Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

30 Aralık 2007

Bu Rubai Kime Ait?



2007-12-27 20:45:00
“Gel, ne olursan ol, yine gel
Kâfir, Mecusî, putperest olsan da gel
Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da gel.”
(İranlı Şair Ebu Said Ebu’l-Hayr'dan)


Mevlana kadar şöhretli şu rubai hakkında, Prof. Dr. Emine Yeniterzi’nin kitabında* bazı açıklamalar mevcut. Amacım bu konuyu okuyucu ile sadece paylaşmak olduğundan özetle aktarıp birkaç satır değerlendirme yapmak uygun düşer: Mevlana’ya atfedilen bu rubai, “Mevlana Müzesi’nde bulunan el yazması bir Divan-ı Kebir’in kabında kayıtlı ve diğer Divan-ı Kebir nüshalarında rastlanmayan, herhangi birisi tarafından oraya yazılmış ve Mevlana’ya ait olmayan bir şiir” imiş. Bazı araştırmacılar, rubainin gerçek sahibinin İranlı Şair Ebu Said Ebu’l-Hayr olduğunu ifade etmişler. Yeniterzi, kitabında şu açıklamayı yapıyor: “İlginç olan konu; Mevlana’nın altmış bin beyte ulaşan şiirlerine rağmen öncelikle bu mısralarla hatırlanması ve diğer yandan böylesine şöhret kazanmış şiirin ilk söyleyeninin unutulmasıdır. … Mevlana, evrensel bir çağrının sahibidir. Bu yüzden rubainin muhtevası ile Mevlana’nın düşünceleri arasında bir çelişki yoktur.” Yeniterzi, rubainin Türkçe çevirisinin yanlış olduğunu belirttikten sonra şöyle bir değerlendirmeye gidiyor: “ şiirde “bâz â şeklinde geçen ibare “gel” veya “yine gel” şeklinde tercüme edilmiştir. Asıl çeviri; “vaz gel” yani “vazgeç, tövbe et” şeklinde olmalıdır. Dolayısıyla bu rubainin mesajı; gel, gel ama geldiğin gibi kalma; değiş, geliş, olgunlaş; hamlıktan kurtul; temizlen; sevgiden nasip al şeklinde anlaşılmalıdır.”
Meraklılarına duyurulur ki, buradan iki netice çıkıyor ortaya. Birincisi, rubainin Mevlana’ya ait olmadığı, diğeri de ifadem mazur görülsün, “ne halt edersen et, Allah tövbeni kabul edecektir” çıkarımının elde edilemeyeceği. Yüz kere tövbeyi bozmuş olma ihtimalinden, insanın Rabbine karşı samimiyetsizliği sonucundan başka bir şey çıkmaz. Kaldı ki tasavvufî gayretin önceliği, kişinin Rabbine ve dinine samimi ülfetini ifade eder.

Bu durumda, ilgililerinin muhtelif programlarda evvelen okudukları bu rubai yerine başka bir rubai veya beyti okumaları lazım gelir.
Fotoğraf: Dr. Muammer ULUTÜRK
***

MEVLANA KÜLTÜR MERKEZİ YETKİLİLERİNE

Kültür Merkezi, etkinlikler süresince bir mesele hariç üzerine düşeni yaptı diye düşünüyorum. Ben de dahil, fotoğrafçıların ortak şikayetini ileteyim ki, bir hal çaresine bakılsın. Kültür Merkezi’nin üst kısmında kameraman ve fotoğrafçılara ayrılmış bir bölüm var. Özellikle sema anında, yukarıdan gelen sert ışıkların dengesizliği zemin üstünde parlamalara yol açıyor. Bundan kaçabilmek için köşe bucak gezmek zorunda kalıyor fotoğrafçılar. Makineden kaynaklanan ışık patlaması olmadığı halde, zemine yayılan spot ışığı ışık patlaması zannına yol açıyor, keyif kaçırıyor. Dünyada ışığın ölçümleri ve ısısı ile ilgili bilim dalı bile var. Sahne ve görsel alanlarda özellikle Philips firması bu değerler ve hesaplara göre aydınlatma yapan malzemeler üretiyor.

Fotoğrafçılar emek veriyorlar en iyiyi sunmak adına. Buraya sadece Konyalı fotoğrafçılar gelmiyorlar. Üyesi olduğumuz yerli fotoğraf sitelerinde benzer şikâyetlere de rastladım. Bu sene rekor seviyede sema ve semazen fotoğrafı çekildi, yayınlandı ve sergilendi. Semayı etkili kılan en önemli unsurun ışık olduğu aşikâr. Hal böyle olunca, izleyiciyi ve özellikle fotoğrafçıyı rahatsız etmeyen dünya standartlarında bir ışıklandırma için yetkilileri haberdar etmek istedim.

(*) Emine Yeniterzi, Sevginin Evrensel Mühendisi Mevlana, Konya, 2007, s. 132-133