11 Ekim 2007

Milenyum Kelimesi Hakkında Ciddi Bir Yazı

2007-04-13/14:16:00

Günümüzün insanı Milenyum kelimesine, ikinci bin yılın başlamış olmasına istinaden modernizmin argümanlarını da eklemek suretiyle yeni binyılın başlangıcı ve bundan mülhem insanlığın türlü alanlarda ilerlemesi tarzında anlamlar yüklemektedir. Kuşkusuz milenyum, içeriğe vakıf olmayanlarca sadece bir zaman diliminin başlangıcını ifade kastıyla kullanılmaktadır. Ancak Hıristiyan dünyanın geleceği konusunda Hıristiyanlık lehine projesi olanlar için ciddi anlamlar ihtiva etmektedir.

Binli yılların başları “Millenarisme” adıyla bilinir. Latince “Millenium”dan gelen kelime, dünyanın sonunda gerçekleşmesi ümit edilen “İsa’nın yeryüzü krallığını -saltanatını- ifade eder. Bu düşünce, Yeni Ahit Külliyatının son bölümünde yer alan Yuhanna’nın Vahyi kitabı’nda (diğer isimleriyle; Esinleme veya Tanrı’dan Yuhanna’ya Gelen Esinleme) nakledilen cümlelere dayandırılmaktadır. Bütün Hıristiyan eskatolojik tasavvurları, İsa’nın mutlak hükümdarlığını gösteren bu kitaptan ilham almışlardır. Kitap, metaforik anlatımlarla yüklü apokaliptik özellikler taşımaktadır.

Yuhanna’nın Vahyi’nde, İnciller’de anlatılan İsa’dan farklı bir İsa tasavvuru çizilir. İnciller’deki İsa, her yönüyle mütevazı, bağışlayıcı bir kimse olmasına rağmen, Vahiy’deki İsa, son derece ihtişamlı, en korkunç cezalarla intikam alan ve dünyaya egemen olan bir kraldır. Vahyi yazan Yuhanna (veya yakın talebelerinden biri), milenyum düşüncesini ve Mesih’in krallığını vurgulayarak, umutsuz ve çaresiz Hıristiyanlara ümit vermiş ve onları heyecanlandırmıştır. Neron’a telmihlerde bulunan bazı kısımlarına bakılarak miladi 94-95 yıllarından önce veya Domitien’in saltanatının sonuna doğru yazıldığı öne sürülmüştür. Benzerlerinde olduğu gibi Vahiy’de de Roma İmparatorluğunun bir devresi üzerinde merkezileşmiş olan zulümler, zamanın sonunun müjdeci alametlerine ve İsa-Mesih’in saltanatının kesin tesisine bağlanmıştır.

Vahiy kitabının Hıristiyanlık tarihindeki önemli yansımalarından biri, bin yılcılık inancıyla bağlantılı olan Yeni Dünya-Yeni Kudüs arayışlarıdır. Vahiy kitabındaki Yeni Dünya-Yeni Kudüs kehanetini ciddiye alan Cristopher Colombus, yeryüzü cennetini aramak için yola çıkmış ve coğrafi keşfine eskatolojik bir önem atfederek, Prens Jean’a yazdığı mektubunda şöyle demiştir: “Allah beni, daha önce İşaya’nın ağzından haber verdiği ve yuhanna’nın Vahyi’nde bahsettiği Yeni Sema’nın ve Yeni Yeryüzü’nün elçisi yaptı ve bunun nerede bulunacağının işaretini gösterdi.” Okyanus ötesi keşifler böylece bu bin yılcı ve apokaliptik atmosfer içinde gerçekleşmiştir.

Kitabın nakline göre, bin yıl tamamlanıncaya kadar ulusları bir daha saptırmasın diye şeytan bağlanmış, derinliklere atılmış ve bulunduğu yerin girişi mühürlenmiştir. Bu süre içinde şehitler ve inananlar İsa ile birlikte bin yıl saltanat sürmek için dirileceklerdir (Vahiy, 20:3). Ancak şeytan bin yıl geçtikten sonra kısa bir süreliğine serbest kalacak, Ye’cüc ve Me’cüc’ü saptırmak ve onları savaş için bir araya toplamak üzere çıkacak, toplananların sayısı denizin kum taneleri kadar çok olacaktır (Vahiy, 20:7-9). Kaynağını öncelikle Yahudilik ve mesîhî inançlardan alan apokaliptik eğilimlerin bir yansıması olan milenyum, Hıristiyan inancına göre “ruhî çağ” olarak yorumlanmış olup iddiaya göre milenyumda bütün insanlığın kurtuluşu vaftiz ile gerçekleşecektir.

Başka dinlerin mehdilik inançlarına da yansıyan binyılcılık tasavvuruna göre, ahir zamanda geleceği beklenen bu süre, bir taraftan inancın, huzur ve sükûnun hâkim olduğu, inançsızlık ve kötülüğün yok olduğu, diğer taraftan ise bolluk ve bereketin arttığı bir dönem olacaktır. Hıristiyanlıkta bin yıllık bu süre İsa Mesih’in gelişiyle başlayacaktır. Bu doktrin Hıristiyan ilâhiyatında Kiliazm (Chiliasm) olarak da adlandırılmaktadır.

Milenyum çağının esasen yeni olmayan ve bilinmesi gereken yüzüne gelince; yeryüzünün günümüzdeki egemenlerinin dünyada gerçekleştirdiği vahşetin temelinde iki hususun önem arz ettiği görülmektedir. Bunlardan birincisi siyasi ve ekonomik gücü elde tutarak büyümeye devam etmek, diğeri de selefin bıraktığı değerler mirasını zarara uğratmadan sonraki nesillere bırakarak başka inanç ve değerlere şans tanımamak. İlki, Hıristiyan dünyanın gözünü açtığı coğrafi keşifler ile başlamış ve sömürü mantığıyla büyüyerek istediğini elde etmiştir. Bugün Batı kapitalizminin girmediği ülkenin kalmayışı bunun en önemli delilidir. İkincisi, elde edilenler üzerinden İsa’nın gelişine ve dolayısıyla kıyamete yeryüzünü hazırlamak maksadıyla karşı inanç mensuplarının sahip olduğu alan ve değerlerini ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. “Muhtelif Ortadoğu Projeleri”ne kafa yoranların vahşi bakan gözleri işte bu yüzden sürekli olarak “karşı taraf”ın üzerindedir.


0 yorum: