Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Spor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Spor etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ekim 2007

Hilal’in, Baron Coubert Büyük Ödülü’ne Uzanan Hikayesi

2007-09-20/17:38:00

Fenerbahçe-İnter maçının ikinci yarısına yetiştim. Maçı anlatan arkadaş, kendilerine servetler ödenmiş adamların isimlerini telaffuz ediyor. İbrahimoviç, Figo, Roberto Carlos, Alex, Julio Sezar, Stankovic… Futbol cambazları bir arada. 3 dakikalık uzatma dakikaları da hakikaten geriyor insanı. Fenerbahçe, hani öyle denir ya tarihi bir galibiyet alıyor 1-0’lık skorla. Gördüğüm kadarıyla keyifli ve hatasız hakem yönetimiyle maç bitiyor. Kadıköy’de, validemin deyimiyle sanki “Muhammed’in düğünü” var. Hayırlı olsun diyorum. Ne de olsa biz uluslar arası maçlarımızı geçmişi ezikliklere dayalı bir ruh haliyle yaşarız. Bir aralık eziklik problemlerimizi de aşmıştık doğrusu.

Neyse, konumuzu nerden baksanız dedikodusu bir hafta sürecek bu maç ve iş bedelleri milyon avrolarla ifade edilen adamlardan, gazetelerin ancak alt köşelerinde haber olmuş Hilal adında küçük bir çocuğun büyük hikayesine çevirelim. Geçen sene Trabzon’da 104 sporcunun katıldığı okullar arası kros yarışması yapılır. 12 yaşındaki Hilal, iki bin metrelik parkurun son 200 metresine rahatlıkla girer. Birinci olmasına metreler kala arkasından koşan öğrencilerden birinin çığlığını duyar. Yarışı bırakır ve yorgunluktan bitkin düşerek yığılıp kalan sporcunun yanına koşar. Hilal, bitkin Sibel’i kolları arasına alır. Ambulans gelir ve Hilal’in kollarındaki öğrenciye ilk müdahaleyi yapar. Çocuk hastaneye kaldırılır. Müsabaka sonrasında Hilal, ne zaman bir spor yazısı yazsam söylemeden geçmediğim, geçmeyeceğim, belki de o güne kadar hiç duymadığı “fair play ruhu” ile, bunu neden yaptığını soranlara şu cevabı verir: “Arkadaki arkadaşımın koşarken çığlığını duydum. O anda hiçbir şeyi düşünmedim. Geri dönüp onun yanına koştum. Yerden kaldırıp ambulansa götürdüm ve birlikte hastaneye gittik. O olaydan sonra birçok ödül aldım. Bence o yarıştaki birincilikten daha değerliydi hepsi.” Hilal, yarışmayı kazanamadığı gibi, takımı da sıfır puan çekerek dereceye giremez.

Tribün ahlakının, spor kültürünün dibe vurduğu, sonuçları beş para etmez tartışma ve gerginliklerin bir türlü sona ermediği ülkemizde, Hilal’in, büyüklerine ibret olmasını umduğum centilmenliği kendisine çok sayıda ödül getirdi. Onun temiz ve saf çocuk kalbinin sesi, bize hala “düşenin dostu” olabileceğini haykırdı. Biliyorum ki, hafta sonunda oynanacak maçların oyuncu, çalıştırıcı, yönetici ve taraftarları, Hilal’in örnek davranışını hatırlamayacaklar bile. Müsabakalarda taraftarlar, mübarek Ramazan demeyip küfürlerine devam edecekler, birtakım adamlar kameralara hin bakışlar atıp kin güdecek, yaptıklarının karşı tarafa etkisini düşünmeyecekler. Son gittiğim Kayserispor maçında etrafımdan neredeyse küfür etmeyen yoktu. Eğitimsizliğin en bariz göründüğü yerlerin futbol tribünleri olduğunu yeniden düşünüp, acaba maçlara gitmesem mi demeden edemedim. İnsanlar, bir haftalık aile ve iş gerginliklerini burada çıkarıyorlardı adeta. Neyseki, yan tarafta Konyasporlular Derneği’nin çiçeği burnunda taraftarları vardı.

Güzel yüreğiyle Hilal, hedef tahtasına döndürülen memleketi Trabzon’un su kadar ihtiyacı olan şeyi –siz onu biliyorsunuz- bütün dünya adına kendisine, ailesine, okuluna ve şehrine kazandırmış oldu.

Hilal’e şu ana kadar, Atletizm Federasyonu tarafından “Yılın en centilmen sporcusu”, Milliyet Gazetesi’nin 53. yılın sporcu ödüllerinde “Onur ödülü”, Gökçe Karataş 8. Spor, Sanat, Eğitim ve Sağlık Ödüllerinde “Yılın fair-play ödülü”, Trabzon Gazeteciler Cemiyeti tarafından yılın “Jüri özel ödülü”, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi 2006 yılı Davranış Dalı’nda Fair Play Büyük Ödülü” verildi. En büyük ödül kabul edilen ve Modern Olimpiyat Oyunları’nın kurucusu Baron Pierre De Coubertin’in adını taşıyan ödülü de 7-8 Aralık tarihlerinde Paris’te alacak. Hemşehrimiz İsmet Karababa’dan 24 sene sonra gelecek ödül ile, “içimizde böyle insanlar da var çok şükür” diyeceğiz. Biz ortası olmayan bir millet miyiz nedir? İyimiz çok iyi, kötümüz zirvede diyesim geliyor.

Centilmenliğe verdiği önemden dolayı, Gençlik ve Spor Genel Müdür Vekili Mehmet Atalay’a da TMOK tarafından “Fair Play Order” nişanı verildi. Hem Hilal Coşkuner’i, hem Mehmet Atalay’ı, hem de fair playe katkısı olanları bulup çıkaran TMOK Fair Play Konseyi Başkanı Erdoğan Arıpınar’ı, fair play ödülü bol Konya’dan selamlıyor, tebrik ediyorum.




Konyaspor’a İki Destek

2007-08-31/10:48:00

Sporun farklı alanlarında istenilen başarıyı elde etmek konusunda birçok yöntemden, yoldan, programdan söz edilebilir. Ben, bir şehrin sporda başarılar elde etmesinin üç anahtarı olduğuna inananlardanım. “İnanmak”, “ekiple birlik olmak” ve “uygulamak” ile özetleyebileceğim süreçlerden geçen her gayretin, beklentileri karşıladığına hayatım boyunca tanık oldum. Esasen bu, hedefi olanların hayatın diğer alanlarında başarılı olmasının da temel öngörülerini oluşturuyor.

42Sporayna Dergisini büyük bir özveri ile hazırlayan Mirror Ajans ekibinin duygularını Haziran sayısındaki yazısına aktaran, derginin yükünü taşıyan naif delikanlı Ahmet Ergün’ün söylemek istedikleriyle, benim olmasını arzu ettiğim şu üç meseleyi bir araya getirince yapılacak çok iş olduğu sonucuna ulaşmak daha kolay oluyor. Konya’yı ve sporu sevdiği iddiasında olanlardan çoğunun, Konya’nın tek spor dergisine destek vermediklerinden yakınan Ergün’ün söylemek istediği çok basit aslında: “Yeniyiz, özveriliyiz, emeğimize saygı istiyoruz”. Marifetin iltifata tâbi olduğunu bilenlere ihtiyaç, hiçbir zeminde bitmez. Hep mühim gördüğüm bu iltifat konusunun, elle tutulur desteklerle dergiyi daha iyi yerlere getireceğine inanıyorum.

Bu kadim şehirde nihayet, sporun amacını bize has değerlerle yoğurmuş, bu amaçla yola çıkmış ve doğrusu hiç de alışık olmadığımız projelerini taraftarın ayağına getirmeye azmetmiş bir sivil toplum kuruluşu neşvünema buldu. Konyaspor’un başarısına destek için kolları sıvayan Konyasporlular Derneği, Türkiye’de birçok taraftar derneğinin aklına bile gelmeyen, yokluğunu hep gördüğümüz ve benim “Tribün ahlakı” olarak adlandırdığım kavramın yeni icraatçısı olarak karşımıza çıktı. Kuruluşundan sonra kimilerinin belki de taraftarı bölmek kabilinden algıladığı derneğin, “genç insanları tribünde eğitmek” planı olduğunu bilmeyenler bulunabilir. Son günlerde derneğe değişik vesilelerle gidişimizde öğrendiğim şu alkışlanası tavrın, ulusal medyada niyeti düzgün olanlarca âşikâr edileceğini umuyorum. Burada herhangi bir dernekten söz etmiyorum. Adam gibi taraftar yetiştirmeyi göze almış, ahlaki değerlerin tribünlerde erozyon geçirdiği Türkiye liglerinde yeni bir taraftar neslinin hoşgörü içinde yetişmesine katkıda bulunmayı vadeden bir dernekten söz ediyorum. Bu büyük bir Konya hoşgörüsü ve hemşehri tavrıdır. Kayserispor maçında rüştünü ispat eden bu genç taraftar kitlesinin görülmeye değer, küfürsüz, argosuz coşkusunun daim olması en büyük arzumuzdur. Ekrem Coşkun ve ekibi olması gerekenin yolunu açmıştır. Tribünde hiyerarşik bir düzen kurarak futbolun bir seyir, bir eğlence oyunu olduğunu genç insanların kafasına yerleştirme hedefi güden bu öngörünün, sonraki nesilde gerçekleşecek olumlu etkisini düşünmeye hazır olun. Eğitimin sadece okulun, ailenin yahut çevrenin işi olmadığını görebilen dernek yönetimi, Konya stadyumuna misafir olacak takım ve seyircilere bulaşacak bu yeni tavırla, aradan seneler geçmesine rağmen hafızalardan silinmeyen Tarsusidmanyurdu maçının gölgelediği Konyalı imajının silinmesine de imkân sağlayacaktır. Bütün bunlar elbette ki, hedefin sürekliliği ve takibi halinde gerçekleşecek işlerdir. Yazdıklarımla, derneği aşırıya kaçacak şekilde yücelttiğim düşünülebilir. Hayır, derneğin “tribün ahlakına” hizmet edecek böyle bir niyeti olduğunu başkanından dinlememiş olsaydım, bunları yazmaya değer bir şey de olmayacaktı. Kaldı ki, Konya’da bildiğim kadarıyla 2000’den fazla dernek vardır ve pratik sonuçları itibarıyla “insan dayanışmasına” çabalayanı tabir uygunsa devede kulak misalidir.

Bu sezon Konyaspor, 42Sporayna Dergisi ve taraftar derneğiyle “dışarıdan” iki yeni destek almış olacak. Konyaspor yönetimi tarafından, ne dergiyi çıkaran arkadaşlarıma bunu tavsiye eden olmuştur, ne de bir taraftar derneği kurulması gerektiği ilhamını veren. Yazımın başında dile getirdiğim inanmak, ekiple birlik olmak ve bunu gerçekleştirmek niyetini, birer taraftar olan bu iki oluşum gerçekleştirmiştir. Darısı Konyaspor’un başınadır. Son yıllarda bir türlü elde edilmeyen Avrupa Kupalarına aday güçlü bir Konyaspor’u başarılı kılacak olan işte o üç şeydir.


Konyaspor’u Kentin Markası Yapabilmek

2007-05-03/19:12:00

Kentlerin enerjisini, toplumsal birliktelik, uzlaşma ruhu ve emek doğurur. Bu anlamda kentler, insanların meskûn olduğu alanları ifade etmekten öte kültürü, toplumsal bilinci ve aidiyetten kaynaklanan “sürece katkıda bulunma çabalarını” bir araya getirmek suretiyle dinamizm elde ederler.

Son dönemlerde “marka şehir”, “şehir pazarlaması” ve “dünya kenti” kavramları, konuya ilgi duyan yerel yöneticileri peşinden sürüklüyor. “Bir kentin veya bölgenin ekonomik değere dönüştürülebilecek kaynaklarının belirlenmesi, bu kaynaklardan artı ekonomik değer elde edilebilmesi için yöntemlerin geliştirilmesi ve yerel inisiyatifle birlikte uygulanması suretiyle ili markalaştırmak ve algısını hedef kitlesinin aklında arzulanan pozisyona oturtmak” olarak tanımlanıyor marka ve pazarlama terimleri. Bizim kulağımız daha çok yerel yöneticilerimizin Konya’nın “dünya kenti” olduğu söylemlerine alışık. Unesco’nun 2007’yi Mevlana yılı ilan etmesi, bu yılın nihayetinde bakalım Konya’nın da tanınırlık çizgisini yükseltmeye yetecek mi?

Artan nüfusu, otomotiv ve tarım sektörü başta olmak üzere büyüyen sanayii, tarihi ve kültürel değerlerine rağmen, Konya’nın marka olmuş ürünü neredeyse yok gibi. O halde ciddi bir tanıtım sorununun varlığından söz etmek zorundayız. Bu meseleyi üretim yapanlara ve onların bağlı bulundukları kuruluşlara bırakarak asıl konumuza, Konyaspor’un kentin markası olabilme ihtimaline gelelim.

Konyaspor’un “Konya’nın markası” haline getirilmesi fikri bana oldukça sevimli geliyor. Avrupa kupalarında mücadele edecek hatta final oynayacak bir takımın kente yayacağı enerjiyi tahmin ve teknolojide yenilik anlamına gelen “inovasyon”dan ilham alarak, Konyaspor için bir “sportif inovasyon” kavramı icat ediyorum. Öğrenilmiş çaresizlikleri bir kenara bırakmak şartıyla bunun olabileceğini iddia ediyorum. Hayal kurmanın ne denli zararlı olduğunu küçük yaşlardan itibaren öğrenen bizler, hayal kurmadan hiçbir yeniliğin insan hayatına girme şansı olmadığını öğretecek büyüklerle bir arada bulunamadık.

Ligin sonuna doğru yaklaşılırken Konyaspor’u UEFA’da görmek kısmet olmayacak gibi görünüyor ancak gelecek sezon için, bu konuda ciddi çabalar üreten bir yönetim anlayışı, Mevlana hoşgörüsü ve fair play ruhu ile birlikte fark yaratan bir Konyaspor görmeyi, kente gönül verenler olarak şiddetle arzu ediyoruz. Yüz yıla yakın süredir üç büyükler denen takımların şampiyonluk maceralarını artık Anadolu takımlarının yaşamasını bekliyoruz. Konyaspor’u sadece kentin futbol takımı değil, bir marka haline getirecek süreçlerin başlatılmasını ve çocukluğumuzda yaşıtımız olanların pek çoğunu Trabzonsporlu yapan sebeplerin Konyaspor lehine değiştiğini görmek istiyoruz. Onlar bir zamanlar takımlarını marka yaparak hem Trabzon’u hem de Şenol’dan Ali Kemal’e, İskender’den Necati’ye futbolcularının da marka olmasını sağlamışlardı. Bugün Trabzonspor hala 20 yıl önceki başarılarıyla övüncünü sürdürmeye devam ediyor. Şu halde bir oluşumu marka haline getirecek sürecin; kentin kalabalık nüfusa sahip olmasıyla, yüzölçümüyle bir alakası yoktur. İnanç, güven, başarmak azmi ve kentine hizmet anlayışını sporla ifade edecek birlikteliklere ihtiyaç vardır ve Konya bunu başaracak potansiyele sahiptir. Konyaspor geçmişe göre bugün tesisleri, stadı, diplomalı teknik adamları, hatta yeni satın aldığı otobüsüyle bile daha fazla avantajın içindedir. Büyükşehir Belediyesi’nin Atatürk Stadını alarak kulübe devrini yapmış olması, biten 2 tesisin yanında 8 spor tesisinin yapım aşamasında oluşu sevindirici gelişmeler olup Ankara Yolu üzerindeki tesislerin de hizmete girmesiyle önemli birçok problemini aşmış olacaktır. Konyaspor’un bir an evvel kurumsal kimlik kazanması gereği göz ardı edilmemelidir.

Konyaspor’u marka yapacak yegane şeyin maddi saiklerden çok, kentlilik bilincini hemşehrilik sadakatiyle birleştirecek memleket insanının başaracağına inancımız tamdır.

Bu Dergiye Sahip Çıkalım

2007-04-27/22:55:00

Zaman zaman Konya’da olup biten “iyi işlerden, güzel başlangıçlardan” haberdar oldukça, bunları köşemize taşımanın tarifsiz keyifler verdiğini okurlarımızla paylaşmaya çalışıyorum. Kente emek veren herkesi tebrik etmek, çalışmaları hakkında bilgi aktarmak boynumuzun borcu oluyor.

Konya’nın yeni spor dergisi “42 Spor Ayna”, içinde bulunduğumuz ayda ikinci sayısıyla okurlarıyla buluştu. Bir “Mirror Reklam ve Tanıtım Hizmetleri” yapımı olan bu harika dergi, Ahmet ve Emrah Ergün kardeşlerin elinden çıkıyor. Derginin sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Dursun Ergün, Editörü Süleyman Ergün, Yazı İşleri Müdürü ise Ahmet Ergün. Konya’da gerçekleşen spor aktivitelerine gönüllü tanıtım işini üstlenmiş bir aileden söz ediyorum.

Hafta içinde, Eğitimci Yazar Ersal Özkan sayesinde dergiden haberdar olduğumu hemen belirteyim. Derginin neredeyse her şeyini yüklenmiş futbolcu ve son derece beyefendi bir kardeşimiz olan Ahmet Ergün’le bir araya geldik. Konya, Konyaspor ve fair play odaklı sohbetimizde dergiyi inceleme fırsatı bulduk. Açıkçası, baskısından muhtevasına kadar ciddi emek ürünü olan böyle bir derginin ücretsiz dağıtıldığını öğrenmek sürpriz oldu. İlk iki sayı, 1000’er baskı yapılmak suretiyle okuyucuya ulaştırılmış. Mayıs ayı başlarında çıkacak üçüncü sayı için hazırlıklar devam ediyor. Derginin finansmanı, reklâm veren kuruluşlarca sağlanmış. Ülkemizde sadece spor yayıncılığında değil, başka alanlarda da dergilerin çok uzun ömürlü olmadıklarını görüyor, izliyoruz. Doğrusu üzülüyoruz da. Heyecanlı başlangıçlar, umumiyetle parasal sorunlardan kaynaklanan duraklamalara ve nihayetlere sahne oluyor. Ergün’lerin bu değerli çabanın uzun ömürlü olmasını, Konya spor camiası başta olmak üzere kurum ve kuruluşların da sahip çıkmasını arzu ediyorum.

Sporun genel amacının dışında insan ilişkilerini de geliştiren bir mücadele, dostluk ve kardeşlik olduğuna vurgu yapan derginin temel hedefi, Konya’da fair playin, Mevlana hoşgörüsünün yayılmasını, anlaşılmasını sağlamak, ilçeler de dahil olmak üzere spor branşlarını izlemek, sorunlarını tespit etmek ve kamuoyu ile paylaşmak. Buna ilaveten okul sporlarıyla ilgilenmek gibi şimdiye kadar ihmal edildiğini düşündüğümüz konuların da dergide yer alacak olması sevindirici. Derginin arşiv niteliğindeki ilk iki sayısında, çok da ilgili değilseniz, futbol dışında birçok branşa emek veren antrenörler, hocalar ve sporcularla yapılan röportajları, bilgilendirmeleri görünce Konya’da önemli bir spor altyapısı ve ilgi olduğunu fark ediyorsunuz.

Kentimiz, futbolda Konyaspor, basketbolda Selçuk Üniversitesi, voleybolda Meram Belediyesi, hentbolda Ted Koleji ve bayanlar Voleybol Birinci Ligine çıkma başarısı göstermiş Üniversitespor Bayan takımı ile artık sporun değişik dallarında ciddi bir potansiyele sahip oldu. Fair play ruhu ile gidilecek maçlar ve sahip çıkılacak takımlar çoğaldı. Anadolu’nun diğer kentlerinde böylesi takım başarılarını görmek pek kabil değil. “42 Spor Ayna Dergisi”ni, sözünü ettiğimiz takımlarla birlikte diğer spor branşlarını da izlemek, haberlerini aktarmak gibi önemli mesailer bekliyor.

Bilvesile buradan, bize düşecek bir görev olursa elimiz erdiği, gücümüz yettiğince yanlarında olacağımızı bilmelerini istiyor, bu güzel derginin yayın hayatının sürekliliğini diliyorum. Yolunuz açık olsun.

Konya’da Spor Adına Sevindiren Gelişmeler

2007-03-29/19:14:00

Şimdilerde Konyaspor maçlarına gidememe ezikliği yaşasam da, Konya’daki spor faaliyetlerini yakından izlemeye gayret ediyorum. Konyaspor’un ilk kez birinci lige çıkma teşebbüslerinin yoğunlaştığı, çoğu kez ligi ikinci sırada bitirme acılarının yaşandığı dönemleri gayet iyi hatırlıyorum. Konyasporun birinci lige çıkması kadar önemli gündem olmazdı. Eski otobüslerle Adana’ya, Bursa’ya (mesela Sönmez Flament), Kuşadası, Göztepe, Kırıkkale, Sakarya deplasmanlarına çoğu kez maçtan bir gün önce gece yarıları gider dönüşlerde sesi soluğu yitirirdik. Hele 24 Mayıs 1987’de oynanan o meş’um Tarsus İdmanyurdu maçının bitiminde, maçın hakemi Aykan Köseoğlu ve Konyasporlu futbolculardan rahmetli Mete ve Alparlan’ın sahada kaçacak yer arayışı gözümün önünden gitmiyor. Kulaklar Sakarya-Anadolu maçında, gözler sahada, duyguların aklın önüne geçtiği ve olumsuzluklarıyla unutulmaz bir maçtı. Pek de maç değildi aslına bakarsanız. Zafer’de yıkılmış trafik lambalarını, kırılmış dükkan camlarını görünce ne kadar üzüldüğüm aklıma geliyor. Averajı daha iyi olan Sakaryaspor’un rakibini 2-0 yenmesi halinde Konyasporun 9 gol atması gerekiyordu. Stadyumun içinde akla hayale gelmedik numaralar dönmüştü. Sakaryaspor’un ne kadar gol attığının öğrenilmesi ihtiyacından! maçın geç başlaması için sahaya tavuklar salınmış, kale ipleri kesilmişti. 3,5 saatte ancak biten ve 5-0 Konya galibiyetiyle sonuçlanan maç işe yaramamış, birinci lige çıkan taraf Sakarya olmuştu. Konya’ya verilen bir yıllık saha kapatma cezası dört maça indirilmişti. Olup bitenler iş değildi lakin yapılacak bir şey de yoktu.

1985-86 sezonunda Adana’daki maçı unutmak ne mümkün. Tam 11 bin Konya taraftarı adeta Adana’ya çıkarma yapmıştı. Gece yarısı yola çıktığımızdan sabahın beşinde uyku sersemliği ile Adana’ya ulaşmış ve neredeyse bütün Adana halkını uykudan kaldırmıştık. Tam 10 saat sonra tribünlere oturduğumuzu hatırlıyorum. Yediğimiz tek golle perişan dönmüştük Konya’ya. Anormal bir fanatizm oluşmuştu o yıllarda. Tarsus gibi maçların hiçbir yerde yaşanmamasını arzu ederiz. Uzun yıllar hafızalardan silinmiyor. Üstelik kentimiz, hoşgörünün şehri sloganını ve fair play başarılarını sürdürmeli diye düşünüyoruz.

Bugün ise Konya’da, maazallah Konyaspor küme düşmüş olsa bile, birinci lige çıkmanın hayat memat meselesi görüldüğü yıllardaki gibi bir fanatizm ihtimalini mümkün görmüyorum. Zira hayata bakış açıları, alışkanlıklar ciddi değişimlere uğradı. İnsanların hayata ilişkin kaygıları giderek artıyor. Maçlara o dönemlerde aşırı ilgisi olan gençlerin şimdiki yaşıtlarını sürüyle gelecek kaygıları bekliyor.

Kentimizin son yıllarda sadece futbolda değil, spor adına sessiz sedasız, gürültüsüz ciddi başarıları oldu, olmaya da devam ediyor. Süper ligde mücadele eden ve bu yıl ligi üst sıralarda tamamlayacağını umduğumuz bir futbol takımımız, Beko Basketbol Birinci Ligi’nde Selçuk Üniversitesi ve Voleybol Erkekler Birinci Ligi’nde Meram Belediyesi en fazla ilgi gören üç branştaki takımlarımız. Geçen hafta oynanan Bayanlar 2. Ligi final karşılaşmalarında Ankara Eczacı’yı 3-0 yenerek şampiyon olan Konya Selçuk Üniversitesi Bayan Voleybol takımı, birinci lige çıktı. Tebrik ediyorum. Konya Ereğli Belediyesi Bayan Voleybol takımı final karşılaşmalarında dördüncü oldu ve birinci lige terfii edemedi ancak, Ereğli’ye canlılık kazandırdı. Önümüzdeki yıl bir aksilik olmazsa, ilk defa olmak üzere dört takımımız kendi kategorilerinin birinci liglerinde olacaklar. Bunların önemli başarılar olarak görülmesi lazım.

Konya’nın, daha farklı kategorilerde mücadele eden takımlarının sayısının artması ve fair play ruhuna uygun şekilde örnek bir kent olarak temayüz etmesini her daim diliyorum.

Konya’dan Dünyaya Bir Fair Play Girişimi ve Gurur Örneklerimiz

2007-02-19/19:49:00

Unesco’nun Mevlana yılı ilan ettiği 2007’de, Konya’nın her alanda öne çıkarılması amacıyla bütün meslek gruplarına, basın yayın organlarına, iş adamlarına, spor kulüplerine, Selçuk Üniversitesine, dernek ve vakıflara hatta kişisel çabalara kadar önemli işler düşüyor.

Bu yıl, tanıtım ve organizasyonlar açısından etkisiz bir şekilde bitecek olursa, düşünmek bile istemeyiz, bunun anlamı ayağımıza kadar gelen fırsatı tepmiş olmaktan başka bir şey olmaz. Şehrine karşı “kendini sorumlu hissedenler” tarafından organize edilen bir fair play girişimini ve Konya’nın dünya fair playine neler kattığını okuyucularımızla paylaşalım.

Bu konudaki ilklerden biri, TÜFAD ve Cengizhan Sigorta işbirliği ile 15 Şubat günü yapılan “her zaman her yerde fair play” konulu basın toplantısı oldu. Toplantı sonrası, “dünya ve Türk futbolunda artan fanatizmin sona erdirilmesi, holigan davranışların terk edilmesi, futbol sahalarında gözlenen şiddet olaylarının önüne geçilmesi için Mevlana hoşgörüsünü yaygınlaştırarak, fair play ruhunu öne çıkarmak amacıyla bir araya gelindiği” bir basın bülteni ile duyuruldu.

Fair playi icraatta pek olmasa da, kelime anlamıyla herkes biliyor. Dürüst oyun, dürüst davranış, oyunu kuralına göre oynamak, oyunda empatik olmak gibi anlamları var. Kısa adı, Tüfad olan Türkiye Futbol Antrenörleri, Menajerleri Ve Monitörleri Derneği/Konya Şubesi, centilmen spor adamımız İsmet Karababa başkanlığında çalışmalarını sürdürüyor. Cengizhan Sigorta Şirketi ise, eğitime ve Konya sporuna esirgemediği desteğiyle göz dolduruyor. Bu oluşumun, sadece Mevlana yılında değil, bütün zamanlar için Konya’daki diğer kurum ve kuruluşlara örnek teşkil etmesini umarız.

Konya’nın dünya fair playine önemli katkıları oldu. İsmet Karababa’nın Türk spor tarihinde bir ilk olan o meşhur özelliğini bir hatırlayalım:
MOK Fair Play Konseyi, 1983’ten başlayarak Türkiye’de Fair Play kazanan sporcuları Uluslararası Fair Play Konseyi’ne bildirmeye başlar. Aynı yıl Türkiye Fair Playi ilk büyük başarısını kazanır. Konya Amatör Ligi takımlarından Derbentspor’un o dönemde 23 yaşında olan kalecisi İsmet Karababa, takımının küme düşmesini göze alarak, gol kararında tereddüte düşen maçın hakemine, topu kale çizgisinin içinden çevirdiğini söyler ve bu davranışıyla Türkiye Fair Play Ödülü’ne layık bulunur. Dünya Fair Play Konseyi de Karababa’nın bu davranışını, en büyük ödül olan “Fair Play Trophy” ile ödüllendirir ve kendisi de bu ödülü Paris’te törenle alır. 1988’de futbolcuları hiçbir maçta sarı ya da kırmızı kart görmeyen Konyaspor Genç Futbol Takımı, Türkiye Fair Play ödülünü kazanır. Genç takım, aynı yıl “Dünya Fair Play Şeref Diploması”na layık görülür. İsmet Karababa, o zamanlar, bu takımın antrönörü ve daha sonra 1998’de “Sportif Davranış Şeref Diploması” alacak olan liglerimizdeki tek kulüp Konya Endüstrispor’un da teknik direktörüdür. Karababa’nın yukarıda zikrettiğimiz bu oluşumun içinde yer alması, Konya’dan dünyaya yapılan fair play çağrısı için ayrı bir anlam ifade ediyor.

Diğer fair play gururumuz bisikletçi Ömer Ali Erikçi de, 1983 yılı Akdeniz turunda vitesi arızalanan Yunan rakibine bisikletini vermesi ile Fair Play Ödülünü kazanır. O yıl Türkiye, Dünya Fair Play Ödülüne bu sporcuyu aday gösterir. CIFP Konseyi ittifakla Ömer Ali Erikçi’ye kutlama mektubu gönderir.

1998 yılında T.M.O.K. tarafından Taşkentspor Genç Futbol Takımı “örnek takım”, aynı yıl Necati Yeğenoğlu da “örnek yönetici” seçilir.

İstenirse iyilik adına, toplumsal barış adına neler neler başarılır. Ben hem TÜFAD’ı hem de Cengizhan Sigorta’yı, “2007 Mevlana yılı, hoşgörü, fair play, spor ve Konya” kavramlarını bir araya getiren öngörülerinden dolayı tebrik ediyorum. Bakalım neler yapacaklar. Kim bilir belki de bu girişimin başarılı işlerinin ardından Konya, yeni bir Dünya Fair Play ödülüne daha kavuşur. Konya’yı her fırsatta karalamayı iş edinmiş şer odaklarına duyurulur. Fair Play adına bu kadar ödüllü hiçbir il bulamazlar.