Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

11 Ocak 2009

Siz Ölüyorsunuz Biz Diriliyoruz!

11.01.2009
Jenosit, genos (Yunanca “ırk”, “soy”) ve cida (Latince “katletmek”) kelimelerinden türemiş. “Irk, canlı türü, siyasal görüş, din, sosyal durum ya da başka herhangi bir ayırıcı özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilebilen bir topluluk veya toplulukların bireylerinin, yok edicilerin çıkarları doğrultusunda önemli sayıda ve düzenli biçimde yok edilmeleri” (tr wkpd) demek. Birleşmiş Milletler’in 1948 tarihli “Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”ne göre, bir eylemin soykırım olarak nitelendirilebilmesi için, “belirli bir insan topluluğunun; milliyeti, ırkı, etnik kökeni veya dini dolayısıyla yok edilmesi niyetinin bulunması” gerekiyor. İsrail Devleti’nin, ırk üstünlüğü esasına dayalı teokratik devlet yapısından neşet eden inanış, masum bir toplumu toptan yok etmeyi hedefliyor. Şu halde, Gazze’de yaşananların bir soykırım olduğu apaçık ortadadır. Nazilerin Yahudilere, Saddam’ın Halepçe’ye, Sırpların Boşnaklar’a, Fransızların Cezayir’e yaptığının aynısı. Bunlar, Kızıl Khmer ve Raunda soykırımları ile birlikte tescilli soykırımlar olarak insanlık tarihinde kapkara yüzleriyle anılacaklar.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsü’ne göre soykırımın tanımı 5 maddede yapılıyor. Bu maddeye göre soykırım, “bir milletin, etnik, dini bir grubun veya bir ırkın tamamını veya bir bölümünü yok etmek amaçlı yapılan aşağıdaki davranışlar” olarak şöyle tanımlanmış: -Grup üyelerini öldürmek,-Grup üyelerine ciddi fiziki veya zihinsel zarar vermek,-Grup üyelerinin yaşam şartlarına, grubu fiziksel olarak yok etme amaçlı zarar vermek,-Gruptaki doğumları kasıtlı olarak engellemek,-Grubun çocuklarını zorla başka bir gruba transfer etmek.


Tanıma giren 5 maddenin tamamı Filistin’de uygulandı şimdiye kadar. Bunlar, İsrail Devleti’nin öteden beri uyguladığı sistematik soykırım. Yani 27 Aralık 2008 tarihinden itibaren başlamış bir mesele değil. Katliamın gerekçesi bu defa özellikle Hamas olarak gösterilmiştir.

Uluslararası vicdan üzerine düşeni yapmadıkça soykırım cephesinde değişen bir şey olmayacak ve -Yüce Mevla’nın belirlediği zamana kadar- zulüm yapanın yanına kalacaktır. Birleşmiş Milletler, kendi tüzüğüne yazdığı tanımları dünyanın muhtelif yerlerinde alenen görmesine rağmen kılını kıpırdatmayarak kendi tarihi boyunca zulme seyirci olmuştur. Biz Srebrenitza'yı asla unutmayacağız. 8300 Boşnak’ın Sırplar tarafından öldürülmesine seyirci kalan 400 kişilik Hollanda birliğini de.


Doğumlar-ölümler olacak, insanoğlunun sahiplendiği sınırlar değişecek, kavganın biçimi değişecek fakat Firavunlarla Musa’ların mücadelesi kıyamete kadar sürecektir. Bugün Musa’nın çocuklarıyla Firavun’un çocukları rollerini değiştirmişlerdir. Musa’nın çocukları, mazlum olmaktan çıkmışlardır çoktan. Hepsi Yahudileşmiştir. Hepsi ilkokul çağlarından itibaren birer katil adayı olarak yetiştirilmektedir. Yehova’nın kendilerine ilelebet armağanlar yağdıracaklarını düşünüyorlar. Derin Mitolojik translar geçiren günümüz Yahudileri bunun böyle olmayacağını er-geç anlayacaklar. Bir sepetin içinde Nil Nehrine bırakılan bebek Musa’yı Firavun nasıl sahiplediyse, Gazzeli bebekleri de sahiplenecek tarihin gelişi yakın olacaktır.

Son olaylar, bizim topraklarımızda yaşayan ehl-i vicdanı bu defa cidden bir araya getirmiştir. Ben, okullarımızda bedenleri küçücük insan evlatlarının kendi aralarında kuruşlar topladıklarına şahidim. Dualarına şahidim.

Filistin’i hangi şartlarda olursa olsun terk etmeyen mücahitler, masumlar! Siz ölüyorsunuz, biz diriliyoruz…