Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

21 Şubat 2009

Sıra Dışı Biri; Mzungu Osman




Bu hafta Mimarlar Odası’nda sıra dışı birini ağırladık. Mzungu Osman’ı.
Afrika’da “Beyaz Adam” anlamında kullanılırmış “Mzungu”. İnternetteki fotoğraf paylaşım sitelerinden tanıdığım, merak da ettiğim biriydi Osman Bülent Demirağ. Alaska’dan Okyanusya’ya, Güney Amerika Kıtası’nın en güneyinden Asya’nın en doğusuna ayak basmadık yer bırakmamış bir gezginin anlattıklarını dinleyip, fotoğraf sunumunu izlemek heyecan vericiydi.

Son derece mütevazı, beyefendi, kültürlü ve dünyanın geleceğine ilişkin muhtemel felaketlere vâkıf Mzungu Osman’ı, Konfad’ın programlı etkinliklerinden birine davet etmenin isabetini düşündüm. Teşekkürler Sevgili Turgay.

Mzungu kendisini şöyle anlattı programın başında:
“Yarım asır önce, babamın görevi gereği Malatya’da doğmuşum. Mersin’liyim. Bundan altı yıl öncesine kadar Mühendislik hizmetleri veren ve sınaî inşaatlar yapan bir şirketin sahibi idim. Bir akşam düşündüm ki, yeterince para kazanmıştım. Çalışma hayatım boyunca haritaları açar, üzerinde hayaller kurardım. Bu hayallerimi gerçekleştirmek için işimi bırakıp belgesellerde izlediğim vahşi yaşam, coğrafya ve antik tarih gezileri yapmaya karar verdim. Amacım bu gezilerimde fotoğraf çekmek, günlük tutmaktı. Altı yıldır bu amacımı gerçekleştiriyorum. Gezilerimi daha fazla özümsemek için, sırt çantası, uyku tulumu, çadır ile ve tamamını kara yolu ile yapıyorum.”

Büyüklerimizden bize tevarüs eden birtakım öğretilerle büyürüz hayatta. Hayal kurmanın zararlarına, gerçekçi olmanın önemine dair nutuklar çınlar kulaklarımızda. Oysa bir şekilde hayal kurar ve yazılı hedeflerimiz olmasa da üstesinden gelmenin mücadelesini sergileriz. Asıl mesleği makine mühendisliği olan gezgin için de hayatının orta yerinde benzer uyarılar olmuş. Günün birinde yeterince para kazandığına inandığında işi bırakıp dünyayı gezmek hayalini ailesi ve dostlarıyla paylaşmış. Cevap hazır olmuş: “herkes böyle düşünür, seni de göreceğiz”. O gün gelince, şirketteki işini hiç düşünmeden bırakıp yollara düşmüş.

Yeterice para kazandığına inanıp bir hayalin peşinde koşmak, orta yaşta bir adamın cesaret edemeyeceği bir vakıa şüphesiz. Mzungu Osman’ı sıra dışı yapan sadece bu değil. Şimdilik sadece uzmanlarını tedirgin eden ekolojik dengesizlikler hakkında çok ciddi birikimler elde edip bunu muhtelif platformlarda paylaşan biri. Zararlı bütün gazların buzdağlarını nasıl sarıp sarmaladığını anlattı kendisine ait fotoğraflar eşliğinde. Birkaç on yıl sonra fotoğraflarını çektiği buzulların denizlere, göllerin çöllere dönüşeceğinden bahsetti.

Parası olan gezer şeklinde bir anlayışın da doğru olmadığını söyledi ki sanıyorum bu, ben dahil kendisini dinleyen herkesin cevabını en çok aradığı şeydi. 12 Dolar’a klimalı bir Hint treninde 1000 km. yolculuk yapılabileceğini, reenkarnasyon temelli Hint ve Budist öğretilerin yaygın olduğu coğrafyalarda, kriminal suç işlenmediğinden buralarda gezmenin asla tehlike barındırmadığını söyledi.

Mzungu Osman’ın, “harcamadığınız para sizin değildir. Dünyanın neresinde olursanız olun, lisan bilmeseniz de herkesle anlaşabilirsiniz. Hayat, kendisine ve size ait sorunlarına rağmen kafa yormayacak kadar kısa ve geçici” tarzında serdettiği akıllarda kalıcı birkaç ifadesini not etmeden geçemem.

Gezilerde tuttuğu notlarını yakında piyasaya çıkacak kitabında birleştirdiğini belirten Osman Bülent Demirağ, sadece gezi ve fotoğraflarıyla değil, hayat tecrübesi ile de dinlemeye değer bir gezgin. Merak edenler, kendisiyle irtibat kurup serüvenlerini aşağıdaki linkten öğrenebilirler:
http://mzunguosman.com

15 Şubat 2009

Zeki Oğuz, Akşehir ve Sıra Yârenleri Grubu’na Dair

15.02.2009
Cumartesi günü, Fotoğraf Sanatçısı-Yazar Zeki Oğuz’un 27. kişisel fotoğraf sergisinin açılışı için Akşehirde’ydik. Üretken bir sanatçı olan Oğuz’un fotoğrafçılığına, öykücülüğüne, dergiciliğine yahut gezginliğine dair ne yazsam az, bunun farkındayım.

Bahar mevsimi yakın. O şimdi yaylaların, dağların, göllerin neresinde hangi çiçeğin uyanmakta olduğunu, hangi böcü-börtünün en erken ses vereceğini, yörüklerin dağ rotasının nerelerden geçtiğini söyleyecek, münbit coğrafyaların gezmeye, yazmaya ve fotoğraflamaya en uygun yerlerinin adresini hiç düşünmeden verecektir. Kimselere haber vermeden, Eski Garaj’dan kalkan bir köy minibüsüne atlayıp, köy kahvelerinde çayını yudumlayıp sigarasını tüttürecek, sonra da soluğu çiğdemlerin, kardelenlerin başında alacaktır yakında.

Bütün bu özellikleriyle, bıkıp usanmadan Anadolu coğrafyasını yıllardır geziyor Zeki Oğuz. Fotoğraflıyor, yazıyor ve kalıcı eserler üretebilmenin mücadelesini veriyor. Üstelik maddi bir destek de görmeksizin yapıyor bunları. Karma sergiler hariç, 27 kişisel fotoğraf sergisi açmak kimlere kısmet oldu şimdiye kadar bilmiyorum.

“İnsan ve Doğa” adını verdiği serginin açılışını Akşehir Kaymakamı Kenan Çiftçi ile etkinliğin ev sahibi Belediye Başkanı Dr. Mustafa Baloğlu birlikte yaptılar. Yerel yöneticilerin kültürel etkinliklere verdiği desteğin sanatçılar için önemi tartışılmaz elbette. Sergi açılışından hemen önce dahil olduğumuz sohbete bakarak, İsmail Desteli Ağabeyimin her iki değerli yönetici hakkında serdettiği övgü dolu sözlere hak verdim.

40 fotoğraftan oluşan sergide Anadolu insanı ve coğrafyasından seçme kareler mevcut. Başarıların daim olsun sevgili Zeki Oğuz. Seninle birlikte Akşehir’in güler yüzlü, ak yürekli insanlarıyla birlikte olmaktan büyük keyif aldık.

Akşehir
Akşehir elbette bir köşe yazısına sığmayacak kadar alımlı ve büyük. Nasreddin Hoca’mızla marka, Batı Cephesi kahramanlıklarıyla efsane. Detayları belki başka bir yazımızın konusudur.

Akşehir sevdalısı rehberimiz Mehmet Güleray ile Emekli Gazeteci Ali Tekin Çağlav gün boyunca, bizimle birlikte oldular. Güleray hoş bir adam. Akşehir Kültür Sağlık ve Eğitim Vakfı olarak (AKSEV) kamu yararına yaptıkları hizmetleri heyecanla anlattı. 1894 tarihli eski bir Akşehir evini idealist 16 arkadaşıyla birlikte satın alarak Akşehir ve Türk kültürüne armağan etmişler. Akşehir Evi, sevgi dolu bir emeğin karşılığını veriyor şimdilerde.

Program dahilinde Akşehir’i sokak sokak gezdik. Dr. Baloğlu’nun başkanlığında geçen belediye hizmetleri anladığım kadarıyla yüz güldürmüş. Eski Akşehir evlerin bir kısmı, Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle restore edilmiş. Akşehir’in dar sokaklarında yürürken tarihi de yaşıyorsunuz. XIX. Yüzyıl’da yapılan perişan durumdaki metruk Ermeni Kilisesi ve civarındaki eski evlerin terk edilmişliği dikkat çekiyor. Sayın Başkana Konya’dan bir mesaj vermiş olalım. Kendisiyle bir sohbet imkanımız olsaydı keşke. Bu bölgeyi, Nasreddin Hoca’nın Hoca’sı Seyyid Mahmud Hayranî Türbesi’nde yaptırdığınız çalışma gibi kurtarmayı seçerseniz Safranbolu, Odunpazarı ve Beypazarı örneklerinde olduğu gibi büyük kazanımlar elde edersiniz.


Ve Akşehir Belediyesi Sıra Yârenleri Grubu
Akşehir’de müthiş bir sürprizle karşılaştık akşam sonrası. Yerel kültürü unutturmamak ve gelecek nesillere taşımak amacıyla sıvacı, tornacı, koltuk döşemecisi, erkek kuaförü gibi birbirinden farklı mesleklerden oluşan “Akşehir Belediyesi Sıra Yârenleri Grubu”nun gösterisi, Akşehir Kültür Merkezi’nde bizden tam not aldılar. Nevzat Gürbüz’ün çabalarıyla kurulan Akşehir Yarenleri, Hollanda’da gösteri için bir davet de almışlar. Program bittiğinde grup üyelerinin sergiledikleri sıcakkanlı tavırlarından öyle etkilendik ki anlatılmaz. Kırk yılık yârenler olduk adeta. Nevzat Bey ve ekibine çalışmalarında başarılar dilerim. Sizden çok söz edilecektir merak buyurmayın.
Bize de bekleriz sevgili yarenler…

08 Şubat 2009

Seçimlerde Kadının Adı Yine Yok

08.02.2009
Dünya nüfusunun yarısını kadınlar oluşturuyor. Dünya geneline bakıldığında kadınlar, parlamento hatta sivil toplum temsiliyeti açısından bile sayısal olarak oldukça düşük bir değer oluşturuyorlar.

Yakın tarihe bakıldığı zaman, meselenin ülkelerin eğitim ve gelişmişlik durumlarıyla bir alakası olmadığını görüyorsunuz. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk ülke Yeni Zelanda. Tarih 1893. İsviçre’de kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmesi 7 Şubat 1971’de gerçekleşirken, aynı ülkenin Appenzell kantonunda ise kadınlar 1990 yılını beklemek zorunda kalmışlar. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde ise süreç son derece vahim olmuş. Irklarına göre kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 1930’da beyaz ırka, 1984’de Hint ırkına, 1994’de de siyah ırka oy hakkı tanınmış. Moğolistan’da kadınların temsil sürecinin 1924 yılında başladığı göz önüne alınırsa, sözünü ettiğim şeyin gelişmişlikten çok kadınlara verilen değer ve onları siyasete yakın kılacak süreçlerle alakalı olduğu ortaya çıkacaktır.

Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme serüveni 1930 yılındaki belediye seçimlerinde başlar. Milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkına ise 5 Aralık1934’te yapılan anayasa değişikliğiyle kavuşurlar. 8 Şubat 1935’de ilk defa meclis seçimlerine katılan Türk kadınları, mecliste 17 sandalye elde ederler. O tarihten bu güne gerçekleştirilen 16 ayrı seçimde TBMM’ne giren 7 Bin 317 milletvekilinden sadece 161’i kadın. Önceki seçime kadar Meclis’te kadın vekillerin en yoğun olduğu dönem 1935-1939 dönemi olurken, en az kadın vekil ise 1950-1954 döneminde seçilmiş.
2004 yılı itibariyle kadınların milli parlamentolardaki oranı Tunus’ta yüzde 30, Pakistan ve Suriye’de yüzde 12 düzeyinde seyrediyor. Bu ülkelerde kadınların yerel ve genel seçimlerdeki oranı giderek artıyor. Bu konuda bizden daha ileride olduklarında şüphe yok.
2004’ün seçim sonuçlarına göre Türkiye’de sadece 1 kadın il belediye başkanı, 80 erkek belediye başkanı, 3 bin 207 erkek ve sadece 18 kadın belediye başkanı mevcut. 33 bin 678 erkek belediye meclis üyesi varken kadın belediye meclis üyelerinin sayısı sadece 799. 3 bin 152 erkek il genel meclis üyesi sayısı yanında kadınların sayısı 56’da kalmış.
Gelelim seçim öncesine.
29 Mart 2009 seçimlerinde 81 ilde sadece 6 kadın aday rakipleri ile mücadele edecek. Her seçim öncesinde kadın adaylara öncelik vereceğini açıklayan partiler bu kez de kadın aday çıkarmakta zorlandılar. İl Belediye Başkanlığı için CHP’de 5, AKP’de ise sadece 1 kadın aday gösterildi. Geçen seçimde illerde sadece Kırıkkale’de kadın adaya şans veren CHP yönetimi, bu kez Bursa, Erzincan ve Kastamonu’da kadınları aday göstererek aday sayısını 3’e çıkardı. MHP’nin kesinleşen listelerinde ise illerde kadın adaya yer verilmedi. ANAVATAN ise açıkladığı az sayıda il adayları arasında kadınlara yer bulamadı. DP ise bugüne kadar açıkladığı 2 büyükşehir ile 20 ilin belediye başkan adayından sadece Sivas’ta bir kadın adaya şans verdi.
Günümüzde kadınların aktif siyasete girmelerine herhangi bir engel bulunmadığına ve bütün siyasi partiler, kadınların siyasette aktif rol alması gerektiğini açıkladıklarına göre, istatistiklerini muhtelif kaynaklardan derlediğim bu rakamlar ne anlama geliyor?
Ülkemizde kadınlar siyasete ilgi göstermiyorlar. Kendilerine yakın bulmuyorlar. Siyaseti erkek alanı olarak düşünüyorlar. Bulsalar bile seçimlere girecek partiler kadın adayı ciddi risk olarak görüyorlar. Kaldı ki, gelecek Mart yerel seçimleri erkek adaylar için bile görülmediği kadar heyecansız, etkisiz ve tepkisiz şekilde ilerliyor. Her şeye rağmen seçim sürecinin serencamına bakarak deriz ki; kadınlar biz neden yokuz diye şikâyetçi olmasınlar. Önce adaylık için bir şeyler yapmaları lazım.