11 Ekim 2007

Yeni Şeyler Söylemek Lazım

2007-07-26/18:38:00

Papa’nın Türkiye ziyareti ve bundan kısa bir süre sonra da Almanya Başbakanı Angela Merkel’in; “Papa’nın, A.B. anayasasında Hıristiyanlığın “resmi din olarak yer alması” talebine sempatik yaklaşımlarına dair yazdığım bir-iki yazı ile, “Avrupa kendi tarihini neden bu kadar hızlı hatırlama gereği duyuyor” sorusunun yerli yerinde cevapları örtüşünce konuya iyice dikkat kesildim. Batıdaki dünyanın, yeni şeyler üretip bunları şiddetle ve bir an evvel uygulamaya koymak yönündeki adımları giderek hızlandı. Komşu coğrafyada yaşanan sancılar, büyük düşünen adamların kendi lehlerine ürettiği ancak zulümden başka bir şey getirmeyen bu projeden, Büyük Ortadoğu Projesi-BOP’dan kaynaklanıyor.

Başka büyük projelerin hayalleri içinde olanlar da çok. “Büyük Ermenistan”, “Büyük İsrail” ve dünyanın henüz işitmediği başka büyük projeler ve hayallerin de sırada olma ihtimali mümkün. Yakın coğrafyada hayalleri kesişenlerin (gözümün önüne ortaokul yıllarında Matematik hocasının tahtaya çizdiği kesişim kümeleri geliverdi) işi kolay değil hani.

Bizim “büyük düşünmek” derdimiz, asırlar öncesinde, şimdi açanın okuyamadığı kitap sahifeleri arasında kaldı. Böyle olunca, büyük düşünmek olgusunu, tarihi yeniden şekillendirmek arzusundan alacak, bunu ortaya çıkaracak zihin faaliyetini, çalışkan Tarihçi Mustafa Armağan ile TYB Konya bahçesinde yapıyor olmak kimi nasıl etkiledi bilemiyorum.

A.B.D.’nin Büyük Ortadoğu Projesine karşılık, Türkiye’ye ait bir “Büyük Osmanlı Projesi” öngörüsü ile ortaya çıkmak, bu öngörüyü de ecdada bir borç bilmek, A.B. sürecine angaje olmuş Türkiye’de hangi ittirici gücün etkisiyle olacak diye sormaktan kendimi alamadım. Üstelik Türkiye’nin bir de “Medeniyetler İttifakı” denen sürecin iki aktöründen biri olmak gibi bir özelliği var.

Armağan’ın, aklımızı başımıza toplayıp dünyanın siyasi gidişine yeniden yön vermeyi hedefleyen, insanlığa örnek olacak bir projenin çalışılmaması halinde büyük bir vebale ortak olacağımızı ifade etmesi, düşünen ve derdi olan kafaları sanıyorum “nasıl?” sorusuyla baş başa bırakmıştır.

Söğüt’teki bir avuç insanın, yeni bir medeniyet doğurmak için, içlerine ateş düşmüş bir halet-i rûhiye ile gayrete gelişi ile Anadolu’nun Mustafa Kemal Paşa önderliğinde yeniden dirilişi arasında bağ kuran Armağan, Büyük Osmanlı Projesini; İslam coğrafyasını ihata eden ve sahibi Türkiye olan bir “bahçeye çevirmek” şeklinde tanımladı. Tarihe damgasını vuran bu iki büyük eserden ilkinin yapıcı, diğerinin bahçeye çevirici olmasa da, diriltici özellikleri temayüz etti malum. Biri, başlangıcı itibarıyla Anadolu’da birliği sağladı, diğeri de çağdaş Müslüman halkların özgürlük mücadelelerinin nüvesi oldu.

Böyle bir projeyi fantezi olmaktan çıkarıp hayata geçirilmesini temin edecek çok ciddi bir tarih bilincine sahip olmak ve inanmak gerekiyor öncelikle. Tarihi yeniden yorumlayan, Osmanlı gündeme gelince iyice küçültülmüş tarih algısının kompleksi altında ezilmeyen bilginin kitaplara girmesi, kendi içinde lokalize tartışmaları bir daha gündeme getirmemeye niyetli toplumsal bir bilinç, Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre’sinde anlattığı ile Çanakkale’de temayüz eden ruhun neredeyse aynı yerden beslendiğini çoktan fark etmiş büyük düşünmenin cesaretle birleşmesi gerekiyor.

Şu Ermenistan’ın büyük hayaline karşı, bizim büyük bir hayalimizin olmaması düşünülür şey değil.

Konuşmasının bir yerinde; “dünyada büyük işleri yapanlar tek başına olanlardır, işte bu yüzden kahramanlar az olur. Tarihle övünürken tarihimizin de bizimle övüneceği işler yapmalıyız” dedi. Bilgi nakletmekten yeni şeyler söylemeye azmi ve cesareti olmayanların çokluğu arasında Mustafa Armağan, gözümün önünde “kahraman” gibi duruyor…

0 yorum: