Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

07 Eylül 2017

İlk Fetih Kutlamaları


İstanbul'da müstesna bir gün…
11 Haziran 1914...
İLK FETİH
KUTLAMALARI

Osmanlı, İstanbul’un fethini, II. Meşrutiyet sonrasında, 1910'dan itibaren kutlamaya başlar. Ancak I. Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde, 1914'teki kutlamalar, gerçek bir doruk noktasıdır.
Popüler TARİH / Mayıs 2003 /Vahdettin Engin

II. Meşrutiyet önce­sinde, bu tür alışkanlıklar, böylesi bir gelenek de yoktur
İstanbul'un fethinin yıl­dönümleri, II. Meşruti­yet dönemine kadar herhangi bir kutlamaya vesile teşkil etmez. Esas itibariyle, II. Meşrutiyet önce­sinde, bu tür alışkanlıklar, böylesi bir gelenek de yoktur. 1908 yılından sonra ikti­dara gelen İttihat ve Terakki Cemiyeti, bu tür anlamlı gün­leri kutlamayı bir gelenek ha­line getirmek ister. Örneğin, İkinci Meşrutiyet'in ilan günü olan, Rumi 10 Temmuz 1324, Miladi 23 Temmuz 1908 tari­hi, 'millî bayram' ilan edilir, İttihat ve Terakki iktidarının dünya görüşü, milli de­ğerleri sahiplenme­yi öngörmektedir. Bu nedenle, söz ko­nusu dönemde, mil­li hassasiyetler ön plana çıkarılır. 
1910 yılın­dan beri, fethin yıldönümü kutlanmaktadır
Bu bağlamda hayata geçirilen bir uygulama da, İstanbul'un fetih gününde kut­lama törenleri yapılması olur. Bu kutlamaların en görkemli­lerinden biri, 1914 yılında yapılan törenlerdir.
Esas itibariyle, 1910 yılın­dan beri, fethin yıldönümü kutlanmaktadır. Ama 1914 yılındaki kutlamalar, gerçek­ten çok muhteşem olur. Dö­nemin gazetelerinin belirttiği­ne göre, kutlamalara yüz binin üstünde bir topluluk katılır.

Tarih farklılığı…
İstan­bul'un fethi 11 Hazi­ran'da kutlanıyordu
'Fetih günü kutlaması' de­yince, bir konuya öncelikle açıklık getirmekte fayda var: Osmanlı, İstanbul'un fethini, günümüzde oldu­ğu gibi, Miladi 29 Mayıs'ta değil, Rumi 29 Mayıs'ta kutluyordu. Hal böyle olunca, tö­renlerin gerçekleş­tirildiği Rumi 29 Mayıs günü, Mi­ladi olarak, 11 Haziran'a denk ge­liyordu. Yani daha açık bir ifadeyle,  İstan­bul'un fethi 11 Hazi­ran'da kutlanıyordu.
Nitekim o dönemde Fransızca yayımlanan ve Mila­di takvimi temel alan 'Monite­ur Oriental' gazetesinin, fetih günüyle ilgili olarak, "11 Hazi­ran 1453; İstanbul'un fethinin yıldönümü kutlanıyor" başlığı­nı kullandığını görüyoruz.
Çok görkemli geçen 11 Haziran 1914 tarihli kut­lamalar, dönemin gazetelerinde geniş bir şe­kilde yer almıştır...

Tanin'deki haberler
Şimdi, Ta­nın gazetesine yansıyan ha­berlerden tö­renin gelişimi­ni adım adım izleyelim:
"Dün, İstanbul müstesna günlerinden birini daha yaşadı. Yakın vakte ka­dar milli heyecanın bu kadar beliğ bir misaline tesadüf ede­memiştik. Fetih gününün ebe­di bir yadigârı olmak üzere, günümüze kadar ge­len Ayasofya ile Fa­tih'in türbesi arasın­da yer alan bütün caddelerde, dükkan­lar kapanmış, pen­cerelerden, kapılar­dan bayrakların kır­mızı ve beyaz dalga­ları taşmış, havanın çok kötü olmasına rağmen, bütün halk takım takım yolla­ra düşmüştü."
Haberin sonraki paragraf­larında, Tanin gazetesi muha­biri, şiddetli yağmur altında, caddelerde ilerlemeye çalışan İstanbul halkının nasıl zaman zaman bir saçak altına sığındı­ğını, sonra hava yeniden açtı­ğında, 'yolların nasıl geçilemeyecek kadar dolduğunu' aktarır. 

En önde, üç Yeniçeri
Daha sonra Ta­nin gazetesi muhabi­ri, törenin bütün ay­rıntılarını okurlara tek tek aktarır:
"Merasim ka­filesi, program dahilindeki ter­tibat ile Ayasofya'dan Fatih'e doğru hareket etti. Bu milli ve dini kafilenin en önünde, Os­manlı tarihinin canlı bir gölge­si şeklinde, üç yeniçeri gidiyor­du. Sokaklarda gittikçe taşan halk, her taraftan birer parça daha artıyor ve kalabalığa bir­çok bin adetleri katılıyordu. Artık Fatih Meydanı'na gelin­diği zaman, koca meydanda insandan bir kitle, kımıldaya­mayacak bir parça meydana getirmişti."
Resmi merasim ve konuş­malar da tek tek gazetenin sayfalarına yansır:
"Kutlama merasimine Fatih Camii'nin arka tarafında ve merdivenle­rin bulunduğu mahalde baş­lanmıştır. Evvela bu milli tö­reni hazırlayan Mehmet Ziya Bey tarafından uzun bir ko­nuşma yapılmış ve çok alkış­lanmıştır."

Hamdullah Suphi kürsüde
Tanin sütunlarında, töre­nin akışı sürmektedir:
"Ziya Bey'in bu hararetli nutkundan sonra Türk gençlerinden Hü­seyin Ragıp Bey pek vatanper­verane ve uzun bir nutuk irad etmiş ve alkışlanmıştır."
Hüseyin Ragıp Bey'in ar­dından 'Türk Ocağı namına Hamdullah Suphi Bey' konu­şur: "Türklük mefkuresinin ulviyetinden" söz eden, "Türk imparatorluğunun (...) Avru­pa'yı gıpta ettirecek cesaret ve cihangirlikler göstermeye mu­vaffak olacağını" vurgulayan bu konuşmada, yaklaşan sa­vaşın havasını koklamak mümkün olur...
Hamdullah Suphi'nin (Tanrıöver) ardından, önce 'İstanbul Sultanisi 7. sınıf tale­besinden Refet Efendi' sonra da şair Aka Gündüz ve 'mual­lim Celalettin Arif Bey' konu­şurlar.

Ömer Naci konuşuyor
Celalettin Arif Bey'den sonra kürsüye, dönemin ünlü isimlerinden Ömer Naci gelir. Güçlü bir hatip olan Ömer Naci'nin ardından, dönemin 'Bahriye Nazırı' Cemal Paşa irticalen bir konuşma yapar. Tanin muhabiri, bu konuşma­yı gazetenin sütunlarında ay­nen aktarır. (merakediyorum notu: hazırlayanlar merakediyorum grubu) Cemal Paşa'nın kısa söylevi, uzun bir alkış dalgasıyla karşıla­nır... 
Cemal Paşa halka sesleniyor:
'Bir milleti yükselten nedir?'
"Vatandaşlar, Türklük ve Osmanlılık ve İslamiyet alemini temsil eden Osmanlıların, bugün Türklerin en büyük hakanının mübarek kabri önünde kemal-i hicapla toplanan milletin bu utançtan kurtulması, ancak çok çalışmakla mümkündür. Ben hayatımda, büyük Fatih'in çocukluğunda geçirmiş olduğu bir olaya her zaman çok büyük önem verdim... Bir gün, Hazreti Fatih'in hocası Akşemsettin-i veli, Fatih'in odasına hiddetle girdi. Fatih hazretleri böyle sopa ile gelmesinin sebebini sorduğu zaman hocası, 'Eğer çalışmazsan seni döveceğim' dedi. Ey gençlik! Size hitap ediyorum. Eğer siz de çalışmazsanız Fatih'in ruhu sizi sopa ile dövecektir... Bir milleti yükselten iki şeydir: Biri dimağındaki ve diğeri kolundaki kuvvettir. Dimağındaki kuvveti uyuşanlar yalnız maddiyat ile boğuşurlar. Dimağında kuvvet olanlar ise ilim ile uğraşanlardır. Bizler daima ilme doğru gitmeli, dimağımızla uğraşmalıyız. Böyle yaparsak, her şey hasıl olur ve millet servete nail olur. Bize donanma lazımsa onun için para bulur. Ümit edelim ki, gelecek sene bugün buraya geldiğimiz zaman, bugünkü hataların silindiğini görür ve buna mukabil birçok yeni övünülecek vasıflar ile geliriz ."
Paşa'dan sonra Donanma Cemiyeti Reisi Şefik Bey, yapı­lan konuşmalarda temenni edilen başa­rıya ulaşmanın yolu­nun ve Fatih'in İs­tanbul'u fethindeki 'hikmet ve sebebin' yalnız do­nanma olduğunu söyler ve halkı, donanmaya yardıma davet eder... (merakediyorum notu: hazırlayanlar merakediyorum grubu) Savaş kapıdadır; İttihat Terakki iktidarı, ordu­yu güçlendirme hazırlıklarının peşindedir...
Daha sonra dualar oku­nur, Fatih Sultan Mehmet'in ve şehitlerin ruhlarına fatiha­lar okunarak tören noktala­nır.
Merasimden sonra Öğret­men Okulu öğrencileri tara­fından Fatih Marşı söylenir ve Ertuğrul Bandosu tarafından, 'selam havası' çalı­narak bir resmi geçit yapılır:
"Önce silah­lı Bahriye taburları, onu takiben Küçük Zabit Numune Mektebi talebesi, il­miye mensupları, Öğretmen Okulu, Darülfünun, sultani ve idadi mektebi öğrencileri, es­naf cemiyetleri birer birer geçit resmi ile Osmanlı bay­rağının kırmızı rengini selam­layarak geçmişlerdir."


Hazırlayanlarmerakediyorum grubu üyeleri merakediyorum@googlegroups.com 
Kaynak : Popüler Tarih Mayıs 2003 550. yıl özel sayısı "Vahdettin Engin-İstanbul'da müstesna bir gün" başlıklı yazıdan alınmıştır.  Resim ve başlıklar yazıya eklenmiştir.