Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

03 Kasım 2007

Şam Tren Garı’nda

2007-11-02 11:30:00
Seneler evvel Medine Tren Garı’nı görmek nasip oldu. Birkaç gün evvel de Şam Tren Garı’nı. İstanbul’un Haydarpaşa’sı ile zaman zaman önünden geçtiğim Konya Tren Garı’nı bunlarla bir araya getirdiğimde Hicaz Demiryolunun diğer uğrak yerlerinin tamamını görmüş gibi oluyorum.

Şam’daki ata yâdigarı Tren Garı, Şam Mevlevîhanesi’nin çaprazına düşüyor. Binanın muhteşem yapısı, iç mekânın görkemli görüntüsü ile bütünleşmiş bir halde bizi doğrudan cennetmekân Abdulhamid Han’a götürüyor. Geniş sayılabilecek salon içerisinde şimdilerde kitap, dergi satılıyor. Binanın, dört bir tarafı balkon şeklinde düzenlenmiş üst katına, oradan da cadde ve Mevlevihaneye bakan balkonuna çıkıp “iç geçiriyorum”.

Hicaz Demiryolu, Osmanlı’nın son döneminin gerçek olan büyük bir rüyasıydı. Balkanlardan Arap yarımadasına kadar sahip olduğu toprakların her adımına anıt eserler diken büyük Sultan, hatıratına şunları yazmış: “Çok eskiden beri hayâl ettiğim Hicaz demiryolu nihayet hakikât oluyor. Bu yol Osmanlı Devleti için sadece iktisadi bakımdan büyük fayda getirmekle kalmayacak, aynı zamanda oradaki kuvvetimizi sağlamlaştırmaya da yarayacağından, askeri bakımdan da çok ehemmiyetli olacaktır..” Tahta çıkışının 33. yıldönümü olan 1 Eylül 1908 tarihinde, resmi bir törenle bütünüyle işletmeye açılan demiryolunun önemli ayaklarından olan Şam Garı’nın önündeki merdivenlerde, kaldırımlardan geçmekte olan kalabalıkların meraklı bakışları arasında geziye katılan topluluğun fotoğrafını çekiyorum. Adeta, cihan hâkimiyeti mefkûresini yanımıza alarak buraların gerçek sahipleri geldi demek istiyoruz. En azından şahsım adına böyle düşünüyor, seyahatimize iştirak eden güzide topluluğun da bu kanaatte olduğunu zannediyorum.

Demokrasi getirmek iddiasıyla masumların topraklarından hürriyet çalanlar ile sadece şu gördüğüm yapıyı tesis eden adamlığı mukayese etmekten ar ediyorum. Hicaz Demiryolu inşaatı sırasında çok sayıda köprü, tünel, istasyon, gölet, fabrika ve çeşitli binalar, küçük büyük 2666 adet kâgir köprü ve menfez, 7 gölet, 7 demir köprü, 9 tünel, Hayfa, Der’a ve Maan’da 3 fabrika, lokomotif ve vagonların tamir edildiği büyük bir imalathane inşa edilmiş. Medine istasyonunda bir tamirhane, Hayfa’da bir iskele, büyük bir istasyon, ambarlar, dökümhane, işçilere mahsus binalar, boruhane ve işletme binası, bir otel, Tebuk ve Maan’da birer hastane, 37 su deposu yapılmış. Abdülhamid Han, demiryolu hattı mukaddes belde Medine’ye ulaşınca, Resulullah’ın rûhaniyetini rahatsız etmemek için rayların altına keçe döşenmesini istemiş, hatta 5-6 km’lik bir güzergahta sessiz lokomotifler çalıştırılmasını emretmiş. Başka söze ne hâcet!

Şam Tren Garı, Mevlevihane ve Süleymaniye Külliyesi’nden mülhem gururumuz, 1926 yılında İtalya’nın San Romeo kentinde vefat eden son Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin ile son dönem Osmanlı padişahlarının torunlarından bazılarının mezarlarının da içerisinde bulunduğu küçük mezarlıkta kırılıyor. Bakkal borcuyla hayata gözlerini yuman padişahın amelini en doğru şekilde Yüce Mevla bilir. Tarafsız bir tarih algısı sonradan gelenlere günün birinde bunu nakledecektir. Berrak olmayan tarih bilgimiz er-geç doğruları ortaya çıkacaktır. Lakin, padişahın yapıp ettiklerini bizim gibi bilip nakleden rehberimizin sözünü mezarlık kapısından çıkarken işiten bir kadının “nasıl da atıp tutuyor” demesinden rahatsız oluyorum. İçeride, sadece Türk ziyaretçilerin uğrak yerlerinden olan kabristan’da, bu sözü işitenlerin yüzüne yansıyan burukluğu görebiliyorum.


Anlatmaya, yazmaya nereden başlayacağımı bilmekte zorlandığım Suriye öykümüzü, çektiğim sayısız fotoğrafa bakarak anlatmaya çalışacağım hafta sonu sayımızda.