Sabah
erkenden Batman’dan yola çıkıyoruz. Rotamız Bitlis üzerinden Van ve Erciş. Gölü
çepeçevre saran bir yolculuktan sonra geri döneceğiz. Neredeyse Bitlis Deresine
kadar sislerin içerisinde yol alıyoruz. Baykan’dan sonra kış kendini özellikle
yükseklerde gösteriyor. Van Gölü uzaklardan görünüyor. Mevsime muhalif, sakin.
Mahrumiyetle
kış mevsimi arasında benzerlik çoktur. Yalnızlık hissi ağır basar ikisinde de.
Üşümüşlükten gelen sıracalı halleri bitip tükenmez. Yola çıkarken aklıma gelen
ilk şey bu oluyor.
Van’a
giriyoruz. Şehrin dışında kalan bahçeli evlerin önlerinde her ihtimale karşı
kurulan çadırlar görünüyor. Gözümüz binalarda. Depremin etkisi çok katlı
binaların dökülmüş sıvalarından, irili ufaklı duvar çatlaklarından ve en
önemlisi terk edilmişliklerinden anlaşılıyor hemen.
Van’a
girmeden önce, şehrin boşaltıldığına ve bir hayalet şehre döndüğüne dair
söylentilerin gerçeği yansıtmadığını görmek rahatlattı beni. Şehrin işlek
caddelerinde hareketlilik devam ediyor. Sokak araları için aynı şeyi söylemek
mümkün değil. Çocuklar sokakları unutmuş görünüyorlar. Bunun için fazlaca
sebepleri var çünkü. Şehri gezerken insanların çehrelerine bakıyorum
dikkatlice. İri bir yorgunluk, suskunluğa eşlik ediyor.
Minarelerin
bazıları yıkılmış. Düşerken, oradan geçen insanlara zarar verip tuz gibi
olmuşlar. Filanca sitenin 3. Katında bir satılık levhası, rüzgardan kıvrılmış
yukarıya doğru. Okunabiliyor yine de:
“Satılık daire”. Eski ve yeni sahibine kısmet olamamış. Banka şubeleri
otobüslerde mobil hizmet veriyorlar. Çocuk parkları ve uygun yerlerde
çadırlardan oluşan geçici mahalleler çıkmış ortaya. 5.6’lık ikinci büyük
sarsıntıda yıkılan otelin enkazı kaldırılmış. Asıl hasarın bu ikinci depremden
geldiği konusunda herkes hemfikir. Kaldırımlarda yürürken mağaza önlerinde
durup fotoğraflar çekiyorum. Göz göze geldiğimiz herkese geçmiş olsun diyoruz. Bu
dileğin ilettiği, bir hasta ziyaretindeki geçmiş olsundan çok daha farklı.
Sanki bütün bir şehre sesleniyorsunuz. Ya da bana öyle geliyor. Hasar tespiti,
kullanılamayacak durumda olan binaların yıkımı, yenilerinin inşası uzun bir
zamanın işi olacak gibi görünüyor.
Şehirden
kampüse geçiyoruz. 100. Yıl Üniversitesi’nin Rektörünü ziyaret ediyoruz
ilkin. Halkın yaşadığı travmanın halen etkisini sürdürdüğünü anlatıyor. Ardarda
gelen sarsıntılar insanları şaşkına çevirmiş. Bizi 5 saatlik mesafeden sallayan
bu afetin ortaya çıktığı yerlerdeki ruh halini anlamak mümkün. Oturduğumuz
binadan hızla indiğimiz akşam çocukların yüzüne yansıyan, korku ve endişeden
başka bir şey değildi çünkü.
Van’da
ilk girdiğimiz bina Diş Hekimliği Fakültesi. Duvar çatlaklarının dışında
kolonlarda ciddi hasarlar görüyoruz. Dolaplar yerlerde. Kağıtlar oraya buraya
savrulmuş. Kampüsün merkezi kısmına prefabrikler henüz yerleştiriliyor. Şehir
merkezinde yıkılan otelde kalan Dr. Atsushi Miyazaki’nin adını Diş Hekimliğinin
hizmet vereceği bu prefabrik alana vermişler. Gideni geri getirmeyecek fakat
bir vefa örneği. Getirdiğimiz battaniyeleri taşıyoruz. Depremin üzerinden bir
ay geçmiş olmasına rağmen her şeye ihtiyaç var. Bütün okullar Şubat’ta açılacak
denilse de bana göre belirsiz bir zamana kadar tatil. Şehirden göç eden
herkesin makul gerekçeleri var.
Van’dan
ayrılıyoruz. Ben asıl Erciş’i merak ediyorum. Gölün kuzeyine düşen bu güzel
ilçedeki durum kendini çadır kentlerden ele veriyor. İlçenin en işlek
caddesinin iki yanına dizilen bütün çok katlı binalar tıpkı Van’daki gibi
boşaltılmış. Van Yolu Caminin iki minaresi de yerle bir olmuş. Erciş’te bir oyun
parkına kurulan birkaç çadırda zor günler geçiren insanlara selam verirken ağır
bir mahcubiyet yaşıyorum. Anadolu’nun kocaman yürekli insanı işte. Her yer
tevekkül. Bir teyze piknik tüpünün üzerine düdüklü tenceresini koymuş. Bir
diğeri semaverini yakmış. Çaydanlığın buharı, o soğukta içimi mi ısıtıyor ne?
Kenar
mahallelerde çöken, kum gibi dağılan evler görüyoruz. Bir Ercişli ölü sayısının
söylenenden çok daha fazla olduğunu anlatıyor. Akşamın ayazı ilçeyi iyice
soğuturken, günün son ışıkları Van Gölü’nü yakıp uzaklaşıyor.
Bir
gözlem yerine kocaman bir iyilik öyküsü yazmak isterdim. Vanlı yahut Ercişli
bir aileyi oradan alıp işler yoluna girene kadar misafir edebilmeyi mesela.
Vermekte zorlandığım şeyi ortadan ikiye bölebilmeyi. En güzel iyiliği 11
yaşındaki kızım yaptı. Kimseye vermek istemediği oyuncağını, oralı bir çocuğa
ver baba dedi. Erciş’te bir çocuk parkında küçük sahibine gitti oyuncak bebek.
---
Durum şöyleydi Van'da:
Van Depremi Hakkında AFAD'IN sayfasındaki haberden;
23 Ekim 2011 günü meydana gelen Van-Erciş merkezli deprem ve 9
Kasım 2011 günü yaşanan Van-Edremit merkezli deprem; Van ve ilçelerinde
çok kuvvetli bir şekilde hissedilmiş olup, bölgenin yapı stoğu nedeniyle
yıkıcı hasar yaratmış ve çok sayıda can kaybına yol açmıştır. 23 Ekim
ve 9 Kasım 2011 depremlerinde toplam 644 vatandaşımız hayatını
kaybetmiş, 1.966 vatandaşımız yaralanmış, 252 vatandaşımız ise
enkazlardan sağ olarak kurtarılmıştır.
0 yorum:
Yorum Gönder