11 Ekim 2007

Ramazan bereketiyle gelir

2007-09-27/20:28:00

İslam coğrafyalarına Ramazan, on bir ay özlenesi sükûn ve sadeliğini yanına alarak gelir. Dünyanın diğer birçok ülkesine de gıpta ettiren görünümüyle…

Kendini karşıdakinin yerine koymak duygusu (empati) zirve yapar bizde.

Oruç tutmasa da, sokakta haya eder bizim insanımız.
Oruç tutmasa da, davranış ölçülerine her zamankinden daha fazla dikkat kesilir. Bu anlamda, yeni ve alışılmamış neyi getirirse getirsin modern zamanlar, mütedeyyin insanların ümidi istikbale dair, kavi hale gelir.

Müslüman Türk milleti, empati sınırlarını, ülkeler ötesine ismi az bilinen diyarlara büyük bir şevk ve aşkla taşır. Uzakdoğu’da bunun adı zekat, Asya içlerinde fitre olur. Bunu öylesine layıkıyla yapar ki, Ramazan ve orucun şöhreti Avrupa’da Avusturyalıların, Fransızların yahut Almanların kent meydanlarına kurduğu iftar çadırları ile karşılık bulur. Düsseldorf’ta iftar yaklaşırken trafik bile sıkışır. Londra ve Stocholm’ün kiliselerden çevrilmiş camilerinde mukabeleler okunur. Yeni Müslüman olmuş Avrupalı hanımlar, sahurun sona ermesini istemezler bir türlü. Hollanda’da Protestan bir aile, sırf Müslüman ailenin Ramazan hassasiyetini görmek, yaşamak ve hissetmek için onları sofralarına davet eder.

İşte, bir süre önce öğrendiğim, Avrupa’da ilk Ramazan çadırının öyküsü:
Hollandalı bir öğretmen bundan üç sene önce turist olarak Türkiye’ye gelmiştir. Ramazan ayıdır. Akşam olduğunda insanların büyük meydanlarda kurulmuş çadırlara girip çıktığını orada yemek yediğini görünce, bunun yılın her günü yapılan normal bir şey olduğunu düşünür ve cebinden para çıkarıp yemek yemek için çadıra yanaşır. Güler yüzlerle karşılanır, yemek ikram edilir, üstelik para da alınmaz. Bunu aklı almaz bayanın. Düşünüp taşınır böyle bir şeyin nasıl olabileceğini. Aklı almaz. Öğrenir ki Ramazan ayına has bir gelenektir Ramazan çadırları... Hollanda’ya döner ve orada tanıdığı birkaç Türk’e yaşadıklarını anlatır. Der ki; “Ben sizde burada hiç böyle bir şey görmedim, siz niye Ramazan’da çadır kurmadınız?

Hollandalının fikriyle ve önayak olmasıyla Avrupa’da ilk Ramazan çadırı Hollanda’nın kadim şehri Haarlem’de iki yıl önce kurulur. İlk çadırın kurulmasına vesile olan bu bayan kısa süre sonra adeta kendisini büyüleyen Ramazan ayının etkisiyle İslam’a yaklaşır araştırır, inceler ve Müslüman olur.

Ramazanda bizim anlatılmaya değer öyle çok iyi işimiz olur ki aslında…
İftar vakitleri geldiğinde digergâm bir eda ile aç açıkta kalanı sorarız yanımızdakilere. Elimizden gelse dünyaları paylaşmak isteriz. Bazen, başkasına yardım etme fırsatı verdiği için ahbabımıza minnettar oluruz. Kavga ortamlarına “oruçlu olmak” engel olur. Mukabeleler okur, duasız gün geçirmeyiz. Teravih, en mühim namazlarımızdan biri olur. Bayram gelince merhamet ve şefkat libası giyeriz.

Ne ki, bayram sona erer de, Şevval’in dördüncü günü gelir, bir tuhaf oluruz.
(Şunca iyiliğimizi anlattıktan sonra yazıyı burada kesmek uygun düşer.)
Şevval’de de Ramazan ruhunun eksilmemesi dileğiyle..

0 yorum: