Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

21 Nisan 2008

Beyşehir'in Nimetleri


21.04.2008 09:06:06 Bahar mevsimi kendine has mecrasında doludizgin ilerliyor. Konya Fotoğraf Amatörleri Derneği (KONFAD) olarak henüz planlama aşamasında olan fotoğraf gezilerimiz söz konusu.
Baharın renklerini, böcü börtüsünü, yağmurunu, memleketimin dağını yaylasını, köyünü, insanını velhasıl kadraja girmeye aday ne varsa, havalar iyice ısınmadan önce yerinde görüp fotoğraf üretmek en keyifli işlerimizden olacak. Bunlara ilaveten aşağıda okuyacağınız gibi, memleket hayrına olan konuları yetkili mercilere hatırlatarak yurttaşlık görevimizi yerine getireceğiz. TYB Konya Şubemizin “yazılacak çok şeyimiz var” gezilerinin de en kısa zamanda başlamasını bekliyoruz. Bu gezilerin bize öğrettiğini anlatmaya sözler yetmez. Özellikle TYB şubemizin gezilerine katılan yazarlarımızın izlenimlerini gazetelerden, web sayfalarından keyifle okuyor, yenilerini sabırsızlıkla bekliyoruz.
Yakın çevremizde görülmeye değer yüzlerce yer ve yerleşim alanı mevcut. Konya’nın bu konuda çok şanslı olduğunu her fırsatta dile getirenlerdenim. Yaşadığınız coğrafya hakkında bilgilenmenin sağlam ve isabetli yoludur “orada olmak”. Bunu, en iyi fotoğraf sanatçısı-yazar Zeki Oğuz Ağabey’den öğrenirsiniz. O, usta bir yazar olduğu kadar mahir bir fotoğrafçıdır çünkü. Ekiple fotoğraf gezisine çıkmanın bağlayıcılığını bildiğinden alır başını tek başına gider. Yazı ve fotoğraflarında kâh dağ başındaki çobanın güncesini, kâh yörük çadırında geçen bir geceyi bulursunuz. Bahar çiçeklerini, çağıldayan dereleri, dağları anlatır kimi yazılarında hiçbirini görmediğiniz. Bazen yetkililere çağrıda bulunur ilgilenilmeyeceğini bile bile. Filan yerdeki sorunların çözülmesine dair bıkmadan yazılar yazar. Ben Zeki Ağabeyi çok iyi anladığımı düşünürüm. Onunla birlikte, Eski Garaj’dan sabah saatlerinde kalkan bir köy minibüsüne atlayıp dere tepe düz gitmek niyetimi bir türlü gerçekleştiremediğimden dem vururum.
Üyesi bulunduğum iki kuruluşumuzun gezi programlarından evvel doğrusunu söylemek gerekirse yerimizde duramadık. Geçen hafta, KONFAD’dan birkaç dost ile yaptığımız istişare sonucu rotamızı belirleyip Pazar sabahı yola koyulduk. Beyşehir Gölü merkez olmak üzere çevre köy ve kasabalara uğrayıp günü en verimli şekilde değerlendirmekti amacımız. Bir köy kahvesinde mola verip ihtiyarları dinlemek, memleketi problemlerden acilen kurtaracak çözümler üretmek her daim mümkün. Yeter ki, oralarda olun. Hele gittiğiniz dağ köylerindeki ikramlar da cabası olacaktır.
Ani bir karar vererek Beyşehir-Isparta karayolu yerine, Seydişehir-Antalya karayolunu tercih ettik. İyi ki de öyle yapmış ve Mustafa Karaçelebi dostumuzu dinlemişiz. Seydişehir’i Beyşehir’e ulaştıran yolun 14. kilometresinde “Kavak” adında bir köy var. Bu yazının asıl konusu bu köy aslında. Şimdi ben bu yazıyı vesile kılarak ilgilenenlere bir çağrıda bulunacağım. Mustafa Bey’den bu köyün üstünde yer alan tepeliğinde maden suyu olduğunu öğrendik. Kavak köyünün birkaç km. ilerisindeki çeşme başına ulaştığımızda başıboş akan maden suyu ile karşılaştık. Market raflarını dolduran maden suyu işte bildiğiniz. Motosikletiyle oradan geçmekte olan bir Kavak köylüsü hemen yanımıza gelip bu köyün “etrafındaki nimetler” hakkında bilgi vermek istediğini ifade etti. Mermer ocağında aşçı olarak çalıştığını belirten Ahmet Güneş, duyarlı vatandaş ciddiyetiyle bize üç şeyden söz etti: Yanında durduğumuz maden suyu, az ilerideki termal su ve buraya yakın mermer yatakları. Maden suyu çok eskiden beri yaz-kış akar eksilmeden durumda imiş. Bizi oradan birbirine çok yakın üç termal su kaynağına götürdü. Bundan dokuz yıl önce köylü kendi imkanlarıyla iki kuyu kazdırmış. Bunlardan biri 87 metre derinliğinde ve 47 derece, diğeri 225 metre derinliğinde ve 37 derece ile ölçülen sıcak suya sahip. M.T.A. tarafından kapatılan bu iki kaynak yerine 180 metre derinlikte 38 derece sıcaklığa yeni bir kaynak bulunmuş. Birkaç kilometre ötede, Karakaya mevkiinde nadir cinsten mermer yatakları bulunuyor. Kavak ile Kızılcaköy arasında barit madeni de mevcut dedi, Ahmet Güneş.
Bu üç nimet hakkındaki bilgilerden üç sonuca ulaşıyoruz elbette. Maden suyunun şişelenmesi, termal tesis kurulması ve mermer yataklarının değerlendirilmesi. Gördüklerimiz orada öylece duruyorlar. Duyarlı vatandaşa soruyorum, bunların harekete geçirilmesi ihtimalinden beklentin nedir diye? İş, aş ve memleket hayrı diye cevap veriyor.
Benden hatırlatması.

06 Nisan 2008

Konya-Balkanlar Hattı

07.04.2008 09:06:36

Konya’nın, dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan Müslüman halklara, özelliklere Müslüman soydaşlarımıza ilgisi hemen herkesin malumudur. Söz konusu Balkanlar olunca hassasiyetimizin daha fazla önem kazandığı vakıasını “bilenler” bunu elbette onaylayacaklardır. Makedonya'da Konçi (Konya) adında bir köy mevcut. Bosna Savaşı yıllarında Konya’nın türlü büyük desteklerine şahidiz. O dönemde nakdi yardımları bizzat almaya gelen Bosnalı komutanları ve savaş sonrasında da Gazi Aliya İzzetbegoviç’i –Allah onlara rahmet etsin- burada görüp dinlemek bu satırların yazarına da kısmet oldu. Şehir büyüklüğünde adı Bosna Hersek olan bir mahallemiz var. Saraybosna kardeş şehrimiz. Balkan ülkelerinden Konya’ya gelip öğrenim gören çok sayıda genç kardeşimiz var. Konyalı bir çiftin başkanlıklarını yaptığı Balkanevi Derneği ile Toplumsal Gelişim Derneğinin Türkiye (Konya)-Balkanlar hattında güzel çalışmaları mevcut.

Osmanlının Balkan siyasetinin bir sonucu olarak, özellikle Konya ve Karaman’dan Rumeli’ye göçtürülen Müslüman Türkler sayesinde Balkanlar’ın büyük bir kısmı Türk yurdu haline geldi. Bazı tarihçiler, neden Konya ve Karaman sorusunu, bu yörelerde yaşayan halkın Anadolu’nun Müslüman ve geleneksel yaşam biçimini bütün saflığı ile temsil etmiş olmasıyla açıklıyorlar. Bir başka deyişle, Konya’da görülen örf ve âdetin benzerlerini Balkanların kimi köy, kasaba veya şehirlerinde de bulmak imkânı var. 23 Mart günü Balkanevi Derneği’nin düzenlediği “Baharda Balkan Esintisi” adlı programında gördük ki, merasimler aynıdır. Türkiye’de öğrenim gören Romanya vatandaşı soydaş öğrencilerin sahnelediği yeni doğan çocuğa ad koyma, Bosnalı öğrencilerin sahnelediği kız gelin etme ve diğerlerindeki bütün detaylarda Anadolu âdetlerinin tıpkıları vardı.

Programın açılışında kürsüye gelen Makedonyalı İsmail Ali şöyle demişti tertemiz Türkçesiyle: “Bu topraklardan giden akıncı beylerinin torunları olarak Rodoplardan, Kosova’dan, Drina’dan Taşköprü’den, Makedonya’dan, Gagauz Eli’nden selamlar getirdik. Selam sizlere.”

O gün MKM’de İsmail Ali gibi ecdadının kökleri unutturulmayan, kim olduklarını asla unutmayacak çok sayıda genç vardı. Bize ibretli, kulağımıza küpe olacak etkili mesajlar gönderdi sözlerine şöyle devam ederek: “Bizler, sizlerin uzaklardaki yakınlarıyız. Balkanlara dair izlediğiniz yahut duyduğunuz haberlerde bizi iki kere düşünün. Bizim oralarda rahat uyuyabilmemiz için sizin burada güçlü olmanız lazım.”

Yoruma hacet bırakmayacak kadar açık bu mesajın ne büyük sorumluluk gerektirdiğini içimizde hissettik. Lakin eyleme geçmeyen hislenmenin kime ne faydası olur? Biz bu hislenmeyi zamanında yaşamış ve gereklerini devlet-millet eliyle topyekün yerine getirmiş olsa idik, katillerin vahşet gösterilene dönüşen savaş sahnesi olmazdı Bosna. Mostar Köprüsü’nün hazin sonuna şahit olunmaz, II. Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşen en büyük insan kıyımı yaşanmazdı Srebrenitza’da. Üç yıldan fazla süren kirli savaşta 312 bin kişi hayatını kaybetmezdi. Türkiye artık, dışarıdan bakanların gözünde Balkanlarda yaşayan Müslümanların gerçek hâmisi, kucaklayan babası olmalı. Kendi ülkelerinin esintilerini sahnelemeden önce söz alan grupların sözcüsü gençlerin ortak mesajıydı İsmail Ali’nin dedikleri. Güçlü bir Türkiye bizim kadar onları da alakadar ediyor.

Bugün için Türkiye’nin Balkanlarda olası hareketlenmelere karşı nasıl bir ağırlık koyabileceğini zaman gösterecek. Her şeye rağmen, bizi Balkanların geleceğine dair ümitvâr kılacak güzel gelişmeler bulunduğunu, programda söz alan Toplumsal Gelişim Derneği Başkanı Abdullah Uluyurt’tan öğrendik. 1994 yılından itibaren Bosna’dan Türkiye’ye üniversite eğitimi için gelen 700 kadar öğrenci, bugün ülkelerinde devlet adamı, bürokrat yahut vekil olmak suretiyle yetkili makamlarda söz sahibi olmuşlar. Sadece Balkanlar değil, diğer ülkelerden gelerek aynı amaçlarla eğitim gören çok sayıda gencin hassasiyetlerimiz konusunda açılan kapılar, geçilen köprüler olacağını sevinçle şimdiden görebiliyoruz.

Gelecek Temmuz ayındaki “Sancak Oyunları”na Konyalılar özellikle davet edilmişler. Buradan duyurmuş olalım. Önümüzdeki yaz aylarında şartların elverişli hale gelmesi halinde Bulgaristan-Şumnu’da, Nurten Remzi Hanım’ın rehberliğinde bir dizi etkinliğe katılacağız. Geçtiğimiz haftalarda ciddi bir ameliyat geçirip sağlığına kavuştuğunu öğrendiğim Şumnu Kültür Evi Müdiresi Nurten Remzi’ye bilvesile sağlıklı bir ömür dilerim. Kendi deyişiyle gurbette Türk olmak çok zor.

Avrupa’da, Balkanlarda, Asya’da kısaca dünyanın neresinde olursa olsun bütün dünyada yaşayan Müslümanlara, soydaşlarımıza kol kanat gerecek kararlılık ve erk bizde. Memleket insanına, gurbet insanına sonsuz güven veren bir Türkiye işte şuracıkta; Konya’da, Karaman’da, Sivas’ta…

http://www.hakimiyet.com/article.php?id=2175