11 Ekim 2007

Bizim Belde-i Emin Şehrimiz

2007-02-09/11:18:00
Konya’nın “uzun ve maceralarla” dolu bir geçmişi ve daim sükûnetini sürdürmeye namzet bir gelecek yolculuğu var.

Burası, medeniyetlere beşiklik, tarihî bakımdan da pek çok ilklere tanıklık etmiş kadim bir beldedir. Yeryüzünün maddî ve manevî birikimini bağrında toplamış ulu şehrimiz, konumuna rağmen dünyanın birçok yerinde görüldüğü şekilde, büyük kanlı hesaplaşmaların, işgallerin, acıların merkezi durumunda olmadı. Kadim tarihin dünyanın birçok beldesinde yazdığı malum kara günlerin çok azı yaşandı. İstiklâl Savaşımızın zorlu senelerinde bile belde-i emin bir yer oldu. Bu sebepledir ki Konya’nın bir kurtuluş günü yoktur. İyi ki de olmamıştır.

Ahmet Hamdi Tanpınar, “Beş Şehir”den biri olan Konya için şunları yazar:
“... Sağlam ruhlu, kendi başına yaşamaktan hoşlanan, dışarıdan gösterişsiz, içten zengin Orta Anadolu insanına benzer. Onu yakalayabilmek için saat ve mevsimlerine iyice karışmanız lâzımdır. ... Konya, insanı ya bir sıtma gibi yakalar, kendi âlemine taşır, yahut da ona sonuna kadar yabancı kalırsınız. Konya tıpkı Mevlevîlik gibi bir nevi initiation ister.”

Selçuklu medeniyetinin yadigârıdır burası. Ve Selçuklu, hep naif motiflerden örülü, kibar, zarif, insana huzur ve sükûn veren bir mimarî, istikbâle ötelerden kendini hazırlamış bir sanat, talebe-muallim münasebetlerinde yüksek bir saygı, devlet-millet dayanışmasında ideal bir uyumdan mürekkep çok başka bir hayat tarzını telkin eder. Bu mânada Selçuklu Konya, Konya Selçuklu demektir.

Pakistan’ın Millî Şairi Muhammed İkbâl’in, uçakla Konya üzerinden geçerken ayağa kalkıp ceketinin düğmelerini iliklediği rivayet olunur. Biz farkında olmasak da, dünyanın birçok yerinden hürmete lâyık görülmekteyiz. Bizi Bosna-Hersek’te, Çeçenistan’da, Kosova’da, Kırım’da soydaşlarımız en az bizim kadar tanımaktadırlar. Bosna’da Konya adı verilen bir köy bile var. 7 Nisan 2001 gecesi, 100. Yıl Kapalı Spor Salonu’nda bulunup da “Bilge Kral” rahmetli Aliya İzzetbegoviç’i dinlemiş olmalıydınız. Sözünü ettiğim ve bir zamanlar bize ait toprakların bugünkü efendilerinin Ankara’daki resmî ziyaretlerinin ardından ilk evvel Konya’yı ziyaret mekânı olarak seçmeleri de manidar bulunmalıdır.

Buraların insanı kim ne derse desin cömerttir, paylaşımcıdır, girişimcidir, sevimlidir, ilgili ve bilgilidir. Zorda kalmış Müslüman ülke halklarına gönderilen kamyon kamyon malzeme, can-ı gönülden yollanan dualar bunların delilleri değil midir?

Demek isterim ki, her hemşehri yürürken sağına soluna baksın ve içinde yaşadığı mânevî iklimin farkında olsun. Bunları yazarken içinde yaşadığım şehre dair abartılı bir şey katmadığımın farkındayım. Bir cümle övgü sözünden imtina etsek de bu böyledir.

Son zamanlarda Konya’ya yönelik kasıtlı karalama kampanyaları oldu. Bitecek gibi de görünmüyor. Malumu bir kere daha ilanın bir anlamı yok. Bunlar gazetemizde haber olarak ve yazarlarımızdan bazılarının köşesinden dile getirildi. Buna ilaveten herkes, Hakimiyet Gazetesi’nin Konya hakkındaki hassasiyetini de görmüş oldu.

Bu şehir insanının hiç mi kusuru yok derseniz, yok demeyiz, görünce meramımızı yazarız. Lakin, güzel bakan güzel görür kaidesini de akıldan çıkarmamaya gayret ederiz.



0 yorum: