11 Ekim 2007

Armudun Sapı Üzümün Çöpü

2007-04-06/10:54:00 21.

yüzyıl, şimdilerde kimi yerlerde alabildiğince vahşi, buna mukabil kimi yerlerde de son derece çıtkırıldım endamıyla yolculuğunda ilerliyor. Modern zamanlarda insanların hayata karşı kaygılarının daha fazla artacağından kimsenin şüphesi yok gibi.

Ciddi problemlerin yanında, çıtkırıldım diye tanımladığım kaygılardan kaynaklanan üstelik de giderek büyüyen sinsi rahatsızlıklar artıyor. Biz de bundan nasibimizi fazlasıyla alıyoruz. Gündelik hayatta daha fazla konfor ve rahatlık elde etmek adına yapılanların cins ve çeşitliliğindeki gelişmeler dikkat çekici. Hormonlu hayat, televizyon ve uzaktan kumanda (bu son ikisinin sayesinde, akşam yemeği sonraları Batı kaynaklı lakin Türk usulü ince entrika ve kaliteli düzenbazlık öğrenimi beleşe geliyor), bilgisayar ve sağlıksız beslenmeden mürekkep göbekli bir toplum neşvünema buluyor. Bunlardan parantez dışında kalanların benim hayatımdaki yeri, herkesinkinden farksız değil. Üstelik bunlara sigara ve cips cinsinden ilki hayat kaydıran, diğeri mide kandıran alışkanlıklar girdiğinde durum daha vahim hale geliyor.

Eskiden yoktu bunların çoğu. Türlü zeminlerde yapılan sosyal araştırmalara göre, hayatımızın belli vakitlerine el koyan bu çıtkırıldım lakin vazgeçilmesi bir hayli zor alışkanlıklardan kaynaklanan kaygılar arasında bakalım neler varmış: “bilgisayarın kasması, internetin yavaşlaması, modem arızaları, şifre unutma, virüsler, iletişimden mülhem borç ve öde/yeme/meler, heklenme korkusu, diyet, tv dizisi kaçırma, günlük basit takıntılar, dış görünüş itibarıyla beğenilme endişeleri, estetik” vs. listeyi uzatmak mümkün elbette.

Uzmanlar; kaygının, yani korku ve endişe duygusu psikoloji içinde herkesi sık sık etkileyen ve pek çok insanı ilgilendiren tek konu olduğunda hemfikirler. Pek az kişi normal yaşamda bir haftayı korku veya endişe duygusu yaşamadan geçiriyor. Normal yaşamda karşılaşılan bu kaygı durumu süre ve şiddet olarak fazla bir şekilde devam ederse kaygı bozukluğu şeklini alıyor. Yani psikolojik sorun sahibi oluyorsunuz.

Bireyin giderek özgürleştiği, aynı zamanda da yalnızlaştığı hayatta sosyal kaygılarda yoğun artışlar var. Buna karşılık geleneksel toplumda bir ölçüde korunabilen yakın sosyal ilişkiler olumlu psikolojik sonuçlara yol açıyor. Bizi gelişmekte olan ülkeler sınıfına dahil ederlerdi. Hala nerelerdeyiz bilmiyorum ama, durum kentte yaşayan insan adına hiç de iyi değil. Taşrada alışkanlıklar sosyal değişim adına farklılıklar gösterse de geçmişin izlerine bağlılık sebebiyle yoğun çıtkırıldım kaygılar fazla değil.

Eskiden küçük ama rutin meşgalelerimiz vardı. Her şey elimizin altında değildi lakin kaygı cetvelimiz de şimdiki kadar dolu değildi. Artık, küresel ısınma ve su konulu problemlerimiz de oldu hayırlısıyla. Öğretmen bir arkadaşım, ilköğretimin birinci kademesinde okuyan kızının “su” konulu paneli arkadaşlarıyla birlikte izledikten sonra eve geldiğinde, yakın bir gelecekte susuz kalmak korkusundan gözlerinden endişe fışkırdığını gördüğünü, büyükler olarak çocukları bu derece korkutmanın doğru olmayacağını ifade etti. Haklı da. Şimdikilerin medyatik esprileri bile mevcut. Bizler son babaanne veya son anneanneler olacağız diyorlar. Kendilerinden sonra gelecek olanların yaşama şansına sahip olamayacaklarına atıflar yapıyorlar yani.

Ergenlerin çelişkili olmaması, kendilerini bilgilendirmeleri ve çocuklarının kaygılarını dindirebilmeleri için öncelikle kendi kaygı zeminlerine karşı mukavemetli olmaları gerekiyor. Kendine güveni olmayanların sayısının yekun tuttuğu toplumumuzun ne kadar çok psikolojik desteğe ihtiyacı olduğu daha fazla göz önüne gelir oldu. Rabbımın işlerini ona bırakmak lazım. Biz, bize düşeni yapalım yeter. Armudun sapı, üzümün çöpü bir hayatla yaşamanın anlamı yok ki!. Bin tasa bir borç ödemiyor nasılsa.

0 yorum: