Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

15 Temmuz 2008

Yaşayan Müze Beypazarı




15.07.2008
Bir şehrin yazılacak şeyleri olması ne güzeldir. Görülesi güzellikleri, dinlenesi masalları, kalınası konakları, tadılası lezzetleri ve mütebessim insanları bir arada bulursunuz oralarda. Evliya Çelebi boşuna uğramamış, laf olsun diye yazmamış diye düşünürsünüz. Beypazarı böyle yerlerdendir.

İlk adı Lagania imiş. “Kaya Doruğu Ülkesi demekmiş Lagania. Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ve nihayet Osmanlı görmüş. Yakın zamanlara kadar Anadolu’nun orta yerinde kendi halinde bir yer iken, farkına varanlarca adeta yeniden keşfedilmiş Beypazarı. Şehrinizin kültürel değerlerini bilinçli bir yenilemeyle diriltmeye talip olanlardan iseniz bunun mükâfatını er-geç alırsınız. Bununla ne demek istediğimi Eskişehir Odunpazarı gezisinden sonra detaylarıyla yazmış ve karşılığını gören örnek çalışmalardan söz etmiştim.

Beypazarı, kendi nimetinin çok önceden farkına varmış. Didinip çalışmış insanlar. Kendine özgü mimarisi restorasyonlarla gün yüzüne çıkmış. İnözü Vadisi’nin serin bahçelerinde ve şehrin konaklarında tadabileceğiniz Beypazarı güveci, etli dolma, höşmerim Beypazarı kurusu ve 80 katlı baklava gibi yöresel lezzetler marka olmuş. Hemen herkesin bu nimetin ekonomik getirilerinden nasiplenmek için işe koyulduğunu görüyorsunuz. Hanımlar evlerinde ürettiklerini satmak üzere pazaryerinde müşteri bekliyorlar. Çok da güler yüzlüler. Beypazarlılar hep öyleler zaten. Huriye Kaya Hanım’ın tezgâhından erişte alışveriş yapıyor, kartvizitini cüzdanıma koyuyorum. Yüzlerce aile turizm gelirlerinden ekmek yiyor. Milli gelir bakımından Beypazarı çoktan AB’ye girmiş. Yerel yönetimin, yılda bir milyon yerli, 50 bin yabancı turist hedefi azımsanacak gibi değil. Bu işleri başarıp deyim yerindeyse yoktan var edenleri kutlamak lazım.

Doğa Derneği Şubesi’ne kısa bir göz atışın ardından, Özel İdare’nin denetiminde olan “Beypazarı Kültür ve Tarih Müzesi’ni ziyaret ediyorum ilkin. Hafız Mehmet Nurettin Karaoğuz tarafından hibe edilmiş. 1997 yılından beri de müze olarak hizmet veriyor. Beypazarı ve civarının kültür ve sanatını yansıtan eserler ile geçmişi Roma dönemine kadar uzanan eserler sergileniyor burada. Köst Dağında bulunan 25 milyon yıllık deniz midyesi bile mevut. Bina, tipik Beypazarı evi. Geleneğe göre Beypazarlılar dünyada yapacak bir şeylerinin kaldığını vurgulamak için üst katlarının bir kısmını ya da tamamını işlemeden bırakırlarmış. Buna yerel dilde Çandı yada Çantı deniyor. Konakların ikinci katının ortasında yükselen kapısız üçüncü katın adı “guşgana”. TYB’nin Beypazarı gezi yazılarını okurken Ali Işık Beyefendinin bu guşgana ile ilgili yorumu hoşuma gitti. Rehberin: “Kuş yuvasından esinlenilerek inşa edilen bu bölüm konağın kileri gibidir” sözüne; kelimenin etimolojisini “kuş” ve “konak”la ilintilendiriyor. Olabilir, lakin niçin “köşkhane” veya “köşkane” olmasın demek geliyor içimden; kuş ve konağa halel mi gelir? yorumunu yapmış Ali Işık Hocam.

“Yaşayan Müze” hakkında aslında ayrı bir yazı yazmak lazım. Proje sorumlusu bir doktora öğrencisi. Konak kapısından içeri adım attığınızda büyük bir heyecanla sizi karşılayan birini gördünüz mü? İşte o Kültür Bilimci Sema Demir’dir. Beypazarı Belediyesi’nin maddî, Çekül Vakfı, Hacettepe ve Gazi Üniversitelerinin ise akademik anlamda destek verdikleri somut olmayan kültürel mirasın korunmasına hizmet eden bir kurum burası. Bildiğiniz müzelerden sanıyorsanız yanılıyorsunuz. “Neden yaşayan müze, size onun hakkında bilgi vereceğim. Amacımız geleneksel sanat ve değerlerimizi korumak” diye başlayan genç akademisyen, ziyaretçilerin ilgisini şu sözlerle çekiyor: “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler Masalını biliyor musunuz?” Evet diyor ziyaretçiler. Peki, “Nardaniye Hanım masalını biliyor musunuz?” Hayır. O zaman doğru üst kata. Orada bir “masal ebesi” var…

Her hafta değişik kültürel etkinlikler yapılıyor ve siz de katılabiliyorsunuz. Bugün ebru sanatı günü imiş. Bir başka gün perdede Karagöz-Hacivat oynatabilir, ıhlamur baskı yapabilir veya muhtelif tadlarda Türk kahvesi içebilirsiniz. Üst katta Masal Ebesi Kezban Koçak ile tanışıyorum. Sehpanın üstündeki şekerlikten şeker ikram ediyor önce. Eline bastonunu alıp anlatmaya başlarken, canlı müzeden canlı bir belgem olsun diye çekim yapıyorum. Bu sırada oda yeni gelenlerle dolmaya başlıyor. Yaşlı zengin adamla üç oğlunun masalını anlatıyor. Kaç masal bildiğini soruyorum Masal Ebesine. 65 tane biliyorum hepsini ninemden öğrendim diyor. Ben çocuk olsam her gün buraya masal dinlemeye gelmez miyim hiç?

Konağa çıkan merdivenleri tırmanırken sol tarafta olduğu yerde dönen bir tarafı açık iki katlı bir dolap dikkati çekiyor. Bu dolaba yiyecek konup döndürülür, ihtiyacı olan diğer taraftaki diğerinin kim olduğunu görmeden alırmış. Hey gidi bizim sadaka anlayışımız. Müzenin detaylarına http://www.yasayanmuze.net/ adresinden ulaşmanız mümkün.

Paşa Mahallesi’nde bulunan Sultan Alaaddin Camii, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat zamanında 1221-1225 yılları arasında inşa edilmiş. Tek minaresi olan cami, Selçuklu mimarisinin tipik özelliklerini taşıyor. Ahşap özellikleriyle çok benzemese de Beyşehir Eşrefoğlu ve Afyon Ulu Camii ile mukayese edebilirsiniz.

Konaklarıyla ünlü Beypazarı’nda Cumartesi gecesini Cırcırların Konağı’nda geçirdim. Konak personeli pek ziyade memnun etmişlerdir. Tarihi Taş Mektep, Mevaların Konağı, Müftüzade Hoca İzzet Efendi Konağı, Bey Konak, Değirmencioğlu Konağı, İnceefendi Konağı ve Omar Ağa Konağı görülecek yerlerden. İnözü Vadisi, Baypazarı’nın yanı başında bağ evleri ve akbabalarıyla şöhretli bir vadi. Doğa Derneği’nden aldığım broşürde, Türkiye’deki 305 önemli doğa alanından biri olduğunu öğreniyorum. 100’den fazla kuş ve 60’tan fazla kelebek türü bulunan bölgede nesli tehlikede olan kara leylek, küçük akbaba ve bıyıklı doğan vadinin sarp kayalıklarına ürüyormuş. Zindancık dinlenme yerinde akşam sonrası bulunduğumdan vadideki detayları görme fırsatım olmuyor.

Güleç yüzlü değerli dostum Beypazarlı Mustafa Kurtuluş’a konukseverliği için teşekkür ediyorum. Yeni ve görülmedik duyulmadık hiçbir özelliğini kaçırmak istemediğim bir başka Beypazarı gezisinin planlarını şimdiden kuruyorum. Sebebi galiba Beypazarı’na ait her şeydir.

Yaşayan Müze Beypazarı






15.07.2008
Bir şehrin yazılacak şeyleri olması ne güzeldir. Görülesi güzellikleri, dinlenesi masalları, kalınası konakları, tadılası lezzetleri ve mütebessim insanları bir arada bulursunuz oralarda. Evliya Çelebi boşuna uğramamış, laf olsun diye yazmamış diye düşünürsünüz. Beypazarı böyle yerlerdendir.

İlk adı Lagania imiş. “Kaya Doruğu Ülkesi demekmiş Lagania. Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ve nihayet Osmanlı görmüş. Yakın zamanlara kadar Anadolu’nun orta yerinde kendi halinde bir yer iken, farkına varanlarca adeta yeniden keşfedilmiş Beypazarı. Şehrinizin kültürel değerlerini bilinçli bir yenilemeyle diriltmeye talip olanlardan iseniz bunun mükâfatını er-geç alırsınız. Bununla ne demek istediğimi Eskişehir Odunpazarı gezisinden sonra detaylarıyla yazmış ve karşılığını gören örnek çalışmalardan söz etmiştim.

Beypazarı, kendi nimetinin çok önceden farkına varmış. Didinip çalışmış insanlar. Kendine özgü mimarisi restorasyonlarla gün yüzüne çıkmış. İnözü Vadisi’nin serin bahçelerinde ve şehrin konaklarında tadabileceğiniz Beypazarı güveci, etli dolma, höşmerim Beypazarı kurusu ve 80 katlı baklava gibi yöresel lezzetler marka olmuş. Hemen herkesin bu nimetin ekonomik getirilerinden nasiplenmek için işe koyulduğunu görüyorsunuz. Hanımlar evlerinde ürettiklerini satmak üzere pazaryerinde müşteri bekliyorlar. Çok da güler yüzlüler. Beypazarlılar hep öyleler zaten. Huriye Kaya Hanım’ın tezgâhından erişte alışveriş yapıyor, kartvizitini cüzdanıma koyuyorum. Yüzlerce aile turizm gelirlerinden ekmek yiyor. Milli gelir bakımından Beypazarı çoktan AB’ye girmiş. Yerel yönetimin, yılda bir milyon yerli, 50 bin yabancı turist hedefi azımsanacak gibi değil. Bu işleri başarıp deyim yerindeyse yoktan var edenleri kutlamak lazım.

Doğa Derneği Şubesi’ne kısa bir göz atışın ardından, Özel İdare’nin denetiminde olan “Beypazarı Kültür ve Tarih Müzesi’ni ziyaret ediyorum ilkin. Hafız Mehmet Nurettin Karaoğuz tarafından hibe edilmiş. 1997 yılından beri de müze olarak hizmet veriyor. Beypazarı ve civarının kültür ve sanatını yansıtan eserler ile geçmişi Roma dönemine kadar uzanan eserler sergileniyor burada. Köst Dağında bulunan 25 milyon yıllık deniz midyesi bile mevut. Bina, tipik Beypazarı evi. Geleneğe göre Beypazarlılar dünyada yapacak bir şeylerinin kaldığını vurgulamak için üst katlarının bir kısmını ya da tamamını işlemeden bırakırlarmış. Buna yerel dilde Çandı yada Çantı deniyor. Konakların ikinci katının ortasında yükselen kapısız üçüncü katın adı “guşgana”. TYB’nin Beypazarı gezi yazılarını okurken Ali Işık Beyefendinin bu guşgana ile ilgili yorumu hoşuma gitti. Rehberin: “Kuş yuvasından esinlenilerek inşa edilen bu bölüm konağın kileri gibidir” sözüne; kelimenin etimolojisini “kuş” ve “konak”la ilintilendiriyor. Olabilir, lakin niçin “köşkhane” veya “köşkane” olmasın demek geliyor içimden; kuş ve konağa halel mi gelir? yorumunu yapmış Ali Işık Hocam.

“Yaşayan Müze” hakkında aslında ayrı bir yazı yazmak lazım. Proje sorumlusu bir doktora öğrencisi. Konak kapısından içeri adım attığınızda büyük bir heyecanla sizi karşılayan birini gördünüz mü? İşte o Kültür Bilimci Sema Demir’dir. Beypazarı Belediyesi’nin maddî, Çekül Vakfı, Hacettepe ve Gazi Üniversitelerinin ise akademik anlamda destek verdikleri somut olmayan kültürel mirasın korunmasına hizmet eden bir kurum burası. Bildiğiniz müzelerden sanıyorsanız yanılıyorsunuz. “Neden yaşayan müze, size onun hakkında bilgi vereceğim. Amacımız geleneksel sanat ve değerlerimizi korumak” diye başlayan genç akademisyen, ziyaretçilerin ilgisini şu sözlerle çekiyor: “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler Masalını biliyor musunuz?” Evet diyor ziyaretçiler. Peki, “Nardaniye Hanım masalını biliyor musunuz?” Hayır. O zaman doğru üst kata. Orada bir “masal ebesi” var…

Her hafta değişik kültürel etkinlikler yapılıyor ve siz de katılabiliyorsunuz. Bugün ebru sanatı günü imiş. Bir başka gün perdede Karagöz-Hacivat oynatabilir, ıhlamur baskı yapabilir veya muhtelif tadlarda Türk kahvesi içebilirsiniz. Üst katta Masal Ebesi Kezban Koçak ile tanışıyorum. Sehpanın üstündeki şekerlikten şeker ikram ediyor önce. Eline bastonunu alıp anlatmaya başlarken, canlı müzeden canlı bir belgem olsun diye çekim yapıyorum. Bu sırada oda yeni gelenlerle dolmaya başlıyor. Yaşlı zengin adamla üç oğlunun masalını anlatıyor. Kaç masal bildiğini soruyorum Masal Ebesine. 65 tane biliyorum hepsini ninemden öğrendim diyor. Ben çocuk olsam her gün buraya masal dinlemeye gelmez miyim hiç?

Konağa çıkan merdivenleri tırmanırken sol tarafta olduğu yerde dönen bir tarafı açık iki katlı bir dolap dikkati çekiyor. Bu dolaba yiyecek konup döndürülür, ihtiyacı olan diğer taraftaki diğerinin kim olduğunu görmeden alırmış. Hey gidi bizim sadaka anlayışımız. Müzenin detaylarına
www.yasayanmuze.net adresinden ulaşmanız mümkün.

Paşa Mahallesi’nde bulunan Sultan Alaaddin Camii, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat zamanında 1221-1225 yılları arasında inşa edilmiş. Tek minaresi olan cami, Selçuklu mimarisinin tipik özelliklerini taşıyor. Ahşap özellikleriyle çok benzemese de Beyşehir Eşrefoğlu ve Afyon Ulu Camii ile mukayese edebilirsiniz.

Konaklarıyla ünlü Beypazarı’nda Cumartesi gecesini Cırcırların Konağı’nda geçirdim. Konak personeli pek ziyade memnun etmişlerdir. Tarihi Taş Mektep, Mevaların Konağı, Müftüzade Hoca İzzet Efendi Konağı, Bey Konak, Değirmencioğlu Konağı, İnceefendi Konağı ve Omar Ağa Konağı görülecek yerlerden. İnözü Vadisi, Baypazarı’nın yanı başında bağ evleri ve akbabalarıyla şöhretli bir vadi. Doğa Derneği’nden aldığım broşürde, Türkiye’deki 305 önemli doğa alanından biri olduğunu öğreniyorum. 100’den fazla kuş ve 60’tan fazla kelebek türü bulunan bölgede nesli tehlikede olan kara leylek, küçük akbaba ve bıyıklı doğan vadinin sarp kayalıklarına ürüyormuş. Zindancık dinlenme yerinde akşam sonrası bulunduğumdan vadideki detayları görme fırsatım olmuyor.

Güleç yüzlü değerli dostum Beypazarlı Mustafa Kurtuluş’a konukseverliği için teşekkür ediyorum. Yeni ve görülmedik duyulmadık hiçbir özelliğini kaçırmak istemediğim bir başka Beypazarı gezisinin planlarını şimdiden kuruyorum. Sebebi galiba Beypazarı’na ait her şeydir.