11 Ekim 2007

Eğitimci Yazar Ersal Özkan

2006-12-28/19:49:00
Aydınlar Ocağı Salı sohbetleri aralıksız olarak devam ediyor. Geçtiğimiz Salı günü akşamı hava çok soğuk olmasına rağmen, sohbetlerini düzenli olarak takip edemediğim Sille Konağı’nda neredeyse oturacak yer yoktu. Konya’mızın kültür ve sanatına alanları itibarıyla katkıda bulunanlara, bildiklerini öğrenmek isteyenlere kucak açan bu sohbet ortamları son derece düzeyli geçiyor.

Türkiye’nin en önemli meselesinin, eğitim-öğretim olduğunu her fırsatta söyler, işitiriz. Ancak meselenin, dünyanın en kalabalık genç nesillerinden birine sahip olan ülkemizdeki yürüyüş ve işletiliş seyri hakkında ya teorisinden ya da pratiğinden kaynaklanan sorunlara sahibiz. Bu haftanın konuşmacısı “Öğrenmeyi Öğret Bana” kitabının genç yazarı Eğitimci Ersal Özkan’dı. Sohbetinin ana temasının, kitabının 20. sayfasından şimdi nakledeceğim bir anekdot çerçevesinde geçtiğini, yahut da anladığımı söylemek istiyorum:

“O dönemlerde asistan olan Prof. Erol Güngör’e, mülteci olan hocası Rus Profesör, bir İstanbul gezisi esnasında gördüğü çocuklara hayranlıkla bakıp şunları söyler: “Erolcuğum; bu kadar zeki çocukları eğitim kurumlarınızda nasıl bir eğitim vererek aptallaştırıp mezun ediyorsunuz, buna çok şaşırıyorum.” Yahut da ille de bu konuşmaya sohbetin genel seyrine bakarak bir başlık koymak icap etseydi, “kültür meselemiz ve okuma kültürümüz” demek uygun düşerdi.

Sizler o Profesör gibi şaşırıyor musunuz? Muhtemelen evet. Özellikle ilk ve orta dereceli okullarımızda her alanda uluslar arası başarılara imza atan, övünç duyduğumuz madalyalı çocuklarımız var. Sadece bunların değil, öğrenim çağındaki bütün çocuklarımızın “çoklu zekâ” ile yetiştirilmesi, bu kuramın işlemesine yarayacak bütün imkânların kullanılması en büyük dileğimiz. Milli Eğitim Bakanlığı, “çoklu zekâ” sisteminin öğretim faaliyetlerine uyarlanmasına yönelik adımlar attı/atıyor. Prof. Gardner, yıllar boyu hakimiyetini sürdüren, insanların tek bir zekaya sahip oldukları IQ denilen zeka anlayışını kırdı ve biz de farkına vardık çok şükür. Neden “çok şükür” ifadesini kullandığımızı başka bir yazımızda dile getiririz. Özetle, herkese has olan ve bir diğerinden fazla gelişmiş bir zekâ ve yetenekten söz ediyoruz. Gardner’in bugün revaç bulan ve ülkemizde uygulamaya geçirilmiş teorisi, benim gibi vaktiyle her sene Matematik dersinden ikmale kalan birinin aslında aptal olmadığını öğretti. Bu arada Ersal Bey’den, büyük Sosyolog İbn Haldun’un dost meclislerinde “Matematik dersinden başarısız olduğunu itiraf ettiğini” öğrendik. Mimar Sinan’ın, yaşadığı dönemde şayet İngilizce dersi olması halinde sınıfta kalacağını da. Veliler ve okul ortamlarının işbirliği ile öğrencilerimizin yeteneklerinin keşfettirilmesi, ucuz ama etkili sonuçların alınmasına yarayacaktır şüphesiz.

Bugünlerde, “meselesi olmak” sözüne takmış durumdayım. Çünkü, meselesi pozitif olanlardan öğreneceğiniz çok şeyler oluyor. Ersal Özkan, sohbette anlattıklarıyla “bir meselesi olduğunu” hissettirdi. Öğretmeden önce öğrenmeye heveslendirmeden, bunun programını yapmadan, uygulamadan, faydalı olacak metodları hayata geçirmeden yapılacak işlerin amaca hizmet etmeyeceğinin altını çizdi. Eğitim camiasının bir ferdi olarak söylediklerini çok önemsedim. Hele ki, bir meslektaşımızın eğitim-öğretimin meselelerini alternatifler sunarak sunması gurur verici.
İlginç bir not: Ersal Özkan, yaptığı araştırma sonucuna göre, ilköğretim okullarımızın birinci sınıfındaki “okuma bayramları”nın yapıldığı tek ülkenin Türkiye, buna mukabil “okumanın” en az görüldüğü ülkenin de Türkiye olduğunu ifade etti. Ne kadar ilginç bir sonuç değil mi? Özkan, “anlama bayramına” ihtiyacımızın olduğu, öğrenme taleplerinin arttırılmasının gerektiği, öğrenilmiş çaresizliklerin yok edilmesinin özsaygı ile gerçekleşeceği, empati vs. gibi mühim konuları yerli ve batılı kaynaklardan örnekler vererek hâzırûnu bilgilendirdi.

Malum, bu meselesi olan adamların bazen, birikimlerini kitap haline getirmesi icap eder. Umumiyetle de, maişetlerinden elde ettikleri bu işlere kifayet etmez. Epeydir de, “sponsorluk” denilen bir kavramı öğrenmiş bulunuyoruz. Eğitim meselelerini, bakanlık mensupları çözecek diye bir kural yok. Okul yaptıran hayırseverler gibi, kitapseverlerin de meselesi olan adamları desteklemesi fikri bana çok sevimli geliyor.

Son bir not daha: çoklu zekâ hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler http://www.cokluzeka.com/ adresini ziyaret edebilirler.


0 yorum: