Aşağıda
okuyacağınız makale Mustafa Çokay tarafından "Orta Asya ve Sovyet Rusya'da
Enver Paşa" başlığıyla kaleme alınarak, 15 Haziran 1923 tarihli
'Doğu-Batı' (Orient et Occident) isimli bir Fransız dergisinde yayımlanmıştır.
Makale Çokay'ın çok mühim tespitlerini içermektedir. Enver Paşa'nın Moskova ile
ilişkileri, Türkistan'da niçin başarısız olduğunun sebeplerini ortaya
koymaktadır. Dönemin Türkistan aydınlarının kendisine yazdığı mektuplarla
verdikleri bilgiler çerçevesinde Enver Paşa'yı değerlendiriyor.
Bolşevik
gazetelerindeki haberler ile Türkistan ve Afganistan'dan gelen mektuplara göre
Enver Paşa, 4 Ağustos 1922 tarihinde Doğu Buhara'nın Belcuvan kasabasında vefat
etmiştir. Osmanlı Ordusu Başkomutanı'nın bir Bolşevik kampında bulunması, Enver
Paşa'nın rakiplerini şaşırtmamıştı. Onlar, bu durum karşısında, 'Enver Paşa'dan
herşey beklenir' dediler. Moskova ile iki yıl süren iyi ilişkilerinin ardından
Enver Paşa, Orta Asyalı ihtilal karşıtlarının yanında yer aldığında da aynı
durum söz konusu olmuştu.
Orta Asya ve
Sovyet Rusya'da Enver Paşa
Bazılarına göre
Enver Paşa, Bolşevik desteğini Orta Asya Müslümanlarının bağımsızlığı uğruna
kullanmak istedi. Pravda gazetesine göre, daha önce öldürülmüş olan Cemal Paşa
dâhil bazı kişiler, Enver Paşa'nın bu hareketini 'şöhret düşkünlüğü ve popüler
olma hırsı olarak değerlendirmişlerdi.' Pravda gazetesinin ifadesini örnek
verdim; çünkü bunları 1922′de Avrupa'da Cemal Paşa'yla yaptığımız görüşme sırasında
kendisi aynen söyledi.
Enver Paşa'yı Jön
Türk hareketi döneminden beri yakından tanıyan tarafsız kişiler de ilk bakışta
onun karakterinde birtakım çelişkiler bulunduğunu sezinliyorlardı. O Müslüman
halkların hürriyeti için gerçekten mücadele verdi. Popüler olma hırsı da onu
aklı başında insanların cesaret edemeyeceği bir maceraya sürüklüyordu.
Bolşeviklerin Enver Paşa'ya verdiği değer üzerinde durmaya gerek yok.
Bolşevikler için o saygıdeğer ve sevilen bir dosttu; çünkü Enver Paşa,
Bolşevikler için iyi bir propaganda aracı idi. Bolşevikler, Enver Paşa
aracılığıyla Müslüman halklara yönelik politikalarını rahatça
yürütebileceklerdi. Enver Paşa, muhalif saflara geçince 'İngiliz Hükümeti'nin
kiralık ajanı' olarak adlandırıldı.
Orta Asya, Buhara
ve Türkistan halklarının Enver Paşa'ya bakış açıları farklıydı. Kuzey Kafkasya
Müslümanları ona sırt çevirmediler. Bolşevik diktatörlüğünden kurtulma ümidiyle
yaşayan bu insanların ruh halini anlıyordum. Onlar, Enver Paşa'nın Abdülhamit istibdatından
Türkiye'yi kurtarması gibi kendilerini de Moskova despotizminden kurtaracağı
ümidini bir an olsun kaybetmediler.
Türkistan, Buhara
ve Azerbaycan halkları, Paşa'nın Balkan Slavlarından Adriyanopol'ü (bir Türk
şehri olan Edirne'nin eski adı) kurtardığı gibi, Bolşevik yağmasından
şehirlerini koruyacağı ümidini taşıyorlardı. Enver Paşa'nın kudretine körü
körüne inanıyorlardı. Sovyet iktidarının bu halklara ara sıra ılımlı davranması
ise Enver Paşa'nın etkisiyle oluyordu. Enver Paşa'nın Moskovalı dostlarının
idaresindeki zavallı insanlar, 'Bizim güvenliğimizi O üstlendi' diyorlardı.
Ancak, Bolşevik kampında kalmaya devam eden Paşa, insanların kendisine
beslediği inancı göremiyordu adeta. Hindistan'dan İngilizleri çıkartmak veya
Sovyet deyimiyle söylersek, 'bütün Müslüman âlemini köleleştiren, Avrupa
emperyalizminin en büyük canavarının zehirli dişlerini sökmek' arzusuyla yanıp
tutuşan, Üçüncü Enternasyonal Yönetimi'yle ittifakı gittikçe güçlendiriyordu.
Enver Paşa
Bolşeviklere güveniyordu, onları sadık ve dürüst birer müttefik olarak
görüyordu. O, Bolşeviklere hayran bir insan samimiyetiyle inanıyordu ve onların
asıl amacını açığa vurmaya çalışan kimselerin seslerini duymazlıktan geliyordu.
Paşa, Doğu Halklarının Kongresi'ne Zinovyev ve Radek ile aynı vagonda gitti.
Bolşevikler, Enver Paşa'yı Orta Asya, Hindistan, Kafkasya ve Afganistan
temsilcilerinin kongresinde büyük bir koz olarak kullanmak niyetindeydiler.
Müslümanlar,
telgraf aracılığıyla Paşa'nın gelişinden hemen haberdar oldular. Bakü tren istasyonunda
büyük bir kalabalık, grubu karşılayıp, Paşa'yı törenle şehre götürdü. Bir Azeri
ihtiyar heyecandan titreyen sesiyle Enver Paşa'ya hitaben, 'senin ordun Eylül
1918′de Bakü'yü kurtardı. Ondan sonra biz seni görmedik. 1920 yılının Eylül
ayında Bakü Sovyetlerin eline geçti. Bugün biz tekrar esaret altında yaşıyoruz,
sen ise bizim düşmanlarımızla zaferi kutluyorsun, buna ne cevap verirsin?'
dedi. Enver Paşa bu soruya, 'Azerbaycan Azerilere ait olmalı' diye cevap verdi.
Bu cümle bütün kalabalıkta ağızdan ağıza yayıldı.
Bu durumdan
tedirgin olan Bolşevikler 'yersiz' soru ve cevapları önlemek amacıyla
konuşmasına izin vermeden onu kalabalıktan uzaklaştırdı. Kongrede Paşa'nın
tebliği sekreteri tarafından okundu. Tebliğin bazı bölümleri üzerinde durmakta
fayda var. 'Sadık ve samimi dost Üçüncü Enternasyonal Komitesi'ni selamlama
geleneği ve teşekkür ifadelerinden sonra Osmanlı ordusunun eski yüksek
komutanı, Türkiye'nin Birinci Dünya Harbi'ne katılma sebebini açıkladı.
Tebliğinde Enver Paşa, 'Yoldaşlar, Türkiye'nin savaşa girdiği sırada, dünya iki
kısma ayrılmış bulunuyordu; birinde eski Kapitalist ve Emperyalist Çarlık
Rusyası ve onun müttefikleri diğerinde ise her şeyi ile Rusya'ya benzeyen
Almanya ve müttefikleri bulunuyordu.
Bizi imha etmek
isteyen Çarlık Rusyası, İngiltere ve onun taraftarları aleyhinde mücadele eden
biz ise, bu ülkelerden farklı olarak hayatta kalmamızdan yana olan Almanya
tarafını tuttuk. Alman kapitalistleri kendi emperyalist hedeflerine ulaşmak
amacıyla bizim gücümüzü istismar etti. Bizim ise bağımsızlığımızı muhafaza
etmek için başka imkanımız yoktu' diyordu.
Gayet açıktı ki,
Türkiye ve Almanya açısından kaçınılmaz olan bu ittifak, mazlum halklar için
bir avantaj niteliğindeydi; çünkü Türkiye kendi Boğazlarına girişi engelleyerek
doyumsuz Çarlık Rusyası'nın çöküşünü tetiklemiş ve bütün mazlumların gerçek
müttefiki olan Sovyet Rusya'nın kuruluşuna zemin hazırlamıştı. Böylece Türkiye,
dünyayı kurtarmak için yeni bir istikamet belirlemek düşüncesiyle Sovyetler'le
işbirliğine girmişti.
'Dünyayı
kurtarma' konusunda kendi rolüne değinen Enver Paşa, şöyle devam etti:
'Yoldaşlar, Dünya Harbi sırasında ben çok büyük sorumluluk taşıyan, mevki
sahibi biriydim ve Alman emperyalizmi safında savaşmak zorunda kaldığımı
üzülerek belirtiyorum. İngiliz emperyalizminden olduğu kadar, Alman
emperyalizminden de nefret ediyorum. Çalışmadan servet sahibi olmak isteyenler
yok edilmeyi hak etmektedir. Benim emperyalizm konusuna bakış açım budur.'
Sovyet Rusya ile
münasebetlerine ilişkin ise Paşa, şunları söyledi: 'Yoldaşlar, bugünkü Sovyet
Rusya o zaman olsaydı ve şimdiki hedeflerine ulaşmak amacıyla mücadele etseydi,
şimdi yaptığımız gibi, bütün gücümüzü sarf ederek onunla beraber hareket
edeceğimizi temin ederdim. Söylediklerimin doğruluğunu açıkça göstermek için
şunu da ifade ediyorum: Rusya ile işbirliği yapmaya karar verdiğimiz sırada,
Yudeniç Ordusu Petrograd'ı tehdit ediyor, Denikin Moskova'ya güneyden
yaklaşıyordu. Vahşi dişlerini gösterip pençelerini uzatarak savaşı kazandığını
zanneden Antanta, harekete geçmişti. Bu durumda biz Rusya'ya yardım elimizi
uzattık, şayet Karadeniz'deki fırtına benim gemimi parçalayıp geri dönmek
zorunda kalmasaydım.'
Paşa sözlerine
şöyle devam etti: 'İçinde benim de bulunduğum uçak düşmeseydi, Kovno ve Riga
hapishanelerinin parmaklıkları olmasaydı, ben de Rusya'nın zor anında sizlere
yetişirdim. Fakat, bu şahsi meseleleri bazı arkadaşlara açıklamaya imkanlar el
vermedi.'
Enver Paşa daha
da ileri giderek sadece zalimlere karşı mücadelede destek bulma arzusunun değil
ayrıca hemen hemen aynı görüşe sahip olmalarının, kendisini ve arkadaşlarını
üçüncü Enternasyonal ile ittifaka ittiğini söyledi. Paşa, kendi sosyo-politik
programını şöyle açıkladı: 'Biz, kendi kaderini kendisi tayin etmesi için,
halkın isteğine dayanarak mücadeleye başladık. Bizimle aynı görüşte olanlarla
sağlam ve daimi ilişkilerde bulunacağız. Diğerlerine ise kendi kaderlerini
kendilerinin tayin etmesi hakkını tanıyoruz. Biz savaşa karşıyız. Demek ki,
iktidarın insanları yok etmesi, onları esaret altına alması taraftarı değiliz.
Sırf nihai barışı sağlamak için biz, Üçüncü Enternasyonal ile aynı safta
yürüyoruz. Bu hedef uğrunda, bütün engeller karşısında yılmadan, yürütmekte
olduğumuz kanlı savaşın sonuna kadar gitmeliyiz. Biz halkın refahı için
mücadele ediyoruz ve bunu suiistimal edenler ile başkalarının emeğine el
koyanların düşmanıyız. Bu gibi insanlara karşı kararlı davranmak gerekiyor. Biz
inanıyoruz ki, sadece yüksek şuura sahip bir halk refahına ve hürriyetine
kavuşabilir. Çalışarak elde edilen sağlam bilgilerin, gerçek özgürlüğümüzün
garantisi olmasını ve ülkemizi aydınlatmasını istiyoruz. Bu bakış açısından,
bizim için, bizimle el ele olanların kadın ya da erkek olması bir önem ifade
etmez. Sosyal politikadaki görüşümüz budur.'
Ancak Enver
Paşa'nın beş dakikalık konuşmasındaki ihtilal ruhu ve her yeni konuya başlarken
'yoldaşlar' diye seslenmesi ve bu hitabı konuşması boyunca on beş defa
kullanması bile, insanların ona olan güvensizliğini ortadan kaldıramadı.
Kongre Oturum
Başkanı Macar Bela Kun, Paşa'nın tebliğine karşılık şöyle dedi: 'Kongre, daha
önce yabancı kapitalistlerin lehine Türk işçi ve köylülerinin mücadelelerine
önderlik eden ve zengin kesimle yüksek rütbeli subayların haklarını korumak
isterken, Türkiye'nin işçi kitlelerini ikili tehlikeye atan kişilerin sözlerine
dikkat edilmesi gerektiğini uygun görüyor. Kongre, bu 'mücadelecilere', daha
önce yaptıkları yanlışlıklarını düzelterek halka hizmet etmeye hazır
olduklarını ispatlamayı öneriyor.'
Bolşevikler
görüldüğü gibi, Türkiye'nin, Dünya Harbi'ne Çarlık Rusyası'nı yenmek arzusuyla
katıldığını; ancak Sovyet Rusya'nın doğması ve 'dünyayı kurtarmak için yeni bir
yol'un açılmasına zemin hazırladığını dile getiren Paşa'nın teorisini
duymadılar bile. Onlar, Paşa'ya teşekkür etmek yerine, halkına olan sadakatini
ispatlayarak, 'eski günahlarından temizlenmesi'ni önerdiler.
Sadece Moskova'da
bulunduğu sürece Müslüman halka faydalı olabileceğini düşünen Bolşevikler,
Enver Paşa'yı Bakü'den neredeyse zorla geri getirdiler. Bakü İstasyonunda aynı
kalabalık, Paşa'yı 'Yaşasın Enver' sloganlarıyla uğurladılar. Enver Paşa'nın
Moskova'daki hayatı ve faaliyetleri hakkında benim bir bilgim yok. O, muhakkak
Sovyet yöneticileri tarafından özel ilgi görüyordu. Afganistan ve diğer Doğu
ülkelerinden gelen heyetlerin şerefine verilen ziyafetlerde saygıdeğer misafir
olarak bulundu. Fakat Orta Asya, Kafkasya ve Azerbaycan ile olan bağlantılarına
devam etti.
Paşa'nın
Bolşevikler'le ilişkileri, Sovyetler'in İngiltere ile ticaret anlaşması
imzaladığı 1921′in Mart ayından itibaren bozulmaya başladı. Paşa anladı ki,
Sovyet Rusya, Müslüman ülkeleri nüfuz alanlarına göre parçalamaya hazırdır,
işte o zaman, Bolşevik kordonunu yararak Orta Asya ve Kafkasya ile bağlantı
kurmaya çalıştı.
1921′de Yunan
saldırısı ve İsmet Paşa komutasındaki Türk ordusunun geri çekilmesi, Sovyetler
tarafından dahi, Mustafa Kemal ve taraftarlarının başlattığı hareketin
başarısızlığa uğradığı şeklinde değerlendirildi. Bu durum, eski Başkomutan'ın,
gönüllüleri ve Milli Ordu'dan geriye kalan askerleri bir bayrak altında
birleştirmek suretiyle istilacılara karşı mücadeleyi devam ettirmesine;
gerektiğinde, Küçük Asya topraklarına girmek düşüncesiyle, Anadolu'ya komşu
olan Kafkasya'ya gitmesine neden oldu. Enver Paşa'yı, sırf “Misak-ı Mil”nin
geleceği için endişelenen Mustafa Kemal'e kıyasla, daha yumuşak ve uysal kabul
eden Sovyet Hükümeti bu planı destekledi.
Planın
gerçekleştirilmesi, Acaristan'daki feci olaylara zemin oluşturdu. Paşa ise,
Bolşeviklerin elinde oyuncak olduğunu anladı. Ancak geriye dönüş yoktu.
Paşa'nın geçmişte yaptıkları, adının yavaş yavaş unutulmasına neden oldu.
Türkiye, ona istenmeyen kişi muamelesi yapıyordu. Ayrıca Rusya, Paşa'ya
'dünyayı kurtarmak üzere yeni bir yol' göstermedi. O, en azından, zorluğu daha
az, ama daha çok güvenilir bir yeni yol aramak zorundaydı. Dolayısıyla Enver
Paşa, çok ünlü olduğu tek bölge olan ve Türklerin beşiği sayılan Türkistan'a
doğru yol aldı.
Türkler, hiçbir
zaman Orta Asya ile ilgilenmediler. Tarihten biliyoruz ki, Osmanlı Devleti
sadece bir olay nedeniyle Orta Asya ile ilgilendi. 18. yüzyılın ikinci
yarısında, II. Katerina'nın yönetimindeki Rusya ile savaşan Türkler,
kendilerine yardım edilmesi için Buhara Emiri aracılığıyla, bir kısmı Rus
esareti altında bulunan Kırgızlara [Aslında Kazaklar. O dönemde Ruslar
Kazaklara, Kırgız, Kırgızlara Kara Kırgız diyorlardı. Büyük ihtimalle Çokay
makalesini Rusça yazdı, sonra onu bir başkası Fransızcaya çevirdi – Abdulvahap
Kara] başvurdular. Buhara, Türkistan ve Kırgızlar harekete geçtiler. Buhara
Emiri Şah Murat'ın seferberlik yönündeki çağrısı, Rus yanlısı politika yürüten
Han'larından memnun olmayan Kazakların lideri Sırım Batur'a kadar ulaşıyor.
Sırım Batır, Peygamber temsilcisi Buhara Emiri'nin isteklerine itaat etmeye
hazır olduğunu söyledi.
O günden
itibaren, yani 1788′den bu yana dek Türkler, Orta Asya ve orada yaşayanlarla
ilgisini kesti. Ben Türklerle sık sık ilişki içerisinde oldum ve konuştuğum
insanların hemen hemen hepsinin Türkistan hakkında hiçbir bilgisi olmadığını
gördüm. İstanbul'un önemli gazetecileri bana, 'Kazaklar Müslüman mıdır? Hangi
dilde konuşuyorlar?' gibi şaşırtıcı sorular sordular. Bu Türk ülkesinin tarihi,
orada yaşayanların yapısı birer meçhuldü. Ancak Bolşevik Devrimi'nden sonra
Osmanlı Türkleri Türkistan topraklarını ziyarete başladılar. Bazı aydın kişiler
Orta Asya halklarının tarihine samimi bir şekilde ilgi gösterdiler.
Fakat,
milliyetçilik duygularına yenik bu aydınlar sadece bütün Türklerin tek bir
millet halinde yaşadığı dönemlere ait gelenek ve görenekleri araştırmakla
yetindiler. Onlar, kendine has özellikleri bulunan Türkistan'ın o günkü hayat
koşullarını araştırmayı ihmal ettiler. Osmanlı Türklerinin birçoğu için
Türkistan'ın meçhul bir ülke olmasının sebebi budur.
Enver Paşa 1921
yılının sonbahar ve kış aylarını Türkistan'da geçirdi. Bu muazzam bölgenin her
köşesinde onun adı biliniyordu. Özbekler ve göçebe Kazakların en ücra
köylerinde bile Edirne Savaşı, Tripolitan savunmasıyla ününü duyuran ve Birinci
Türk İhtilali'yle kahramanlaşan Jön Türklerin lideri Enver Paşa'nın adını
taşıyan çocukları görmek mümkündü. Enver Paşa Taşkent'e giderken Buhara'ya
uğradı. Buhara'da ilk kez halkların Bolşeviklerce kurtarılmasının gerçekte ne
anlama geldiğine şahit oldu. Rus Generalinin yaveri ve Genel Vali'nin aile
saltanatını sürdürdüğü Buhara, Kızıl Ordu yöneticileri ve komiserlerinin
komünizmi hayata geçirme konusunda deneyler yaptığı bir kamp haline gelmişti.
Bağımsız ve
egemen Sovyet Cumhuriyeti'nin başkenti olan Buhara şehri, Kermine (1958′de
Navoyi olarak değişti) ve Karçi, Kerki, Termez, Çarcov, Hatırçi vb. büyük
şehirler Rus askerlerinin eline geçmişti. Rus askerlerinin masrafları
Buhara'nın sınırlı bütçesine ağır yük oluyordu. Ülkenin bütün serveti 'Yoldaş
Lenin'e ya da 'minnettar Buharalıların Kremlin'e armağanı olarak' Moskova'ya
götürülüyordu. O sıralarda, Türkistan'da 'kurtarıcılara' karşı bitmez tükenmez
bir savaş sürüyordu. Moskova tarafından aldatılan ancak aynı zamanda da Buhara
halkını kandırıyormuş gibi gösterilen yenilikçi genç Buharalılar, Enver
Paşa'nın beklenmedik gelişiyle, Buhara'daki durumu iyileştirmeye ve hiç olmazsa
onun yardımıyla bağımsızlık antlaşmasının biraz da olsa uygulanacağını umarak
seviniyorlardı. Onlar, Moskova ile görüşmelerde arabuluculuğu en iyi Enver
Paşa'nın yapacağını düşünüyorlardı.
Enver Paşa, bu
görevi kabul etti ve Moskova'ya, Buhara'nın bağımsızlığını ilan etme isteğini
dikkate almasını öneren ilk telgrafını gönderdi: 'Eğer Buhara, Sovyet Rusya'nın
himayesinde bağımsızlığına kavuşursa, biz de Müslüman Asya'yı İngiliz
Emperyalizmi'nden kurtarma misyonumuzu daha çabuk yerine getireceğiz. Ben Halk
Komiserleri Konseyi'nden burada işgalci gibi davranan Kızıl Orduyu geri
çekmesini isteyeceğim. Askerler, şikâyetleri artan aç ve Müslüman insanları ekmeğinden
ediyorlar. Konsey, istimlak kararlarına ve gıda maddeleri ile değerli eşyaların
ülke dışına çıkarılmasına son vermelidir. Doğu Buhara'da halk Kızıl Orduya
karşı ayaklanıyor ve bu başkaldırmalar Cumhuriyetin diğer bölgelerine
sıçrayabilir. Yönetici konumundaki Buhara Komiserleri, Rus askerleri tarafından
saldırılara uğramakta ve bu duruma karşı çaresiz kalmaktadır. İhtilal yanlısı
genç Buharalılar arasında tepkiler büyüyor. Ben Sovyet Hükümetine Doğu
cephesinin ciddi tehlike oluşturduğunu haber veriyorum. Buhara halkına tam
hürriyet ve kendi kaderini kendileri belirleme hakkı verilmeli. Buhara halkının
seçimi ve tasvibiyle ben Sovyet Rusya ile yapılan görüşmelerde onları temsil
ediyorum. Konseyin isteklerimi çabucak değerlendirmesini, yetkili temsilciler
tayin etmesini, buluşma yeri ve zamanı belirlemesini arz ediyorum. 1921 Aralık
ayının sonunu, yer olarak da Buhara şehrini teklif ediyorum.'
Biz bu telgrafın
Moskova'ya ne denli tesirde bulunduğunu bilemiyoruz. Ancak, bu telgraf Buhara
ve bütün Orta Asya'da büyük yankı uyandırdı. Milletvekilleri büyük
kalabalıklarla Enver Paşa'ya gidiyordu. Ayaklanan Fergana'dan, Sovyet
Türkistanı'nın başkenti Taşkent'ten, Semerkant'tan ve her taraftan Enver
Paşa'nın adına minnet ve saygı mesajları geliyordu. Sovyetlerin Türkistan'daki
temsilcileri alarma geçti. Artık Enver Paşa Orta Asya'da popülerdi. Bu duruma
zemin hazırlayanlar da Enver Paşa'nın Moskovalı arkadaşlarıydı.
Şubat 1922′de
Özbekistan'daki arkadaşlarımdan biri bana mektubunda şöyle yazıyordu: 'Enver
Paşa'nın buraya gelmesi milli mücadelemizin başarıya ulaşma şansını
yükseltiyor. Enver Paşa'nın Orta Asya'nın ihtiyaçlarını bilmemesi ve
anlamamasından dolayı siyasi hayatımızda telafisi mümkün olmayan hatalar
yapabileceği yönündeki uyarılarınız bizce abartılı bir durum. Şimdi Paşa,
demokrasi ve cumhuriyet yönetimlerinin ateşli savunucusu durumundadır. Dahası
Enver Paşa, Rus Kızıl Ordusu'nun himayesinin olmadığı Sovyet Yönetim şeklinin
koruyucusu ve taraftarı olarak karşımıza çıkıyor. O, Rusya ile bağlantıda ve
uyum içerisinde faaliyetine devam ediyor. Sizden Enver Paşa'nın siyasi
planlarına ilişkin şüphe taşımamanızı istiyoruz. Ülkedeki durum ve Sovyet
iktidarıyla yıllarca süren işbirliği Paşaya çok şey öğretti.'
Buhara, Taşkent
ve Fergana'dan aldığım hemen hemen bütün mektuplarda bu görüşler bulunmaktaydı.
Şu açıkça biliniyordu ki, halkın önderlerine olan güveni tamdı ve sadece
kendilerini Bolşevik eziyetinden kurtarmakla kalmayacak, Orta Asya'da, gelişme
yolunda sağlam temeller üzerine demokratik bir devlet kuracağı inancı bütün
halkı sarmıştı.
Ne yazık ki Enver
Paşa, Orta Asya koşullarını bilmiyordu. Yeni nesil ise Türkistan'ın İslam
Alemi'ndeki rolünü anlamaya muktedir görünmüyordu. Enver Paşa'nın Orta Asya'da
kullanmak istediği 'reçete', midesinden rahatsız olan hastaya göz tedavisinde
kullanılan ilaçları yazan ve üstelik 'gözleri sağlam olsaydı, bu saçma ilaçları
reddederdi' şeklinde kendini savunan acemi doktorun reçetesi gibidir.
Hürriyet yolunda,
mevcut olan bütün güçleri bir kutsal birlik etrafında toplamak varken, Enver
Paşa genç Buharalıların tavsiyelerine bakmaksızın eski Emirle görüşmeye
yöneldi. Bu hareketi, basiretli düşünen insanların Enver Paşa'ya sırt
çevirmesine neden oldu ve onu yavaş yavaş Emirin yandaşlarına o kadar
yaklaştırdı ki, 'Kutsal Buhara Sultanının büyük veziri haline geldi.' Ruslara
karşı isyan edenler böylece kendi aralarında birbirine düşmanlık besleyen iki
gruba ayrıldı. Fergana isyancıları, Buhara Emiri'nin 'büyük veziri'nin
yetkilerinin tanımadı. Ülkede Paşa aleyhinde dizginsiz bir propaganda başladı
ve yayıldı. Onun dünkü hayranları düşman oluverdiler.
Enver Paşa'nın
sempati duyduğu Müslüman Türkistan'ın tarafsız çevreleri, onun hakkında daha
çok Bolşeviklerin söylediklerine kulak astılar. Bolşevikler, Enver Paşa'nın
İngiliz Hükümetince satın alındığına, İngiliz emperyalistlerinin ajanı olarak
Buhara'yı ve hatta bütün Orta Asya'yı İngiliz sömürgesi haline getirmek
niyetiyle Londra'yla işbirliği yaptığına dair dedikodular yaydılar. Enver
aleyhtarı ve Emir iktidarının yeniden oluşacağına inanmayan çevreler oluştu.
Türkistan'da az miktarda insan İngiliz tehlikesinden çekiniyordu. Hatta çoğu
kimse hiç çekinmiyordu. Gaddar Albiyon'dan Türkistan'ı 'korumayı' üstlenen
sözde 'Sovyet kurtarıcılarının himayesini' her gün üzerinde hisseden kimseler,
İngilizler'den bir tehlike olabileceğini düşünmüyordu. Buhara'yı Kızıl Ordu
Askerlerinin başıboş hareketlerinden kurtarmaya karar veren ve Sovyet Rusya ile
açık mücadeleye giren Enver Paşa, İngiltere'ye karşı duyduğu milli nefrete
rağmen, onlardan çok Sovyetler'in büyük tehlike oluşturduğunu anladı.
Türkistan ve
bütün Orta Asya'yı İngiltere'ye karşı mücadelede öncü ve 'kızıl tehlike'yi
İngiliz sömürgesi olan Hindistan'a kolayca yaymak için bir köprü kabul eden
kimseler böyle düşünmüyorlardı. Onlara göre, Orta Asya Müslümanlarının başına
gelen felaket, büyük kalabalıkların geçtiği anda köprüyü yakmaktan öteye
geçmeyen bir harekete benziyordu. Onların tek baş ağrısı 'İngilizlere darbe
indirme fırsatını kaçırmamak' idi. Bu insanlardan biri olan Cemal Paşa,
Türkistan Milli Mücadelesi ve Enver Paşa önderliğindeki Buharalı asilerle
ittifakı ile ilgili konuşurken bana, 'Bütün bunlar besbelli, İngilizlerin lehine
yapılıyor' dedi. Herkes Enver Paşa konusunda hayal kırıklığına uğradı. Ancak,
Belcuvan ve Duşanbe bölgelerinde binlerce asi onu desteklemeye devam etti.
Böylece, göçebe Kırgızlar ve Özbek köylüleri tarafından bile saygıyla anılan,
Birinci Türk İhtilali kahramanı, Osmanlı Ordusu'nun eski Başkomutanı, Doğu
Buhara dağlarında fanatik asi gruplar arasında, Orta Asya'da yeni hayat
kurucuları (Bolşevikler) ve idealist yenilikçiler tarafından terk edilerek, bir
başına kalakaldı.
Paşa'nın güçlü
iradesi ve adeta fışkıran enerjisinin bataklığa saplanıp kaldığını görmek çok
acı idi. Bunun başlıca sebebi de, Paşa'nın Orta Asya'nın sosyal durumunu ve
Buhara Yönetimi'nin karanlık rolünü tam olarak anlamamış olması idi.
Türkistan'da yaşlı neslin temsilcilerinden biri olan, 1919′da Buhara Emiri
tarafından haince öldürtülen, büyük insan, alim, şeriatçı-molla Mahmut Hacı
Behbudi, 'Buhara'da Emir'in otokrasi yönetimi devam ettiği sürece, Orta Asya
üzerindeki karanlık dağılmaz' demişti.
Avrupa
bölgesinden gelen ve Türk ihtilali'nin verdiği dersi unutan Enver Paşa,
karanlıklar kaynağı olan Buhara Emiri'nin iktidarını tekrar
canlandırmaya karar verdi. Paşa'yı Emir'le yakınlaştıran bir
diğer sebep de Bolşevik provokasyonu idi. Türkistan Dışişleri Halk
Komiseri Geppner, Enver Paşa'nın nasıl bir tehlike oluşturduğunu
sezerek, 'Buhara halkına şayet gerekliyse' eski Buhara Emiri ile
iktidarını canlandıracağı konusunda söz vererek görüşmelere başladı. Bu
görüşmelerde halkı Enver Paşa'ya karşı kışkırttı. Emiri kudret sahibi
olarak gören Enver Paşa ise onun gücünden ve kuvvetinden faydalanmak
için Bolşeviklerden önce davranmaya çalıştı. Kahraman bir geçmişe ve
Enver diye yüce bir isme sahip olan bir kişiden maceraperest davranışlar
değil, büyük işler bekleniyordu. Enver Paşa, büyük Türk isimlerini
aklında tutan Türkistan'ı iyi tanımamanın kurbanı oldu.
Mustafa Çokay