Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

11 Ağustos 2008

Gevne Vadi’sine Yolculuk

29.07.2008
Bu yazıyı çoktan yazmış olacaktım aslında. Hadim Balcılar’daki felaket sebebiyle elim bir türlü varmadı. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Oralarda eyleşmiş, suyunu, ayranını içmiş, insanlarla muhabbet etmiştik gün boyu. Acılı ailelere en güzel sabır dilesem, bir yaraya merhem bile olamam ki…

Gevne Vadisi, Yörük Pazarı, Yörük Beyi Kuş Ali ve obası, Toros yaylaları ve daha pek çok şey…
Zeki Oğuz’un dilinden düşmeyen şu Yörükler.
Zeki Oğuz, Ali Işık ve Mustafa Karaçelebi ile birlikte sabahın erken saatlerinde yola koyuluyoruz Hadim-Taşkent’e doğru.

İlk molamızı İçeriçumra’da verdikten sonra Apa istikametinde ilerliyoruz. Rotamız Dinek, Dineksaray, Çiçekköy, Sarıoğlan, Yeniköy, Bağbaşı, Hadim, Taşkent ve oradan Sarıveliler-Başyayla yol ayrımındaki Yörük Pazarı. Eğitse Deresi’ne kadar yolda sorun yok. Buradan sonrası şoförlere Allah sabır versin cinsinden.

Taşkent yolunda, sürücüsü üzerinde adeta kaybolmuş bir bisiklet önümüze çıkıyor. Arabayı durdurunca o da duruyor. Maceracılığı bizi yüzlere katlamış bir yabancı bu. Selam verip tanışıyoruz. Michael’miş adı. Fransa’da başlayıp İran’da bitecek bir yolculuğa çıkmış. Yalnız olup olmadığını soruyorum. Eşim biraz daha ileride diyor. Bisiklet çok ilginç. Direksiyonunun üstünde ayakla çevrilen bir pedalı var. Uzunca da bir selesi. Rampa çıkarken ayaklar uzatılıp rahatça ilerleme imkânı veriyormuş. Hizarcı Michael ile dağ rehberi eşi Nathalie ilk defa böyle büyük bir tura çıkmışlar. İleride onu beklerken buluyoruz. Üç haftadır yoldalarmış. Edirne’den İran sınırına kadar gidecekleri güzergâhı atlamadan sıralıyor. Yüzü, bacakları meşin gibi olmuş. Ne cesaretli bir maceradır bu.

Yol boyu yazın kavurucu sıcağı ile kuraklığa teslim olmuş ekin tarlaları…Ellerinde oraklarla kadınlar, erkekler… Fotoğraf makineleriyle tarlanın birine giriyoruz. Hangi televizyon kanalından geldiğimizi soruyorlar önce. Bu tür sorularla hep karşılaşırız. Hasattaki yaşlı kadınlardan biri genç kızların fotoğrafını çekmememiz şartıyla izin veriyor. Ekin yok doğru dürüst, güneş tepemize gelmek üzere. Birkaç kare ile yetinip ayrılıyoruz Bolay Yaylası’na doğru…

Rehberimiz Zeki Oğuz’un, günümüzün Karacaoğlanı dediği Hacıahmet Kıraslan’ın evi Bolay Yaylası’nda. Kışları İzmir’de geçirip yaz gelince yayladaki evine göçen Hacıahmet, Hadim’e gittiği için görüşemiyoruz. Sarıveliler-Başyayla yol ayrımındaki Yörük Pazarı’nın birkaç km. ilerisindeki vadi boyunca uzanan yörük obaları ilk uzun durağımız. Burası Anamur’a 150 km. uzaklıktaki Barcın Yaylası. Obaları tek tek ziyaret edip sohbetler ediyoruz. Vadinin sakinleri çocuklar, genç kızlar ve yaşlı kadınlar. Çocuklar etrafımızda halka olup merakla bizi izliyorlar. Herkes misafire çok ilgili. İkram ettikleri ayranları afiyetliyoruz. Vadide öyle fazlaca koyun, keçi yok. Çehrelerde gerginlik, huzursuzluk yok. Fotoğraf için izin almamıza bile gerek yok. Çocukların tamamı Anamur’daki okullarda öğrenim görüyorlar. Genç kızlardan biri üniversite sınavlarına hazırlanıyormuş, biri de lise son sınıfa geçmiş. Obanın yaşlılarından Emine Nine yaptığım onca pazarlığa rağmen, eliyle dokuduğu kilim çantayı 20 YTL’ye satıyor bana. Olsun, amacım ihtiyaçtan satın almak değil zaten.

İkinci durağımız Alanya yolu üzerinde Gevne Vadisi tepelerinin ardındaki Kuş Ali’nin (Uçar) obası. Topraklı tozlu bir patikadan ilerleyip tepeyi aşıp Küçüklü Yaylası’na ulaşıyoruz. Yörük Beyi ile karısı Hatice Keçimen’e bir iş için gitmişler. Zeki Emmi’nin (küçük Fatma öyle diyor) bahsettiği develer ortalıkta yok. Mahmut otlatmaya götürmüş. İki oğlundan diğeri Bayram, sekiz kızından üçü Emine, Kezban, Gülcan ve Fatma bizi sevinçle karşılıyorlar. Zeki Emmi’yi buralarda tanımayan yok. Kıl çadırda obanın büyük kızı Emine bulgur pilavı için hemen kolları sıvıyor. (ah, annem burada olmalıydı şimdi. Gözyaşlarını tutamazdı eminim).

Kıl çadır beş direkli. Sol tarafta yatak yorgan, karşı tarafta mutfak gereçleri, sağ tarafta da üç ayaklı basit bir düzenek var. Emine bunun altına odun atıp yakıyor. Pilav birazdan yer sofrasında hazır olacak. Allahım diyorum çıplak, tek bir ağaç olmayan iki tepenin orta düzlüğünde iki kıl çadır.! Bizim olmazsa olmazlarımız yok ortalıkta. Oba sakinlerinin çehrelerine bakıyorum. Huzur, sükunet, hiç eksilmeyen tebessümler...Buradan gitmeye niyetim yok benim. Zeki Emmi’ye diyorum; “bu yolculuk bir güne sığmaz”. Masmavi gözlü küçük kız Fatoş, Emmi’sinin dizinin dibinden ayrılmıyor. Bu sırada Cumhuriyet gezi ekinde oba hakkında Zeki Bey’in iki sayfalık yazısını okuyor ve fotoğraflara bakıyoruz.

Bayram’a Bozyazı-Küçüklü istikametinde nerelerde konakladıklarını soruyorum. O anlatıyor, ben not alıyorum. “Nisan ortalarında kışlak dediğimiz Bozyazı’dan çıkarız yola” diyor ve sıralıyor: Gülnar Söğüthanifeler Yaylası, Gülnar Kumkonak Yaylası, Gülnar Bardat Yaylası, Gülnar Eriklidere Yaylası, Ermenek Mazıbelen Yaylası, Ermenek Görmeli Köprüsü, Ermenek Sultanalanı Yaylası, Ermenek Üçpınar Yaylası, Ermenek Altıntaş Yaylası, Konya-Balcılar Usutaşı Yaylası, Sarıveliler Yörükpazarı, Avşar Hamboynu Yaylası ve bulunduğunuz Küçüklü Yaylası”.

Kuş Ali Obası’nın uzun yolculuğu Nisan-Kasım arası gerçekleşiyor. Kışlak dışında yaylalarda konaklama süresi iki gün ile bir hafta arasında değişiyor. 300 kıl keçi, 160 koyun, 4 köpek, 25 deve ve 10’u çocuk 12 kişi sekiz ay boyunca yollarda. Bayram kardeşlerini sayarken, Zeki Emmi’ye göz ucuyla bakıyorum: “Çocuk lazım tabii işler için” cevabını veriyor. Karşılıklı gülümsüyoruz. Emine’nin pilavı hazır. Lezzeti bir başka. Yemeğin ardından kıl çadırın dışına çıkıyoruz. Ağustos sıcağı kavuruyor ortalığı. Obanın kızları kendilerine has ıslıklar, bağırış-çağırışlarla keçi sürüsünü sağılmak üzere üç tarafı duvarla çevrili açık alana alıyorlar. Gülcan iki keçiyi sakalından tutarken Emine ile Kezban büyük bir ustalıkla sağım yapıyorlar. Öteki çadır oturma odası gibi düzenlenmiş. Ön kısmında bir kilim tezgâhı var. Herkes çok marifetli.

Zaman az, bu günübirlik gezide alınacak yol çok. Hiç içimden gelmiyor buradan gitmek. Emmi’sinin yanından ayrılmayan Fatoş ağlamaklı sesiyle “gitme Zeki Emmi. Kal burada” diyor. Bir başka sefere diyerek obadan ayrılıyor, aile büyüklerine selamlarımızı bırakıyoruz.

Gevne Vadisi üzerinden Keşefli’ye ulaşıyoruz biraz sonra. Yayla iki ayrı yere oturmuş. Yüzlerce metre aşağıda yer alan Aşağı Keşefli cennet gibi adeta. Göksu’nun kollarından biri yaylayı ikiye bölüyor. Yaylanın sakinlerinden Mehmet Aladağ, hangi dönemin eseri olduğu konusunda kararsız kaldığımız kaya mezarları ve özenle oyulmuş kayaları gösteriyor. Defineciler talan etmişler burayı da. Alanya’da muz seracılığıyla uğraşıyormuş Mehmet Bey. İkindi namazından çıkan cemaati gölgelik yerde çay hazırlığında buluyoruz. Bizim için hazırlamışlar. Burada hoş-beşten sonra Konya’ya doğru yola koyuluyoruz.

Şam’te bir yudum mırra, Batum-Sputnik’ten Karadeniz’e içli bir nazar, Harran evinde tavşankanı çay, Urfa konaklarında doyumsuz sohbet, Mardin abbaralarında serinlik, Odunpazarı sokaklarında keyif, Beypazarı’nda guşganalı Konaklar derken, Gevne Vadisi’nde bir kıl çadıra misafir olmak da varmış ömürde…

Şiir Akşamı Karatay’a Yakıştı

10.08.2008
Konya’da adına ister şölen ister akşam deyin, uzun zamandır bir şiir etkinliği görmüyorduk. Benim takip ettiğim en son şiir şöleni Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından “6. Kültür Sanat ve Spor Etkinlikleri” adıyla, 5 Ağustos 2000 Cumartesi akşamı Tarihi Dede Bahçesi’nde yapılmıştı. O günden bugüne Konya’da bir şiir etkinliği olup olmadığını hatırlamıyorum. Aradan tam sekiz sene geçmiş.

İster istemez, Feyzi ve Fevzi Halıcı Beyefendiler’in zamanın kıt imkânlarına rağmen Konya’da düzenledikleri kültür sanat faaliyetleri hatıra geliyor. Doğru dürüst iletişimin, internetin ve sair haberleşme vasıtalarının olmadığı senelerde ne büyük işler başarmışlar. Âşıklar bayramı, gül ve yıldız yarışmaları, Konya yemekleri yarışmaları… Hz. Mevlana’yı anma törenlerini onlar başlatmışlardı. Çocukluğumda âşıklar bayramlarından birine ev ahalisinin elimden tutup götürdüğünü hatırlarım. İleriye gideceğimize hayli gerilemişiz.

2000 yılında yapılan o şiir şöleni anısına bastırılan ve katılan şairlerin eserlerinden oluşan şiir seçkisi diğer şiir kitaplarımın arasında durur. Ara sıra elime gelir okurum. O akşam kimler misafir olmuşlar, hazır yeri gelmişken isimlerini hatırlatayım: A. Vahap Akbaş, Kamil Aydoğan, Mikail Bayram, Rahmetli Zemçi Çetinkaya, İbrahim Demirci, Nurettin Durman, Ahmet Efe, Feyzi Halıcı, Murat Kapkıner, M. Atilla Maraş, M. Önal Mengüşoğlu, Ahmet Mercan, M. Tahir Sakman, Mustafa Özçelik, Bülent Sönmez ve Mehmet Atar.

Geçtiğimiz Cumartesi akşamı, Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi ile Karatay Belediyesi’nin ortak çalışmasının ürünü “Karatay Şiir Akşamı”na izleyici sıfatıyla katıldık. Karatay Belediye Başkanı Mehmet Hançerli, TYB Konya’yı kabul ederek bu çalışmayı sahiplenmemiş olsa başka yaz akşamlarını çok beklerdik. Açılış konuşmasını yaparken bunun devamı gelsin ve bu akşamki etkinliğin adı “1. Karatay Şiir Akşamı” olsun mealinde sözler sarf etti. Bunun “verilmiş söz” olduğunu buraya not ediyorum. Alanı dolduran kalabalık izleyici topluluğunun, ev sahipleri tarafından “tahmin ötesi” şeklinde değerlendirilmiş olma ihtimalidir sanıyorum Başkanı gayrete getiren. Bir de şiir seçkisinin ön sözünde Başkan’ın; şehirleri donatabilirsiniz fakat sanatçıları, münevverleri yoksa onların bir üstünlüğünden söz edemezsiniz şeklinde yazdıkları. Sözler, yazılar unutulmasın.

Şiir akşamına katılan şairlerin neredeyse tamamı Konyalı, Konya doğumlu dostlarımız. Bu program, yukarıdaki listeye bakıldığında yerel gibi görünse de şairler ve eserlerinin gücü göz önüne alındığında hiç de öyle değil. Ahmet Efe, İbrahim Demirci, M. Tahir Sakman ve Bülent Sönmez onca sene sonra seslendirdikleri şiirleriyle renk kattılar. Mehmet Uğurlu, Şaban Çalış, Mehmet Solak, Osman Özbahçe, Murat Güzel, M. Akif Kuruçay, M. Ali Köseoğlu ve Atilla Yaramış programın diğer şairleri olarak şiirlerini sundular.

Konya’nın ulusal çapta adından söz ettirecek bir edebiyat sanat dergisi bile yok. Mevcut olanları yaşama savaşı veriyorlar. Mesela bunlardan Zeki Oğuz’un Çalı Dergisi 100. sayıya ulaşmışken ara vermek zorunda kaldı. Sebep malum. Oysa bana göre bu şehrin yeterli sayılabilecek potansiyeli var. TYB Konya Şubesi’nin müdavimleri muhtemel bir dergi için ellerinden gelen desteği vereceklerdir. Lakin iş eninde sonunda paraya dayanıyor.

Başta Karatay Belediye Başkanı Mehmet Hançerli ve TYB Konya yönetimi olmak üzere şiir akşamına emek veren herkesi takdir ve tebrik ediyorum.