyle, mazlum coğrafyalarda yaşayanların kanı ve bedeni haline getiriliyor. Siz yeryüzünü fesada boğuyorsunuz denildiğinde; hayır, biz demokrasimizle mutluluk getirmeye geldik diyorlar. Görkemli mühendislikler ve uzay araçları yapanları, kendi mitolojik zihin faaliyetleri sevk ve idare ediyor. Reform ve Rönesansla birlikte kendini aramaya başlayanların halefleri, şiddetli bir irtica hummasına yakalanmış olarak her yolu mubah gören bir anlayışla yeryüzünü yenileme! çabasına girişiyorlar.

Ve ben ne zaman, çoktan kötülüğe kuşanmış bir Bush görüntüsü yahut fotoğrafına nazar etsem, Yahuda İskariyot görmüş gibi oluyorum. Hulusi kalp ile niyaz ederim ki, madem mazlum olanların kendilerine çeki düzen vermeye mecal ve niyeti yok, hiç değilse yeryüzüne ihaneti olanların akıbeti Yahuda’nınki gibi olsun.

Şimdiki zamanın, bugünün, ânın insan ve eşya için sürekli aynı olmayacağını bilen tarafıma bakarak ümidimi çoğaltıyorum da. Çünkü içimdeki ses, yıkılmayan efsane yoktur diye fısıldayıp duruyor.


0 yorum: