Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

03 Ocak 2010

Yılbaşı Neyiniz Olur?



Hıristiyan dünyada bütün kutlamalar, İsa Nebinin kimliği etrafında şekillenir ve kilise sakramentleri, törenler ve geleneksel kutlamalar bu çerçevede yapılır. Bütün bunların ortaya çıkışında üç temel hadiseyi görürüz; babasız doğumu, çarmıhta ölümü ve üç gün sonra dirilişi. Doğum tarihi konusunda, doğu ve batı kiliseleri arasındaki farklı tarihler, temel bilgi kaynağı olması gereken Yeni Ahit rivayetlerinin tutarsızlığı ve meselenin sonraki asırlar içinde paganist-mitolojik boyut kazanmasından kaynaklanır.


Konunun yer aldığı, açık ve net bir tarih görmediğimiz Matta ve Luka’dan gelen rivayetler, birbirini tutmaz. Matta’ya göre (2:1) İsa, M.Ö. 37 ila M.Ö. 4 yılları arasında Filistin’i Roma adına yöneten Antipater oğlu Kral Büyük Hirodes zamanında Yahudiye Beytlehem’inde dünyaya gelir. Gökte İsa’nın yıldızını gördüklerini söyleyip Doğudan Kudüs’e gelen müneccimler onu hararetle ararlar. Bunu duyan Hirodes, gelecekte Yahudilerin kralı olacak kişinin kendi saltanatını ortadan kaldıracağı korkusuyla, Beytlehem ve bütün Filistin’de iki yaşından küçük erkek çocukları katlettirir. Melek Cebrail, rüyada Yusuf’a görünerek anası Meryem ile çocuğu Mısır’a kaçırmasını söyler. Yusuf, bir gece vakti denileni yapar ve kalkıp Mısır’a gider, Hirodes’in ölümüne kadar Filistin’e dönmez. Buna göre İsa, Hirodes’in saltanatının en geç M.Ö. 4. Yılında veya bundan birkaç yıl önce doğmuş olmalıdır. İsa’nın doğumunun Hirodes’in saltanatının hangi yılında doğduğu bilgisi bulunmadığından, burada zikredilen bilgiye bakarak bir sonuca ulaşmak mümkün değildir.


Luka’nın rivayetine göre ise İsa, Roma İmparatoru Augustus’un Suriye Valisi olan Kirinius’un idareciliği döneminde yapılan genel nüfus sayımında dünyaya gelir. Matta ve Luka’da anlatılan bu iki bilgi birbiriyle uyuşmaz. Çünkü iki tarih arasında oldukça farklı bir zaman söz konusudur. Luka’daki bilgiler, İsa’nın doğumunun, Yahudiye ve Samariye bölgesinin idaresinin Suriye’deki Roma Valisinin hakimiyetine geçtikten sonra, yani M.S. 6 yılında veya bundan sonraki bir tarihte olmasını gerektirmektedir. Ayrıca Luka, Yahya’nın ana rahmine düşüşünü anlatırken, hem Matta hem de, az önceki kendi rivayetiyle çelişir. Luka, Yahya’nın annesinin Hirodes zamanında Yahya’ya hamile kalışının 6. ayında melek Cebrail’in Meryem’e görünerek İsa ile müjdelediğini anlatır. İsa’nın bu müjdelemeden altı ay sonra doğması gerektiği düşünülürse, İsa, Kirinius zamanında değil, Hirodes’in saltanatı zamanında veya ondan en geç bir yıl kadar sonra Hirodes’in oğlu Arhelas ‘ın hükümranlığının ilk yılında doğmuş olması gerekmektedir. Bu bilgiler ve İsa’nın doğum tarihini araştıranlar, İsa’nın miladın başlangıcı olarak gösterilen tarihten birkaç yıl önce, M.Ö. 4 yılında veya bu tarihten iki-üç yıl kadar önce doğmuş olabileceğinin tahminini yapmaktadırlar.


Bütün bunlara ilaveten, İsa’nın kış mevsiminde doğmadığı kesin görünmektedir. Çünkü Luka’ya göre, İsa doğduğu zaman çobanlar çayırlarda sürülerini otlatmakta idiler (2:8). Eski Ahit, kış mevsiminin çobanların açık havada barınamayacak kadar yağışlı olduğunu (Ezra 10:9, 13), söylemektedir. Çobanlar, Ekim ayının en geç ortasında sürülerini yüksek otlaklardan indirmekte idiler. Ayrıca, Yahya’nın Yahudi Fısıh bayramında doğduğuna ve fısıh bayramının 15 Nisan’da kutlandığına bakarak, Yahya’dan altı ay sonra doğan İsa’nın Ekim ayı içinde doğmuş olması gerektiği, hesaba uygun düşmektedir. Sonuç olarak İsa’nın doğum tarihini tesit etmek mümkün değildir.
Doğu kiliselerince 6 Ocak, batı kiliselerince 25 Aralık olarak gösterilen tarihin de İsa’nın doğum günüyle ilgisi bulunmamaktadır. 6 Ocak tarihi, putperest Greklerin zaman tanrısı Aion anısına kutlanan bir bayrama, 25 Aralık da, Roma putperestlerinin güneş tanrısı anısına kutlanan bir bayrama dayanmaktadır. İsa’nın doğum gününün eski dünyada kış gündönümü olarak bilinen 21 Aralık değil de, 25 Aralık tarihine atfedilmesi, ayrı bir tarih hatasıdır.


İsa’nın doğumu anısına kutlanan bayramlarla ilgili en eski tarihin 325 veya 336 yılı olduğu belirtilmektedir. Buna göre Noel, İmparator Konstantin’in saltanatının sonundan itibaren kutlanmaya başlanmıştır. 354 yılına gelindiğinde, dönemin Papası Liberius, 24 Aralık’ı 25 Aralık’a bağlayan geceyi İsa’nın doğum günü ilan etmiştir. M.S. 4. asırda Myra, bugünkü Kale ilçesinde yaşadığına inanılan Aziz Nikolas’ın doğal olarak İsa’nın doğumuyla hiçbir ilgisi yoktur. Geçmiş kültürlerden gelen Noel kutlamalarına, sonradan pagaist unsurlar ilave edilerek bir Noel ağacı eklenmiştir. Buradaki ağaç figürü, kaynağını meşe, defne ve çam gibi yapraklarını dökmeyen ve ebedi gençlik ve yaşam sembolü sayılan ağaçlardan almaktadır. Noel ağacının süslenmesi geleneği de kelt rahiplerinin tanrılarına astıkları armağanlardan, çam kesme işi de, Baltık kökenli Tötonlar’dan kalmıştır.
Günümüz Hıristiyanlarının kahir ekseriyeti, geçmişteki gibi İsa’nın doğum günü arefesinde oruç tutmamakta, doğum gününün gecesini de ibadetle geçirmemektedirler. Bütün bunların ışığında, Hıristiyanlıkla da ilgisi olmayan Noel kutlamalarının Müslüman ülkelerde ne hakla kutlandığını anlamak kabil değildir.
Geride kalan hicri yılbaşınızın, aşuranızın ve şimdiden yeni takvimle gelecek olan 2010 yılının hayırlara vesile olmasını dilerim.

Mesnevi’yi Okumamış Olanlar İçin


                                                                       
Doç. Dr. Derya Örs ve Doç Dr. Hicabi Kırlangıç tarafından, tercümesi 3 yıllık bir çalışma sonunda tamamlanıp 2007 yılında Konya Kültür A.Ş. tarafından yayınlanan Mesnevi’yi okuma fırsatım oldu. Eserin 1, 5 ve 6. Defterleri Derya Örs, 2, 3 ve 4. Defterleri Hicabi Kırlangıç tarafından Türkçeye çevrilmiş. Mütercimlerin ortak bir çeviri diline ulaşma çabası sonuçsuz kalmamış. Gayet akıcı ve anlaşılır bir Türkçe çeviriye sahip eser küçük boy 7 ciltten oluşuyor.
“Çeviriye Dair Birkaç Söz”de, utangaç bir eda ile, “piyasada bunca Mesnevi çevirisi varken, yeni bir çeviriye ihtiyaç var mıydı?” sorusuna cevap olarak, “Mesnevi’yi Türkçesi ile birlikte aynı zamanda aslından, yani Farsça metninden takip edebilen dikkatli okuyucunun mevcut çevirileri birbiri ile kıyaslayarak bizzat verebileceği” şeklinde bir açıklama yapmış mütercimler.
Okurken altını çizdiğim yerlerden oldu. Bunlardan çoğu öykü sonlarına düşen özlü cümleleri değerli okur ile paylaşmak istedim.

• Akıllılar sabra iştahlıdırlar, helvaysa çoluk çocuğun arzusudur.
• Bilgi ve hikmet, helal lokmadan doğar. Aşk ve incelik helal lokmadan meydana gelir.
• Bahar yağmurunun yararı pek şaşırtıcıdır. Güz yağmuru bahçeye sıtma gibi gelir.
• Bizim uyumamız ve uyanmamız, ölümün ve mahşerin varlığına iki tanıktır.
• Bu dünyayı kendisi için ab-ı hayat görene, ölüm, başkalarından daha çabuk gelir çatar.
• Her malın değerini bilirsin de, kendi değerini bilmezsin. İşte bu ahmaklıktır.
• Düşüncen gül ise gül bahçesisin. Eğer dikense külhan yakıtısın.
• Ben dünyayı araştırdım da, iyi huydan güzel yetkinlik görmedim.
• Kulak çöpçatandır, göz ise vuslata eren. Göz gönül ehlidir, kulaksa söz ehli.
• Önce düşünce, sonra eylem gelir. Bil ki, ezelden beri dünyanın temeli böyledir.
• Kötü huyla bir araya gelmiş güzel yüz, beş para etmez.
• Akıl sahibinden cefa gelmesi, cahillerin vefasından iyidir.
• Çirkini güzelden ayırt edebilmen için gönül aynan temiz olmalı.
• Bu dünya dağdır. Sözlerin yankılanıp sana gelir.
• İşler konusunda danışmak vâciptir. Böylece işin sonunda pişman olma riski azalır.
• Ömür yüz yıl mühlet de verse, o her gün önüne yeni bir bahane koyar.
• Can her geceyi denesin diye, geceler içinde gizli kadir gecesidir hakikat.
• Söz yuva gibidir, anlam kuş gibi. Beden ırmak, ruh da akarsu gibi.
• Kaya ve mermer taşı bile olsan, bir gönül sahibine ulaşınca mücevher olursun.
• Umutsuzluk semtine gitme, umutlar var. Karanlığa doğru gitme, güneşler var.
• Ok gibi doğru ol da, yaydan fırla. Çünkü hiç kuşkusuz yaydan her doğru olan fırlar.
• Konuşmak için önce dinlemek gerekir. Konuşma semtine dinleme yolundan gir.
• Ucuza alan ucuza verir. Çocuk, bir inciyi bir somun ekmeğe verir.
• Toprak ol da, rengarenk çiçekler bitiresin.
• Şekillere takılıp kalırsan puta tapıcısın. Şekli bırak da anlama bak.

Üst fotoğraf: Hamit Yalçın