11 Ekim 2007

Bizim “Bugün Bir İyilik Yapalım” Yolculuğumuz

2006-11-16
Sabah saatlerinde otobüsümüz okul sokağında bizi bekliyor. Bugün bir iyilik yapalım istiyoruz. Aslına bakılırsa biz her gün bir iyilik yapmayı düşünüyoruz.
Ara sıra soruyorum onlara: Dün bir iyilik yapan oldu mu? Yaşları 10–11 arasında olan çocuklarımız dünyanın aslında iyilikten ibaret olduğunu düşündüklerinden, parmaklarını havaya kaldırıp haykırıyorlar: Eveeeeet. Peki nasıl bir iyilik yaptınız? “Anneme bulaşık yıkarken yardım ettim, eşyalarımı topladım, kardeşime baktım, bakkala gittim, söz dinledim” türünden cevaplar ardı ardına sıralanıyor. Ama bugün biz daha farklı bir iyilik yolculuğunun heyecanı içindeyiz. Otobüsümüz bizi Çocuk Esirgeme Kurumunun 0-6 yaş grubu çocuklarının yaşadığı şubesine götürüyor. (Buraya yaşamak dururken barınmak kelimesini yazmak istemiyorum, çünkü barınmak kelimesi bana, barınakta bulunmayı yahut barınakta kalmakla ilgili olumsuzlukları çağrıştırıyor. )
Kapıda karşılanıyor ve büyük bir salona alınıyoruz. Kurumun Müdür Yardımcısı Fahriye Hanım hepimize hoş geldiniz dedikten sonra kısa ama etkili bir konuşma yaparak faaliyetleri hakkında bilgiler veriyor. Belli ki, kendisine sıkça yöneltilen soruların tecrübesi ile sormayı düşündüklerimizi de cevaplıyor. Kurumda yaşayan 50 kadar çocuğun tamamının öksüz-yetim ve sokakta bulunanlar olmadığını, bununla birlikte maddi yoksunluk sebebiyle çocuklarını teslim edenler de bulunduğunu belirtiyor. Bizimkilere, anne ve babalarının, ailelerinin kıymetini bilmeleri konusunda hatırlatmalarda bulunuyor. Ziyaret için kapılarının herkese açık olduğunu ancak gelmek isteyenlerin hediye getirmemesini istediklerini söylüyor. Sözlerini bir rica ile noktalıyor: “ Lütfen burada gördüklerinizi ailenizle, arkadaşlarınızla paylaşın. Yaşı kemâle ermiş insanlarımızın çoğunun buradan haberi bile yok. Siz küçük yaşta bugün böyle bir tecrübe yaşamış olacaksınız.”
Biraz sonra minik ev sahiplerimiz salona doluşuyorlar. Ev sahiplerinde alışılmışlık dolu bir rahatlık, bizimkilerde şaşkınlık göze çarpıyor. Hemen halının üstüne bağdaş kurup dinlediklerimi not almaya başlıyorken, tam beş küçücük kardeş âdeta üstüme saldırıyorlar. Burak sağ dizime kuruluyor, Fatih sağ dizime. Biri sırtıma gövdesini yaslayıp omuzlarımı öyle sıkıyor ki, ardıma dönüp ismini bile soramıyorum. Kalan ikisi de önüme oturup gözlerimin içine bakıyor. Küçücük kardeşlerim, önce benim elimden sonra da birbirlerinden kalemi kapıp değerli eğitimci dostumuz Mustafa Karaçelebi’nin ajandasına çalakalem yazı çalışması yapıyorlar. Yanımdakilerin en büyüğü 5 yaşında.
Çocuk sesleri salonun pencerelerinden avluya taşıyor. Öğretmenimiz Mine Hanım ile öğrenci velimiz Emine Hanım ikişer üçer, kardeşleri kucaklarına almış ilgiyle onları dinliyorlar. Sarılmalar, yanaklardan öpmeler, gözleri sulandıran görüntülere dönüşüyor. Birimiz baba oluyoruz, diğerimiz anne, öğrencilerimiz amca yahut teyze. Bizimkilere; sevgiye, dokunulmaya doyamayan miniklere kendi yeğenleri gibi sarılmalarını salık veriyoruz.
Bir saat kadar, belli etmemeye çalışsak da yüreğimiz burkulmuş olarak ama içimiz ferah dolu vakit geçiriyoruz. Ayrılma saati gelince, bahçeye çıkarak hep birlikte, “bugün bir iyilik yapalım” faaliyetimizin hatırası olsun diye topluca resim çektiriyoruz.


0 yorum: