18 Temmuz 2009

Sivas Gezi Notları



KONFAD’ın 2008-2009 sezon açılışını Sayın Vekilimiz Mustafa Kabakçı’nın güzel fotoğraf gösterisiyle açmıştık Mimarlar Odası’nda. On parmağında on marifet bulunan Sayın Vekilimiz, Sivas’ı özellikle de Divriği’yi görmemizi salık vermiş ve fotoğrafçıların burayı ziyaretleri için gereken desteği sağlayacağını ifade etmişti.
Sonbaharda bize mahsus türlü sebeplerin araya girmesiyle ertelediğimiz geziyi geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirdik. Kendisi şehir dışında olduğundan karşılaşma imkanı bulamadığımız Sivas Valisi Sayın Veysel Dalmaz’ın talimatlarıyla her bakımdan mükemmel şekilde konuk edildik. On beş yılını Konya’da geçiren Valilik Basın Halkla İlişkiler Müdürü dost canlısı sevgili Mustafa Apaydın’ın rehberliğinde Sivas il merkezini adeta karış karış gezdik.

Halısı, Kangal cinsi köpeği, çakı-bıçağı, Balıklı Kaplıcası, Aşık Veysel’i ve Tarihi 4 Eylül Kongresi ile ülkemizde müstesna bir yeri olan Sivas’ın Konya ile tarih ve kültürel doku bakımından pek çok ortak yönü mevcut. Sivas’ı gezerken bunu hissedebiliyorsunuz. Şehir, mirasına sahip çıkan diğer şehirlerde gördüğüm bir yenilenme süreci geçirmeye devam ediyor. Kadim eserlerin kiminin restorasyonu tamamlanmış, kimininki inşaat halinde. Sivas Tarihi Kent Meydanı’nın hiçbir yerde rastlanmayacak bir özelliği var. Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi eserlerini bir arada görüyorsunuz. Buruciye Medresesi, Gök Medrese, Şifaiye Medresesi, Kale Camii, Eski Sivas Lisesi ve Hükümet Konağı bir arada. Eski ile yeniyi toplayan bu alan şehrin en işlek bölgelerinden. Buruciye Medresesi’nin serin eyvanında çayımızı yudumlarken, buranın Urfa’daki Gümrük Hanı kadar büyük olmasa da nispeten benzediğini fark ettim. Şimdilerde el sanatları üretilip satılan Medrese aynı zamanda çay-kahve içip dinlenebileceğiniz bir güzel yer olmuş. Abdi Ağa ve Osman Ağa Konakları sedirlerinde oturup huzur duyacağınız mekanlar. Sultan Alaaddin tarafından vakfedilen ve bir Danışmentler eseri olan Ulu Camii’ye varmadan Sivas’ı gördüm demenize imkan yok.



Pazar günü de anlatmaya kelimelerin yetmediği, Pirimiz Evliya Çelebi’nin “methinde diller kısır, kalemler kırıktır” dediği Ulu Camii’yi görmek için Divriği’deydik. Kangal-Divriği arasındaki yolun dar ve dolambaçlı oluşu sebebiyle belirlediğimiz vakitte ilçeye ulaşamadık. Sırf Ulu Camii hatırına bu yola bir çare bulunmasının elzem olduğunu düşünüyorum. Divriği Kaymakamı Sayın Önder Bakan tarafından cami önünde karşılandık. Bu muhteşem eserden öyle etkilendik ki, “aklım Mardin’de kaldı” ifadesini “aklım Divriği Ulu Camii’nde kaldı”ya tebdil etmek geldi içimden. Mustafa Apaydın söylemişti bir gün öncesi: Camiyi görünce beş dakika öylece kalacaksınız olduğunuz yerde diye. Az bile söylemiş. Caminin bilgi dolu imamı İlahiyatçı Hasan Hoca’nın sözleri kulağımızda, Daruşşifa Taç Kapısı ile caminin Kıble Kapısı arasında kalan iki duvar arasında tam bir saat boyunca gözümüzü ayırmadan seyre koyulduk bu muazzam eseri. Taşlarla şiir yazılır mı? Yazılmış işte.

Yapı, mimari özelliklerinin yanı sıra sergilediği geleneksel Anadolu taş işçiliği örneği ile de UNESCO miras listesinde korunması gerekli “Dünya Kültür Varlığı” olarak yer alıyor. Bu yönüyle Türkiye’de bir ilk. Bu unvan için hiç kimsenin çabalamasına gerek bile kalmamış. Özellikle kıble kapısının baş döndüren taş işçiliğini gören ecnebiler bu işe öncü olmuşlar. Ne yazık ki, buraya gelen bazı aklı evveller de o canım işlemelere tırmanarak çakılarla isimlerini kazımışlar. Divriği Ulu Camii ve Daru’ş-şifası adıyla dünya sanat tarihinde yer alan bu eşsiz eser, Anadolu Selçuklu Devleti Mengücek Oğulları Beyliği döneminde (1228) Mengücek Beyi Ahmet Şah tarafından, Şifahane ise Ahmet Şah’ın eşi Melike Turan tarafından yaptırılmış. Cami ve Darü’ş-şifanın dünyadaki diğer tarihi eserlerden bir takım farkları var: Böyle mükemmel üç boyutlu detaylı geometrik sitiller ve bitkisel bezemeler hiç bir yerde yok. Kapı ve duvarlara işlenen tüm motifler asimetrik ve her karede binlerce taş işlemeli motif bulunuyor. Usta, tekrardan kaçınmış, kendisini yenilemiş ve hiç bir motife bağımlı kalmamış. İşin ilginç tarafı başka bir eser de yapmamış. Bu yönüyle de tek olma özelliğine sahip. Şifahane Taç Tapısı, Cami Kuzey Taç Kapı, Cami Batı Taç Kapı ve Şah Mahfili Taç Kapısı olmak üzere dört kapısı bulunuyor. Ölmeden evvel görülmesi gereken yerlerden diyerek özetlemekte fayda görüyorum.

Fotoğraf gezilerinin fotoğraf dışında müthiş öğretici güzellikleri mevcut. Yaşamak lazım. Beni fazlasıyla etkileyen engellerim olmasına rağmen, böyle geziyi organize etmek yormuş olsa da neticesi güzel oldu. Gezinin gerçekleşmesine vesile olan Sayın Vekilimiz Mustafa Kabakçı’ya, konukseverliği için Sivas Valisi Sayın Veysel Dalmaz’a, gülümsemesi eksilmesin Valilik Basın Müdürü Mustafa Apaydın’a KONFAD Yönetim Kurulu adına şükranlarımı sunmak isterim. Sezon başında programa koymayı hiç aklımıza getirmediğimiz müstesna yurt köşelerini tanımamıza vesile oldular. Varolsunlar.

0 yorum: