Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

27 Nisan 2015

TARİHİ DOKUSUNU KORUYAN ŞEHİR: DİYARBAKIR




Diyarbakır, sıkça gittiğim, her defasında yeni şeyler keşfettiğim kadîm bir şehrimiz. Eski adı Amida. İslâmî dönemde bu isim Âmid şeklini almış ve XVII. yüzyıla kadar hem şehir hem de onun merkez olduğu sancağın adı olarak kullanılmış. Diyâr-ı Bekr ise, Osmanlı hâkimiyeti döneminde Diyarbekir şeklini alarak Âmid şehri ve sancağı merkez olmak üzere teşkil edilen beylerbeyliğin adı olmuş.
Evliya çelebi, eseri Seyahatname’de Diyarbakır’dan “mukaddes arz” olarak söz eder ve  “Diyarbekir şehri Osmanoğlu ülkesinde öyle bir yerdir ki, Hz. Yunus’un hayır duasının bereketiyle yaratılmış olan her cinsle doludur. Ama halkının çoğunluğu Kürt, Türkmen, Arap ve Acem’dir. Reayası ve berayası Ermeni olduğundan dolayı Ermeni diyarı da sayılır” der.


Adım başı köklü bir tarihin içinde kaybolurum orada. İlk uğrak yerim Hasan Paşa Hanı’dır. Ulu Caminin doğu girişinin karşısında yer alan tarihî han, Diyarbakır'ın Osmanlılar tarafından alınmasından sonra Sokollu Mehmet Paşa’nın oğlu Vezirzade Hasan Paşa tarafından 1572 ve 1575 yılları arasında yaptırılmış. Bana göre şehirde başka bir yere uğramasanız bile sabahtan akşama kadar keyifle vakit geçirilecek bu hanın iki özelliği var. Biri handa kahvaltı yapmak, diğeri ise hanın altında bulunan kitapçıyı ziyaret etmek. 


Diyarbakır Ulucami eski Emevî geleneğine uygun inşa edildiğinden Şam Emeviyye Camisine çok benzer. 639 yılında Diyarbakır’a egemen olan Müslüman Araplar tarafından şehrin merkezindeki en büyük mabedin (Martoma Kilisesi) camiye çevrilmesiyle oluşturulmuş. Daha sonra 1091 yılında Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah’ın emri ile büyük bir onarım görmüş. Diyarbakır’ın sembolü olan külliyede restorasyon çalışmaları devam ediyor.
Ulu camiden başka Hz. Süleyman Camii ve 27 Şehit Sahabe Türbesi, Şeyh Mutahhar (4 Ayaklı Minare),  Melik Ahmet, Nasuh Paşa, Safa gibi camileri ve çok sayıda kiliselere sahip Diyarbakır, Anadolu’nun güzide inanç coğrafyalarından biridir.
Sur içinden mahallelere geçilince dar sokaklara girersiniz. Gölge kesafetinin çok fazla olduğu bu dar sokaklar Diyarbakır’ın aşırı yaz sıcaklarının etkisini azaltırlar. Fotoğrafçılar için Suriçi nefis sahneler sunar.


Günümüzde pek azı orijinal şekliyle ayakta kalan Diyarbakır evlerinden Cahit Sıtkı Tarancı evi ile Ziya Gökalp evi, Şair Ahmet Arif adına tahsis edilen 120 yıllık konak ile Esma Ocak evi uğranması gereken mekânlardandır.
Ayrıca Diyarbakır, Doğunun kendine has lezzetlerini barındıran yemek kültürüyle de ilgi çekmeyi başarmış durumda. Binlerce yıl Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani halklarının iç içe yaşadığı Diyarbakır, bu kültürlerin bileşiminden meydana gelen zengin bir mutfağa sahip.
Diyarbakır’ı kentsel dönüşüm adı verilen tahribatlardan koruyan en önemli unsur, asırlara meydan okuyan 5 kilometre uzunluğunda, 10-12 metre yüksekliğinde ve 3-5 metre genişliğindeki surlarıdır. Şehir sakinleri ona “beden” derler. Buradan her yere nazar ederek geçmiş zaman hülyalarına dalmak mümkündür. 
Eğil/Diyarbakır
Diyarbakır’ın tarih, doğa ve inanç turizmini bir arada yaşatan ve il merkezine 50 km. mesafedeki Eğil ilçesinden söz etmeliyim. Urartulardan Osmanlılara kadar farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan Eğil son dönemlerde hayli ilgi görüyor. İsimleri Kur'an-ı Kerim'de geçen Hz. Zülkifl, Hz. Elyesa, Hz. Süleyman'ın kâtibi Harun-u Asefi, Nebi Zennun (Hz. Yunus), Nebi Hallak, Nebi Hürmüz, Nebi Ömer ve Hz. Danyal’ın mezar veya makamlarının yer aldığı bu şirin ilçeyi çevreleyen baraj gölü mevcut. Ücret karşılığında gölde turlar düzenleniyor. Buradaki türbe ve gezi alanlarının restorasyon ve çevre düzenlemesi Konya’nın Meram Belediyesinin desteğiyle yapılmış.
Söylenecek söz çok var Diyarbakır hakkında. En iyisi iki günden az olmamak üzere zaman ayırmak…

Bu yazı Köşe Bucak Dünya dergisinin Mart-Nisan 2015 sayısında yayımlanmıştır.