Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

03 Şubat 2008

Başörtüsü Ve Sivasspor’un Şampiyonluk İhtimali Üzerine

2008-02-03 19:34:00
Geçen haftaki yazımda, son zamanların yoğun gündemi başörtüsü konusunu, taa Balkanlardaki hakimiyetimizden şimdinin kamusal alan diye tesmiye olunan tuhaf şeyine getirerek acı, trajik, komik, dramatik –yazacak kelime bulamıyorum- halimizi resmetmeye çalışmıştım.

Pazar günü, özgürlük düşmanı başörtüsü karşıtlarının birkaç yerde gerçekleştirdikleri mitingleri haberlerde görünce, gündemin mecliste neticelenene kadar süreceğine iyice inandım. Anıtkabir’de toplanan kadınlardan biri, bugünkü Türkiye ile Kral Şah dönemine atfen korku senaryoları seslendiriyordu kendince. İlginç bir durumdu; Krallık ve Türkiye Cumhuriyeti… Bana da ona da krallığın iyi bir şey olmadığı öğretilmişti vaktiyle oysa. Anlamak kolay değildi. Başörtüsünün üniversitede serbest bırakılmasının etkisi anaokullarına kadar ulaşacaktı da, bu sebeple bir anneanne, torununun ileride başörtüsü takmadığına dair bir fotoğrafını görsün istiyordu. Ülke elden gidiyordu çünkü. Adamın biri, annesinin çene altından bağladığı çemberine kurban oluyordu da, türban neyin nesiydi? Muhalefetsiz ülkenin yaşlı liderine göre peygamber mi gelmişti yeniden? Kanalın birine göre on binler, diğerine göre ise yüz binler toplanmıştı. Bizde böyle detaylar uzun olur hep. Benzerleri cumhuriyet mitinglerinde de görüldü. Muhtemel hükümet şöyle böyle olacaktı, rejim değişecekti…

***
Hafta içinde akşam katıldığım bir etkinlik sonrası otobüs durağındayım. Vasıtanın gelmesine daha çok var. Yakındaki bir çay ocağına gittim. Yanına oturduğum babacan bir amca tv haberinde malum meseleyi takip ediyor. Bir süre sonra bana dönüp, bak şimdi! dedi, kendinden emin bir tavır ile tane tane anlatmaya başladı;
Ben başörtüsüne taraf adamım.
Bu, başörtüsüne türlü biçim ve şekillerde alerjisi olanlara anlayışsız olmam anlamına gelmez.
Kimin ne düşündüğü, ne giydiği beni ilgilendirmez.
Lakin birinin diğeri için neyi giymemesi gerektiği konusundaki çıkışı, beni rahatsız eder mi? Evet.
Ben hiç bugüne kadar başını örtmeyen bir kadından rahatsız oldum mu? Hayır.
Bir kız çocuğunun başını filanca biçimde örterek kampüsün cümle kapısından içeri girmesi sebebiyle, rejim tehlikeye girer mi? Hayır. Kolay mı öyle canım!
Araya giriyorum: Bana bunları niçin anlatıyorsun?
Canımı sıkıyor!
Benim canım zaten sıkkın. Arabam garajda ben sokakta. Dışarıda eksi kaç derece soğuk var. Telefonumun şarjı da bitti. Muradım bir an evvel eve ulaşmak.
Ana haber bülteninin ardından bir spor haberi işitiyoruz Sivasspor hakkında. Amcaya dönüyorum. Sivasspor şampiyon olur mu?
Olsun valla, çok isterim. Ben Fenerliyim ama yeter artık. Bir de hani o çocuk var ya, takımı çalıştıran?
Bülent Uygun mu?
Bülent mi onun adı. Helal olsun. Trabzon’un bir iş yapacağı yok. Belki Konyaspor bile şampiyon olur sonraları. İyi örnek lazım bize.

***

Yaşlı dünyanın rutin işidir; doğarsınız, büyürsünüz, saatiniz gelince de minarenin birinden öldüğünüzü ilan ederler. Birkaç şey dışında, elde ettiğiniz kazanımlarınız size fayda sağlamaz. Sizden sonrakiler de, kırk yılın başında akıllarına gelirse hatırlayıp geçerler üç-beş dakikalığına. İnsanın bu muhtasar tarihçesi, dünyanın “normal şartları” içinde cereyan etmesi ihtimali bulunan olaylarına göredir elbette. Şu halde, madem ki hayat kısadır, madem ki insanoğlu ölüp gitmektedir, önemli olan hayatı adam gibi yaşarken empati kurabilmek, hayatın beklentilerini kendin için isterken başkalarını göz ardı etmemektir. Başbakan Erdoğan haber bülteninin başörtüsü kısmında karşı tarafa hitaben konuşuyordu mealen; “kendiniz gibi düşünmeyeni, kendiniz gibi giyinmeyeni reddederek asıl siz antidemokratik olmuyor musunuz?” İşte mesele bu.

Değişen hayata direnmenin bir anlamı yok. Kendi hayat biçiminizi ideal görerek, başkalarının da böyle yaşamaya zorlamanın anlamı, kişisel hayata müdahale ve insan hakkı ihlalinden başka bir şey değil. Yakında işler düzelecektir. Rejimin tehlikede olduğunu söyleyen yasakçılar sanmam ama utanırlar mı acaba yaptıklarından?

Ben bu yazıyı, ileride unutulup gidilmesi, hatırlandığında da acıyla gülünmesi muhtemel zamanlar için yazıyorum aslında. Diyorum ki, başörtüsü istisnasız serbest olsun, insanlar kişisel kanaatlerinden doğan sonuçlarla birbirinin hayatına karışmadan yaşasınlar. Bir daha gündem olmayacak şekilde Meclis, “Hakimiyetin Millette” olduğuna hükmetsin. Anayasaya öyle güzel bir Türkçe ile yazılsın ki bu, yorumu yapılamasın. Rektör denen adamlar asıl işlerine bakarak fikir üretsin, makale, kitap yazsın, bilime faydalı işler yapsın. Bir de unutmadan; Sivasspor şampiyon olsun. Bu milletin evladı dururken Carloslara, marloslara verilecek paramız olmasın.