11 Ekim 2007

Dirilen Kültür Varlıkları


2007-07-05/18:12:00

Selçuklu Belediyesi öncülüğünde yapımı devam eden ve bir kısmı sonuçlandırılan tarihi eserlerin restorasyonunu gördükçe, toprağının tarihine sahip çıkan insanların mesaisinin bereket getireceğine inancım artıyor. Aslında Konya belediyelerinin bu yöndeki çalışmaları eskilere dayanıyor. Kent merkezinde kendi haline terkedilmiş, bakımsızlıktan yok olma riski taşıyan kadim eser kalmadı. Bu konuda Selçuklu Belediyesinin de müstakil bir yeri var.

Sille restorasyonu ile ilgili olarak daha önce de bir yazı yazmıştım. Yeni projeler, çalışmalar ve nihayetlendirilmiş işlere tanık oldukça yazmaya devam etmeyi düşünüyorum. Geçtiğimiz Çarşamba günü, tarihi Sille hamamının açılışı yapıldı. Açılış sonrası da Sille Karataş Camii’ne ilk taş kondu. Önceki yazılarımdan birinde, Konya’ya, özellikle Mevlana Türbesine gelen yıllık ziyaretçi sayısının 1,5 milyonu bulduğu halde nasıl olup da esnafın günlük maişetine olması gereken katkıyı sağlamadığını irdelerken, turizm şirketlerinin misafirlerini Mevlana Külliyesi civarında kısa bir tur attırdıktan sonra alıp götürdüklerine değinmiş, bu sebeple de esnafın cebine umulan paranın girmediğinin altını çizmiştim. Konya’ya gelen turist sayısı ve getirisi konusunda bir alternatif olması beklenen hatta gereken Sille’de yapılan işlerin katkısının ne olacağının tek bir cevabı olacak. Bu husustaki anahtar kelime elbette ki “tanıtım” ve turizm şirketlerinin bir şekilde Konya ile bağlantılarını kuvvetlendirmek. Böyle olunca da Üniversite dahil kültür ve turizmle ilgili kurum ve kuruluşların ve özel sektörün ciddi çalışmalar yapması gerekiyor. Değilse, ziyaretçi sayısı Mevlana civarı ile sınırlı kalmaya devam eder.

Sille’deki Hıristiyan dini yapılarının restorasyonunun gereksiz olduğu yolundaki sayısı az gocunmaları da isabetli bulmuyorum. Bizim, hangi din olursa olsun kültür varlıklarının korunup kollanması ile ilgili halisane bir geçmişimiz mevcut. Kaldı ki, bu kültür varlıklarının ele gelir konumunun, Anadolu’nun ve Konya’nın tanıtımı ve ekonomik getirilerine denk özellikleri göz ardı edilmemeli. Bize ait değil zihniyetiyle bu tür yapıların bakımsız bırakılması düşüncesi kimseye hizmet etmez.

Geçen hafta sonu Selçuklu Belediyesinin öncülük ettiği restorasyon çalışmalarını yerinde görmek amacıyla Zazadın Hanı’na gittim. Konya-Aksaray karayolunun 25. km.sinde Tömek yolu üzerinde bulunan 771 yıllık handa hummalı bir çalışma vardı. Bu yılın sonunda çalışmaların bitirilmesi ve hizmete girmesi bekleniyor. Hana yakın, tarlasında kavurucu sıcağın altında elinde orağıyla çalışan yaşlı bir amcayı görünce bir merhaba demek için durdum. Köyü ile ilgili olarak hayatında görmek istediği iki şeyin de gerçek olduğunu sevinç içinde söyledi. Ölmeden önce görmeyi düşünmediğini söylediği iki şeyden biri, Tömek yolunun asfaltlaması diğeri de hanın mezbelelikten kurtulması imiş. “Yol epey önce asfaltlandı ama asıl muradım hana çeki düzen verilmesiydi” dedi.

Zazadın, yaklaşık 2 bin 500 metre kare kapalı ve bin metre kare açık avlusu ile Selçuklu’nun Konya’daki en büyük hanı olma özelliği taşıyor. Çalışanlardan izin almak suretiyle elimde fotoğraf makinesi, zemin ve kemer üstlerinde ayak basmadık yer bırakmadım. Girişin soluna düşen kapalı alana zemin betonu dökülüyor, çatı kısımlarında kubbe örme çalışması yapılıyor ve senelerce evvel yapılması gereken bir iş kotarılıyordu. Daha önce de, Selçuklu Belediyesinin Kızılören Hanı’nın yenilenmesi konusunda hazırlık içinde olduğunu öğrenmiştik. Beyşehir yolunda toprağa karışmak üzere olan küçük diğer hanların halini gördükçe, acaba özel sektörden bunları ayağa kaldırıp işletmeye açmayı düşünenler olmuş mudur sorusu zihnimi meşgul ederdi. Özel sektörün böyle bir işe talip olmasının sanıyorum biraz da, kültürel bilinç ve duyarlılıkla ilgisi var. Netice itibarıyla bunlar önceliği para olan işler. Yatırımcının da doğal olarak kendine has beklentileri söz konusu.

Memleketin kültür varlıklarına hassasiyeti olan bir vatandaş olarak, olup biten işleri sevinçle izliyor, emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum.

0 yorum: