Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

30 Haziran 2008

Bu Çabayı Anlamak Gerek

Bilenler için, Ümit Burnu’ndan Moğol steplerine, Çin’den Maçin’den Aztek topraklarına kadar, çağdaş alperenlerin destansı hikâyelerini yazmaya koyulmak ne zor iştir. Lisanımız, murad edileni vücudun yardımıyla şöyle yahut böyle anlatır da, onu sayfalara dizmek o kadar kolay olmaz.

Tuttuğum notları, edindiğim gözlemleri tarihe kayıt düşmek bize de kısmet olsun diyerek kendimce yazmaya çalışacaktım Türkiye’ye döndükten sonra. Çağdaş alperenlerin hizmet serüveninin aşk ile vücud bulduğunu fark ettikten beri, hiçbir şeyin hissiyat kadar muteber olmadığını anladım.

Batum’da, Kutaisi’de ve Tiflis’te geçirdiğim her gecenin ardından, kaldığım odaların pencerelerini açıp, gözümde giderek büyüyen ülkeme selamlar yolladım. Adını hiç duymadığı, haritada yerini hiç gösteremediği ülkelere akıl ve samimiyet götüren insan evlatlarının hâlisâne gayretlerini, kalpleri mühürlü adamların bir gün olup anlamalarını diledim.

Yüreklerin kadim fetih tarihlerinin en muhtasar tezahürlerini bugüne tebdil ederek, yeryüzünün istikbalini karartan perdelerin yakın zamanda yırtılıp yok olacağına kanaat getirdim. Hâl ile, uzak ülkelerin muhtelif sıfat sahibi yüksek idarecilerinin kalplerine girmeyi başarmış çağdaş alperenlerin her edâ ve tavrı, Alparslan zamanlarının kutlu erenlerinde görülürdü ancak.

Bu kez onlar, Altaylardan Andlara bulutların üstünde, Diyar-ı Şâm’dan Cebel-i Tarık’a denizlerin üzerinde gidiyorlardı. Akif’in, “Gidelim bir yere, hatta şu bizim Sudan’a; / Yeni bir medrese tesis edelim Urban’a” temennisi çağı aşıyor, kara oğlanlarla çekik gözlü kızların boy hizalarında, okul koridorlarının duvarlarına asılmış tabelalardan yansıyordu.

Uçsuz bucaksız steplerin bağrında, Orhun Kitabeleri’nin hemen yanı başında yatıyordu biri. Diğeri Dar-es Selam’da bir ağacın altında. Hak vâki olunca başka vasiyetler, başka kutlu hikâyeler de duyacağız belli ki çağdaş alperenlere dair. Demek destanlar böyle yazılırmış. Destanlara konu olan yiğitlerin serencamı böyle olurmuş.

Olup bitenlerin tesadüflerle ilgisi yoktu hiç. İşittiklerinizi ancak tevafukların, ezelde yapılmış planların neticeleridir diye izah edebilirdiniz. Akif’in sözünü ettiğim öngörüsüyle birlikte, Yahya Kemal’in “ses bayrağım” dediği Türkçe, bakınız ki Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2008’i Yahya Kemal Yılı ilan ettiği şu zamanda tam 113 ülkede ay-yıldızlı bayrağın sesi oluyordu. Şeyh Sanan Tepesi’nden yankılanan seda, Kura Nehri’nin sularına karışıp Hazar’a ilerliyordu. Bir akşam sonrası karanlığın yuttuğu Azeri köy evinde; akrabamız Hacı Hasret’in evinde muhabbetin bitmemesine duacı oluyorduk.

Gürcistan’ın yemyeşil dağlarından Sarp sınırına doğru akarken arabamız, ufkumuzu alabildiğince genişletiyor, üç kıtayı birden kaostan kurtaracak erkin içimizdeki sulh gayretinin meyvelerinden neşvünema bulacağını fısıldıyorduk birbirimize.