11 Ekim 2007

En Önemli İşimiz

2007-03-22/19:13:00

Hiç şüphe yok ki, eğitim öğretim faaliyetlerine verilen önem, bir ülke gelişmişliğinin en önemli ölçülerinden biridir. Kısacık bir genellemeyle, “bana eğitime verdiğin değeri söyle, sana gelişmişliğini söyleyeyim” demek, bu ölçüyü özetlemeye kâfidir. Bugün olup biten her ne ise, dün yapılanların neticeleridir.

Uzunca bir süreden beri, okullarda şiddet konusu gündemden düşmedi. Eğitim öğretim faaliyetlerinin muhatabı olan eğitimci, veli ve medya üçlüsü arasındaki dizi dizi şikayetler bu gündemin sürekliliğini sağladı. Öğretmenler genellikle, kısa süreli dönemlerde çok hızlı müfredat ve program değişikliği olmasını, kolay sınıf geçmeden kaynaklanan başıboşluk ve gevşekliği, disiplin uygulamalarının yetersiz kalmasını ve veli ilgisizliğini şikayet konusu yapıyorlar. Veliler daha çok, öğretmen yetersizliğinden, sınıfların çok boş kalmasından müştekiler. Medya ise bu iki grubun toplam şikayetlerinin muhatabı durumunda.

Geçen yıl, medyanın okullarda şiddeti nasıl etkilediğine yönelik olarak Sosyolog Nilüfer Narlı, “mafya temalı dizilerin, şiddet içerikli yayınların etkileri olduğu doğruysa da payı sanıldığı kadar yüksek değil” demiş ve “çocukların şiddet eğilimine sahip rol modelleriyle medyadan önce evde, sokakta, okulda tanıştığını ve medyanın ancak durumu pekiştirdiğini” aktarmıştı. Narlı, “Türkiye’de aile içinde yaşanan şiddetin yüzde 58 olduğuna” dikkat çekerek, “çocuğun birincil iletişim kurduğu yakın çevresinde bile durum böyleyse, eğitim sisteminden önce toplumsal bütünlüklü sorgulama yapmakta fayda olduğuna inanıyorum” demişti.

Ortada bir sorun vardır ve “mış” gibi yaparak, şikayet konularını arttırarak, işi başkasına yıkarak bunu çözmek mümkün görünmüyor. Eğitim öğretim işi sadece öğretmenlerin değil, bu ülkede yaşayan hukuken mükellef her bireyin görevidir. Bu anlamda öğrencileri problemin odak noktası yapmak haksızlık olur diye düşünüyorum. Onları nasıl bir sistem içinde yetiştirirseniz ona göre sonuçlar alırsınız.

Ben, Narlı’nın, “toplumsal bütünlüklü sorgulama” isteğinden, birlikte hareket etmek gerekliliği sonucunu çıkarıyorum. Bir suçlama gibi algılanmasını istemem ama, velilerin okul ortamına ilgisizliği en önemli sorunu oluşturuyor. Okulda doğru olanı öğrenen çocuklardan % 58’inin evde şiddet görmüş olması, okul ortamının inandırıcılığını ortadan kaldırıyor. Bir başka ifadeyle okul çağındaki çocuğun davranışlarına bakarak aile hakkında isabetli veriler elde edebiliyorsunuz.

Ekonomik sorunlar, göreceli geçim sıkıntıları, aile içi sorunlar, boşanmalar ve parçalanmış ailenin, her türlü şiddeti körüklediği vakıasına bağlı olarak, okul içi/dışı şiddetin yok edilmesi, eğitim öğretimin daha verimli hale getirilmesi için toplumsal birliktelik lüzumu vardır. Bunun için; ilköğretim okulları da dahil olmak üzere, disiplin ve sınıf geçme uygulamalarının etkin hale getirilmesi, kalabalık sınıfların ideal sayılara çekilmesi, velilerin gönüllü birer eğitimci olarak okullarda faal rol üstlenmelerinin sağlanması, öğrencilerin sosyal ve bedensel gelişim ve yeteneklerinin keşfi bakımından okul ortamlarının uygun hale sokulması ciddi ölçüde gerilimi azaltacaktır. Zikrettiğimiz şu birkaç husus esasen yönetmeliklerde mevcut olmasına rağmen, kimi imkansızlıktan, kimi de kısmen imkan olmasına rağmen uygulayıcıların pasifliğinden öngörülen hedefi getirmemektedir.

Netice itibarıyla, bu işi toplum olarak bir istikbal meselesi yapmadıkça ulaşacağımız yer de olmayacaktır.

0 yorum: