Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

28 Aralık 2016

Siddharta Gotama ve İbrahim b. Edhem

Yasin Çetin (NEÜ SBBF Tarih/Yüksek Lisans Öğrencisi


GİRİŞ
Bu yazı Budhha ve İbrahim Bin Edhem’in önce hayatlarına ve sonra bu hayatlarındaki benzer figürlere yönelmiştir. Buddha ile İbrahim Bin Edhem’in hayatları arasındaki bu paralelliğin sebepleri nelerdi. Aslında tasavvufun Budizm’den çokça etkilendiği açıktır. İslam’da tespih yokken, Budizm’deki tespihin İslam’a girdiği görülür. Camilerde bulunan minarenin Budizm’den geldiği iddiası mimari etkisini gösteriyor olabilir. İşte burada da iki tarihi ve iki efsanevi karakterin hayatların ortak noktasına odaklanacağız.
SİDDHARTA GOTAMA(BUDDHA)
Tarihteki Buda'nın hayat hikayesi,
efsanedekinden ayrılamaz. Hikayede,
kutsal ve kutsal olmayan, yerin ve cennetin
coğrafyaları hatta gerçeküstü ve gerçek iç
içe geçer çoğu kez . "Mükemmel ve tam
Uyanış'a ulaşmadan önce, Buda bir
Bodhisattva, "Uyanış'a adanmış" bir
varlıktır.[1]
Hint kast sisteminde Brahma’lardan sonra gelen soylular grubundan bir aileye mensuptur. M.Ö. 6. Yüzyılda hayata gözlerini açan Siddharta’nın mucizevi bir yaşamı olmuştur. Annesi cinsel ilişkiye girmeden ve doğum sancısı yaşamadan onu bir ağaca dayanarak doğurmuştur. O ağaç ki birden çiçeklenir ve meyve verir. Doğum sırasında körler görmeye ve topallar yürümeye başlamışlardır. Ağaçlar çiçek açmış ve hayvanlar(kuş ve böcekler) onun doğduğu yöne yönelmiştir. Doğar doğmaz ayağa dikilmiş, tepesinde bir bulut gezindiği halde dünyanın hükümdarı olduğunu ve bir daha gelmeyeceğini ilan etmiştir. Efsane ile gerçeği nerede ayıracağımız hep bir sorun olmuştur. Tabi bu yazının amacı bu değil. Siddharta Gotama, saraydan çıktığı zaman hayat hakkında düşüncelere kapılır ve sarayı terk etmeye karar verir. Çile yolunu seçen Siddharta, bir ırmakta yıkanarak tüm diğer hayatının zevklerini ve lezzetlerini geride bıraktı. Ormanın derinliklerinde Nirvana’ya ulaşmak istiyordu. Yıllarca ormanda çile hayatını yaşarken, yoğa ve felsefe konusunda 2 alimden ders aldı. Bu yaşadığı hayatta istediği dinginliği elde edemeyince alimleri terk etti. Yemek yemeden yaptığı etkinlikler işe yaramayınca yedi ve içti. Bir gün İncir Ağacı(Bodhi Ağacı) altında düşünceye daldığı zaman istediği uyanma, hakikate ve ilhama ulaşma gerçekleşti. O artık Buda olmuştu. Istırap nedir, menşei nedir, ıstırabın yokluğuna olan nedir ve ıstırabı kaldıracak olan yol nedir? İşte Budizm bunlar üzerine kurulacaktı. Buda olduktan sonra vaaz vermeye başladı. Dönemin yaygın Hindu inancına karşı düşünceler gerçekleştirmiştir. Kast sisteminin hakimi olan Brahmalara bir darbe vuracağı için Hindular Budizm engellemeye çalışan en yaygın grup oldu. M.Ö. 5 Yüzyılda(480 veya 483’te) ölüm döşeğinde Nirvana’ya ulaştı ve hayata gözlerini yumdu. Ölümünden sonra cesedi yakıldı ve 10 parçaya ayrılan külleri Hindistan’ın farklı yerlerinde korumaya alındı.[2]
45 yıl Buddha krallara, köylülere, Brahmanlara, kast dışı insanlara, zenginlere, yoksullara, her sınıftan, renkten ve cinsten insanlara öğretisini anlattı. Onların arasında hiçbir ayrım gözetmedi. Ona göre, kadın olsun erkek olsun, brahman olsun kast dışı olsun her insan öğretisini dinleyebilir ve izleyebilirdi. Bu, onun yarattığı büyük devrimlerden biriydi çünkü yaşadığı çağda Hindistan'da çok büyük ve sert bir sınıf ayrımı vardı.[3]
Haremde hayasız bir rahatlık içinde uyuyan kadınların gürültüsüyle dünya hayatından el çekme kararı alan ve bu kararla rahatlayan Bodhisattva, kararlaştırdığı gidiş nedeniyle içleri üzüntüyle dolu onu bekleyen seyisinin ve atının yanına gitmeden önce, son bir kez karısını ve yeni doğmuş oğlunu seyreder.[4]



İBRAHİM BİN EDHEM
“Birçok acı çektim,
ancak vatanımdan ayrılmak
kadar ağır geleni olmadı.
Nefsime karşı en şiddetli
kavgayı vatan hasreti
hususunda verdim.”
İbrahim Bin Edhem[5]
Horasan’da zengin ve hizmetçisi olan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Burada evlenerek bir oğlunun dünyaya geldiği üzerine rivayetler vardır. Bu zengin hayatı sırasında bir gün ava çıktı ve bazı sesler duymaya başladı: “Sen bunun için mi yaratıldın yoksa bu işe mi memur kılındın?” Bir diğer rivayete göre tahtında uyuya kaldığı zaman tavan sallandı ve şöyle bir konuşma gerçekleşti:
— Kim o?
— Tanıdık biriyim. Devemi kaybettim, burada onu arıyorum.
— Hey şaşkın! Ne diye damda deve arıyorsun, damda deve ne gezer?
— Ama ey gâfil! Sen Allah’ı altın taht üzerinde ve atlas elbiseler içinde arıyorsun. Damda deve aramak bundan daha mı acayip?”
Bu konuşmadan sonra Hızır ile karşılaşması ve yine avda ses duyması ile tahtını terk etmesi gerçekleşti. Birçok yere gittiği ve birçok alimle tanıştığı üzerine rivayetler vardır. Hadis ve içtihat konuları ile uğraşırken birden zühd ve ruhi ahlaka yöneldi. Hayatı ile birçok efsane ile karşılaşmak mümkündür. Hızır ile karşılaşması sadece bunlardan bir tanesidir. 778-779 yıllarında öldüğü konusu güçlü ise de ölümü üzerine birçok rivayet yer almaktadır.
Bazı keramet rivayetleri:
1-      İbrahim b. Edhem’e bir müminin Allah nezdindeki kıymeti ve kerameti sorulmuş, o “Mümin bir kul Allah indinde öylesine itibarlıdır ki, eğer samimi bir kalb ile dağa ‘sarsıl’ dese dağ sallanır.” diye cevap verdiği zaman karşısındaki tepe sallanmış, İbrahim b. Edhem “Hayır seni kastetmedim, dur” deyince durmuştur.  
2-      İbrahim b. Edhem arkadaşlarıyla beraber bir yolculuğa çıktığı sırada yollarına bir aslan çıkmış, arkadaşları telaşlanırken o öne geçip aslana “Ey Ebu’l-Hâris! Eğer bizim ecelimiz hakkında bir emir alıp da buraya gelmişsen, haydi yerine getir görevini. Eğer emir almamışsan, çek git, geldiğin yere.” deyince aslan arkasını dönüp gitmiştir.
3-      Gemiyle denizde giderken fırtına çıkmış, herkes uyuyan İbrahim b. Edhem’i uyandırmış, ondan dua istemişlerdi. İbrahim b. Edhem başını kaldırıp göğe baktı: “Ey yüce Rabbimiz! Senin kudretinin şahitleri olduk. Gücün karşısında korktuk ve titredik. Bizi affet ve merhametini göster!” diye dua edince fırtına dinmiştir.
4-      Arkadaşlarından birisi İbrahim b. Edhem’i bağ bekçiliği yaptığı sırada bağda uyurken, ağzında nergisten bir yelpazeyle bir yılanın onu serinlettiğini görmüştü.
5-      İbrahim b. Edhem bir bahçede çalışırken bir arkadaşı o görmeden kapının yanına oturmuştu. İbrahim b. Edhem onun orda olduğunu anladı ve: “Gel Süleyman, seni dilenci zannetmesinler, içeriye gir” demiştir.
6-      İbrahim b. Edhem bir gün, sarhoş bir adamın kusmuş, bu sebeple de ağzının etrafını bulaşık bir halde görmüştü. Bundan çok müteessir oldu. Su getirip ağzını ve yüzünü yıkadı ve onun için dua etti. Ayıldıktan sonra sarhoş kimseye, “İbrahim b. Edhem senin ağzını yıkadı” denildiğinde, sarhoş kimse hemen tevbe etti. Bunun üzerine İbrahim b. Edhem hatiften; “Ya İbrahim! Sen bizim için bir ağız yıkadın, biz de senin için onun gönlünü yıkadık” diye bir ses duyduğunu söylemiştir.
Dünyaya karşı tavır koyma, ona değer vermeme, tûl-i emel sahibi olmamak gibi anlamlara gelmekte olan zühd terimi, ilk dönemlerde tasavvuf kelimesinin yerine kullanılmıştır. Bununla ilgili olarak daha sonraları “terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk” ifadeleri meşhurdur. İbrahim b. Edhem, zühd hayatına geçmeden önceki döneminde bir köle satın aldı. Köleye: “Ne yer, ne içer, ne giyersin?” diye sorduğunda, köle: “Sen ne istersen?” diye cevap verdi. İbrahim b. Edhem: “Peki sen ne istersin?” diye sorunca, köle: “Bir köle ne ister ki?” diye cevap verdi. İbrahim b. Edhem kendisinin Allah’ın kulu olarak nasıl davrandığını sorguladı ve bu olay zühd yaşantısını seçmesinin sebeplerinden biri oldu.
El çekmek, uzak durmak anlamına gelen verâ, haram ve yasak olan şeylere düşmemek ve şüpheli şeylerden sakınmak anlamına gelir. Verâ zühdün başlangıcı sayılır. Çünkü verâ şüpheliyi; zühd ise ihtiyaçtan fazlasını terktir. İbrahim Edhem Bin ““Verâ, şüpheli olan her şeyden vazgeçmek, fuzûlî şeyleri terk etmek ve malâyânîden uzak kalmaktır” şeklinde açıklamaktadır. İbrahim b. Edhem’e zemzem içmek istemez misiniz denilince, “Bir kovam olsa ondan içerdim” diyerek başkasının kabından suç içmekten kaçınmıştır.
İbrahim b. Edhem’in anlattığı şu olay onun takvasını anlamak için önemlidir: "Bir gece Beytu'l-makdis'te bir taşın altında gecelemiştim. Gecenin bir kısmı geçince gökten iki melek indi ve biri diğerine, geceyi burada geçiren bu zat kimdir? diye sordu. Öbür melek, İbrahim b. Edhem'dir, dedi. Soruyu soran melek: Hakk Taâlâ'nın bir derece tenzil ettiği zat işte budur, dedi. Öbür melek: Neden derecesi indirildi? diye sordu. Soru sahibi melek cevap verdi: Basra'dan hurma satın almıştı. Bakkala ait hurmalardan bir hurma onun hurmaları arasına karışmış, fakat onu bakkala iade etmemişti. İbrahim b. Edhem diyor ki, bu durumu müşahede ettikten sonra hemen Basra'ya gittim, o bakkaldan yine hurma satın aldım, bir hurmayı bakkalın hurmaları üzerine düşürdüm. Tekrar Beytu'l-makdis'e geldim ve taşın altında gecelemeye başladım. Gecenin bir kısmı geçince semâdan inen iki melekten birinin öbürüne: Gecesini burada geçiren şu zat kimdir? dediğini, öbür meleğin İbrahim b. Edhem'dir, diye cevap verdiğini ve soru soran meleğin Allah'ın derecesini yükselterek eski mevkiine iade ettiği zat budur, dediğini duydum.”
Adamın biri İbrahim b. Edhem’e on bin dirhem para vermek istedi. Fakat o borç içinde olduğu halde bunu kabul etmekten kaçındı ve: “On bin dirhemle ismimi fukarâ defterinden silmek mi istiyorsunuz? Hayır! Ben bunu yapamam” dedi. Yine İbrahim b. Edhem şöyle demiştir: “Fakirlik istedik karşımıza zenginlik çıktı. Halk zenginlik istedi, karşılarına fakirlik çıktı.”
Az yemek yer, az uyur, az konuşurdu. İbrahim b. Edhem züht hayatına geçmeden önce evlenmiş, daha sonraki hayatında ise hiç evlenmemiştir. “Evlenen fakir, gemiye binen adama benzer. Çocuğu olan da boğulan gibidir[6]
BUDDHA İLE EDHEM’İN BENZERLİKLERİ
·         İbrahim b. Edhem’in bir prens iken duyduğu bir ses üzerine her şeyden vazgeçerek zühd yolunu seçmesi hadisesidir. İbrahim b. Edhem memleketinin soylu, aristokrat ve zengin bir ailesinin oğludur. Hâtiften duyduğu seslerden etkilenerek zühd hayatını seçmiş, tacını ve tahtını bırakarak yollara düşmüştür.
·         İbrahim b. Edhem’in kendini hakir görmesi, her dert ve cefayı gönül hoşluğu ile karşılaması, onun rıza, tevekkül ve mücâhede anlayışının bir sonucudur. Buda’nın düşüncesindeki çilecilik ise çok farklıdır. Buda’nın amacı, kişinin yaşam hevesinin öldürerek Nirvana’ya ulaşması ve böylece tenasühten kurtulmasıdır.[7]
·         İbrahim Bin Edhem’in ve Buddha’nın âlimlerle konuştuğu ve onlardan ders aldığı bilinmektedir.
·         İbrahim Bin Edhem’in ve Budhha’nın çileli arayıştan önce karısı ve çocuğu olduğu bilinmektedir. İkisi de karısı ve çocuğunu terk etmiştir. İkisinde de bir seyis-köle figürü vardır.
·          İbrahim bin Edhem’in “terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk” anlayışı iki bilge içinde geçerlidir. Az yiyip, az konuşup ve az uyuyan İbrahim bin Edhem’in Buddha kadar aşırıya kaçmadığı görülür.
SONUÇ YERİNE KÜLTÜREL ETKİLEŞİMİN SEBEPLERİ
İbrahim Bin Edhem ve Buddha’nın hayatlarının ortak noktalarını gördük. Efsaneleştirilen bu iki karakterin hayatlarındaki benzerliklerin kültürel etkileşim sonucu ortaya çıktığını düşünmekteyiz. Peki, Hindistan ile Önasya’nın kültürel aktarıma sebep olan ne olabilir? Zor bir soru gibi gözükse de tarihsel bilgi bizi tatmin edecek seviyededir. Çok erken tarihten itibaren Önasya ve Hindistan arasında kitlesel göçlerin gerçekleştiğini biliyoruz. Bu göçler birinci kültürel etkileşimi oluşturmaktadır. İkincisi İpekyolu ve Baharat yolu gibi elimizde iki tane çok önemli üzerine çalışmalar yapılmış konu var. Bu ticaret figürünü ortaya çıkarır. Ticaret ile beraber din, hastalık, dil ve çeşitli kültürel öğelerin taşındığını bilmekteyiz. Üçüncü konu ise fetihler olarak verilebilir. Bu fetihlerin üçünü bile hatırlatsak Hindistan konusu için yeterli olacaktır. Pers İmparatorluğu’nun Hindistan’ı fetih ederek eyaletleri arasına sokması, Makedonya Kralı Alexander’in Persleri yıktıktan sonra Hindistan’a sefer yapması ve Arapların, Hindistan’a seferler yapması olarak sıralanabilir. Bir diğer başlığımız ise âlimlerin-bilgelerin seyahatleri veya yer değiştirmeleridir. Bu konuyu İbrahim Bin Edhem ve Budhha’da giriyor, ikisi de sarayını terk etmiştir. Bilgilerini başka diyarlara aktarmışlardır. Burada örnek verilebilecek asıl unsur Pithagoras olsa gerek. Neden mi? Mısır’a gitmiş ve eğitim alarak kendi öğretisini oluşturmuştur. Bu öğretiyi Sicilya kıyısına yaydığı gibi hala felsefik tartışmalarda yerini korumaktadır. Bilginin illa kendisinin başka topraklara gidip öğretisini yaymasına bazen gerek yoktur. İbn-i Sina, Avrupa’ya gitmese de adına bir akım oluşmamış mıdır?
O zaman kültürel etkileşime başlıca göç, ticaret, fetihler ve âlim veya bilginin seyahati, yer değiştirmesi veya fikirlerin taşınması olarak sıralanabilir.
KAYNAKÇA
Boısselıer, Jean, Buda’nın Bilgeliği, Çev. N. Feyza Naim, İstanbul 2003.
Gül, Halime, İbrahim Bin Edhem ve Tasavvuf Tarihindeki Yeri, S.Ü. Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2008, s. 15-45.
Günay, Nasuh, “Tarihi Süreç Açısından Budizm ve Öğretisi”, Arayışlar: İnsan Bilimleri Araştırmaları, y. 1, sy. 1, 1991/1, s. 173-181.
Kaya, Korhan, Buddhistlerin Kutsal Kitabı, Ankara 1999.


[1] Jean Boısselıer, Buda’nın Bilgeliği, Çev. N. Feyza Naim, İstanbul 2003,s. 27.
[2] Nasuh Günay, “Tarihi Süreç Açısından Budizm ve Öğretisi”, Arayışlar: İnsan Bilimleri Araştırmaları, y. 1, sy. 1, 1991/1, s. 173-181.
[3] Korhan Kaya, Buddhistlerin Kutsal Kitabı, Ankara 1999, s. 14.
[4] Boısselıer, a.g.e., s. 50.
[5] Halime Gül, İbrahim Bin Edhem ve Tasavvuf Tarihindeki Yeri, S.Ü. Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2008, s. 16.
[6] Halime Gül, İbrahim Bin Edhem ve Tasavvuf Tarihindeki Yeri, S.Ü. Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2008, s. 15-45.
[7] Gül, a.g.y., 76-78.