11 Ekim 2007

MEBKAM ve Sadreddin Konevî Paneli

2007-02-06/19:37:00
Kısa adı “MEBKAM” olan Meram Belediyesi Konevî Araştırma Merkezi’nin ilk etkinliği, 27 Ocak Cumartesi günü akşamı Konevî Kültür Merkezi’nde yapılan panel ile gerçekleşti. Daha önce de bu köşeden duyurduğum Mebkam’ın, bu panelinden bir cami kapısında gördüğüm küçük bir afiş yoluyla haberdar oldum. Panel akşamı, bu işi organize eden dostlara davetiye göndermedikleri için sitem etmeyi de ihmal etmedim. Günümüzde iki kişiyi bile bir araya getirmenin zor olduğunu bilenlerden olarak, bu kuruluş ve onun müstakbel etkinliklerinin devamını diler, emeği geçenlere bir kere daha teşekkür ederim. Bundan sonraki faaliyetlerde yeteri kadar izleyici görülmek isteniyorsa, duyuruların daha önceden ve etkili şekilde yapılmasında fayda var.

Program, Konevî Camii İmamı Mehmet Kaya’nın Kur’an tilavetiyle başladı. Ardından Mebkam Başkanı Hüsamettin Özkan kürsüye gelerek kuruluş gerekçelerini anlattı. 1200’lü yılların Konya’nın manevi ve kültürel zeminini oluşturduğunun, bunun etkilerinin halen Balkanlarda görüldüğünün altını çizerek, Mebkam’ın yeni araştırmalar beklediğini dile getirdi.

Meram Belediyesi öteden beri, bağrında yaşayan değerlere gereken önemi vermeye devam ediyor. Başkan Refik Tuzcuoğlu da bunun bilincinde olarak, tarihi bir gün yaşadıklarını, bu tür faaliyetler yapmaktan mutlu olduklarını ifade etti. Konevî Hazretlerinin tanıtılması konusunda Meram Belediyesinin resmi kuruluşu olan Mebkam’ın, ilk gün heyecanıyla yeni etkinlikler düzenlemesini arzu ediyoruz.

Panel’in konuşmacıları, üçü de Tasavvuf alanında çalışmaları olan Marmara İlahiyat’tan Prof. Mahmut Erol Kılıç, Yrd. Doç. Dr. Ekrem Demirli ve Konya İlahiyattan Doç Dr. Dilaver Gürer idi. Hoş hitabı ve meselelere vukûfiyeti ile paneli yöneten Kılıç, İbn Arabî’nin, Mevlânâ’nın, Sadreddin Konevî’nin asırlardır niçin arandıklarının bilinmesi gerektiğini söyledi. Onların insan-ı kâmil vasıflarının yürüyen Kur’anlar olduğunu ve sayelerinde İslam’ın iyi anlaşıldığını, bugünün dünyasında halen okunduklarını ifade etti. Genç nesillerin, önlerindeki yanlış modellerden olumsuz etkilenmelerinin, Konevîlerin etkili anlatılamadığından kaynaklandığını vurguladı.

Konevî konusunda doktora yapmış olan Ekrem Demirli ise, onun birçok eserini Arapçadan Türkçeye tercüme etmiş. Koskoca Türkiye’de, Konevî hakkında bilimsel araştırmalar yapan ve konuyu alanı haline getiren tek kişi olması bir vehamet örneğimiz. Çuvaldızı hemen kendimize batırıyoruz. Konuşmasında, İbn Arabî ve hem üvey oğlu hem de halefi olan Konevî’nin, İslam düşüncesinde tasavvufun metafizik dönemini başlattığını, bunun tasavvufun diğer ilimlerden ayrı mütalaa edilmesi anlamına geldiğini belirtti. Sonraki dönem metafizik tasavvuf düşüncesinin bu ikisinin eserlerine yazılan şerhlerle devam ettiğini, onların adeta felsefeyi geliştiren Platon ve formel kurallara oturtan Aristo gibi göründüklerini ifade etti.
Dilaver Gürer de, Mevlânâ ve Sadreddin Konevî’nin, ayrı meşrepten olmalarına rağmen Konya’da bir araya gelmelerini, bir tür “merace’l-behreyn”; iki denizin karşılaşması gibi gördüğünü, birisinin Batıyı yani Endülüs’ü temsil eden bir medreseli, diğerinin de Doğuyu sembolize eden bir sûfî olarak İslam medeniyetine ve Konya’ya değer kattıklarını belirterek, bazı menkıbeleri nakletti.

Mevlânâ konusunda şöyle böyle bilgisi olup da, Sadreddin Konevî hakkında yeteri kadar ilgisi olmayan Konyalıların, Mebkam’ın yapacağı faaliyetlerle bilgilenme imkânı böylece doğmuş oldu.


0 yorum: