31 Ekim 2021

IV. Murat ve Habib Baba

 

MÜŞAHEDE/Ahmet Güldağ

aguldag@ihlas.net.tr   http://www.merhabagazetesi.com.tr/sablon.php?dosya=yazi.php&yazar=30&bolum=YAZAR                                      

 5 Ekim 2008

Tarihimizin önemsiz gibi görünen noktaları maalesef Cumhuriyet kuruluşu sonrası tarihçilerimizce ya önemsenmemiş ya da ideolojilerine uymadığı için konu etmemiş görünümündeler.

Örneğin Fatih Sultan Mehmet in kahramanlığı sayfalar dolusu anlatılır ama…

Daha önceki yazılarımda konu ettiğim gibi, Kızıl Sultan diye yaftaladıkları Sultan II Abdülhamid’in…

 Yenilik, teknoloji boğaz köprüsü Konya ovası sulaması gibileri adımlar attığı yanında…    

Ekonomide bile ileri gidip devletini borçtan kurtarıp hazineyi doldurduğu, pek çok sosyal tesis ve hizmetler yaptığı…

 Yabancı devletlerin ağız sularının ta o zamandan beri aktığı Osmanlı Devletine ait topraklarımızda bulunan petrolü ele geçirme çabalarında ki tutumu…

 Bırakın resmi tarihi dergilerde yayınlanan kitap ve dergilerden değil bulabilirsek depolarda ki  küflenmeye  yüz tutmuş çürümeye bırakılmış Osmanlı kayıtlarında görebiliriz.

***

Sadece II. Abdülhamid mi getirmeye çalışmış, Ekonomisi bozulmuş boş hazineyi doldurmuş?

Kaç kişimiz bilir bu hususta diğer bir Padişahında yaptığını?

Mesela Sultan IV. Muradı nasıl tanırız.

Daha çok içkiyi yasaklayan Sultan olarak değil mi?

Evet kendisi bile içki müptelası olurken milletim zarar görmesin diye İçki, Afyon hatta Fal’ı bile kesinlikle yasaklayan bir Sultan

 Baksanıza bırakın manevi yasaklığını, içkinin zararlarını anlatmak için Yeşilay kurulması ve konferanslar verilmesi mevcut olduğu halde

 Birkaç belediyenin ruhsatsız içkili lokanta kapatma istemine….

Malum maneviyat karşıtı kartel basının boğazda rakı içerken makale yazanlar hemen ayyuka çıkar ve IV. Murat bile yasaklayamadı diyerek akıllarına getirirler!.

***

11 yaşında 1612 de tahta geç(iril)en ve 28 yıl Sultanlık yapan IV. Murat pek çok sportif ve harp oyunlarını çok iyi bilmektedir. 20 yaşına gelinceye kadar idare annesi Kösem sultan ve Sadrazam Kemankeş Ali Paşa tarafından yapılsa da hazine tamtakır gidişat iyi olmayan durum ve  Erzurum havalisi gibi doğu ve Bağdat ta ayaklanmalar olup Osmanlıya karşı çıkılmıştır.

İdareyi bizzat ele alan IV. Murat ekonomi çalışmalarıyla hazineyi kısa zamanda doldurmuş, asayişi temin için yasaklar koyarak asayişi düzeltmiş.

Diğer taraftan ordusunun başına bizzat geçerek ayaklanan yerlerden Erzurum kars gibi doğu illeri yanında Tebriz’i almış, Bağdat’a yönelerek şehre girmiştir.

***

Onun zamanında Hezarfen Ahmet Çelebi, İstanbul’un Avrupa yakasından Asya yakasına kanatla uçmuş ve bu alanda dünyada bir ilk oluşmuştur.

Yine onun zamanında Lagari Hasan Çelebi tarihin kaydettiği ilk “Roket”i icad etmiştir.   

Dünyanın ilk “Denizaltı”sı da yine IV. Murat zamanında Osmanlılar tarafından yapılmıştır.

Daha kaydını bulamadığımız kim bilir neler vardır.

Sultanlar arasında tebdili kıyafetle gezip durum öğrenenlerin önde gelenlerindendir. Bu bakımda pek çok fıkra gibi olayları anlatılır.

Bu anlatımlar içinde bir tanesi iki yönden dikkat çekicidir.

Birincisi, Sultan’ın halk arasına girmesi yanında. Cumhuriyet Devlet-hükümet Başkanlarında göremediğimiz kendi Bakanlarını yani vezirlerini de kontrol etmemesi bir yana yaptıklarına da göz kapatma işlemi asla olmamakta.

İkincisi ise insanların değerinin öyle ulu orta söylenmekle (ki geçenlerde kendini çok değerli(!) görüp Avukat olduğu da söylenen bir okuyucunun bendenizi ve yazılarımı değersiz bulup yayınlanmamasını isteyen gibi değil –Konuyu merak edenler Google grubundan Okuyaz,, Konya TSK ve Liberal İzmirliler vb. den bulup okuyabilirler.-), yani mevki mal, para ve tahsili ile ölçülerek değil içindeki inançlarla ölçülebildiğini meydana koymakta ibret nişanı olmaktadır.

Çok güzel ve insanı hayret ettirecek olaydan birini bugün diğerini gelecek yazı da sunayım.

***

Habib Baba

IV. Murad devrinin gizli, kimsenin bilmediği Allah dostlarındandır. Yaşlıdır, fakirdir, gariptir. Fakat Rabbinin katında da âlemlere denk bir değerin sahibidir.

Yaşlı Habib Baba, uzun bir kervan yolculuğunun sonunda İstanbul'a gelmiştir.   

Yolculuğunun tozunu, yorgunluğunu atmak için bir hamama gider... Niyeti, şöyle iyice bir keselenip, paklanmak... Bedenini de ruhuna denk kılmaktır.

Fakat hamamcı Habib babayı içeri sokmak istemez.

"Bugün" der, "Sultan Murad'ın vezirleri hamamı kapattılar, dışarıdan müşteri alamıyoruz."

Habib baba üzülür... Rica, minnet eder, yalvarır...

"Ne olursun" der, "kimseye varlığımı belli etmem, aceleyle yıkanır çıkarım.

Bu tozlu bedenle Rabbime ibadet ederken utanıyorum” diye bin bir dil döker. Hamamcı ehl-i insaftır... Dayanamaz... Kabul eder... Hamamın en sonundaki odayı göstererek...

"Baba şu odada hızla yıkanıp çık, parada istemem. Yeter ki vezirler, senin farkına varmasınlar."

Habib baba sevinerek kendine gösterilen yere girer. Yıkanmaya başlar...

            Biraz sonra hamamcının karşısında yeni bir müşteri belirir. Boylu, poslu, genç, yakışıklı biridir bu gelen. Onunda görünümü fakirdir... Ama sadece görünümü... İkinci müşteri kılık değiştirmiş, IV. Murad'dır. O gün vezirlerinin topluca hamam âlemi yapacaklarından haberdar olmuş merak ederek bunları tetkik etmek istemiştir.

"Hele bir bakalım. Bizim vezirler, hamamda benden uzakta, kendi başlarına ne yaparlar, nasıl eğlenirler?"diye düşünüp tebdili kıyafetle hamama gider.

Az önce yaşananlar bir kez daha tekrarlanır...

Hamamcı “Vezirler” der almak istemez... Sultan ise, “ne olursun der”, bastırınca dayanamayıp Habib babanın yıkanmakta olduğu odayı göstererek, kulağına fısıldar:

"Şu odada bir ihtiyar yıkanıyor. Sende sar peştamalı beline gir yanına... Beraber sessizce yıkanın, bir an evvel çıkın...” Ve ekler: "Aman ha! Vezirler varlığınızı bilmesinler."

 IV. Murad'da Habib babanın yanına süzülür. Beraber sessizce yıkanmaya başlarlar. Bu arada, hamamın büyük salonundan gelen tef, dümbelek, şarkı, türkü sesleri ortalığı çınlatmaktadır...

Habib babanın gözü, genç hamam arkadaşının sırtına takılır. Biraz kirlenmiş gibi gelir ona... Allah hikmeti gereği dostuna, o yanındakinin tebdil-i kıyafet etmiş Sultan olduğunu ilham etmemiştir...

Kendi gibi fakir bir delikanlı zanneden Habib baba yumuşak bir sesle konuşur:

"Evladım" der, "Sırtın fazlaca kirlenmiş, müsaade edersen bir keseleyivereyim."

Padişah aldığı bu teklif karşısında şaşkınlaşır ve büyük bir haz duyar... Haz duyar, çünkü ömründe ilk defa biri ona, Sultan olduğunu bilmeden, sırf bir insan olarak, karşılık beklemeksizin bir iyilik yapmayı teklif etmektedir.

Memnuniyetle Habib babanın önünde diz çökerken: "Buyur baba" der, "ellerin dert görmesin"

Bu arada içerideki âlemin sesleri hamamı çınlatmaya devam etmektedir. Habib baba, IV. Murad'ın sırtını bir güzel keseler... Fakat padişah kuru bir teşekkürle yetinmek istemez.. Ne de olsa insandır ve o da her insan gibi kendine yapılan iyiliklerin kölesidir.

"Baba" der, "gel bende senin sırtını keseliyeyim de ödeşmiş olalım." Habib baba, teklifin kimden geldiğinden habersiz, tebessümle;

"Olur, evlad" deyip, sultanın önünde diz çöker. Bu arada, Sultan Murad kese yaparken bir yandan da Habib babayı yoklar, ağzını arar...

"Baba" der, "görüyor musun şu dünyayı... Sultan Murad'a vezir olmak varmış... Bak adamlar içerde tef, dümbelek hamamı inletiyorlar, sen ve ben ise burada iki hırsız gibi..."

Habib baba Sultan Murad'ın cümlesini tamamlamasına fırsat bile bırakmaz, kendi hükmünü söyler... Sultan Murad'ın Habib babadan duydukları, ağzı açık bırakıp, keseyi elden düşürten cinstendir.

"Be evladım" der, Habib baba, "Sultan Murad dediğin kimdir? Sen asıl Alemlerin Sultanına kendini sevdirmeye bak ki, O seni sevince sırtını bile Sultan Murad'a keselettirir...”

 

 

                   

0 yorum: