İstanbul'da
müstesna bir gün…
11 Haziran 1914...
Osmanlı,
İstanbul’un fethini, II. Meşrutiyet sonrasında, 1910'dan itibaren kutlamaya
başlar. Ancak I. Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde, 1914'teki kutlamalar, gerçek
bir doruk noktasıdır.
Popüler TARİH / Mayıs 2003 /Vahdettin
Engin
II. Meşrutiyet
öncesinde, bu tür alışkanlıklar, böylesi bir gelenek de
yoktur
İstanbul'un
fethinin yıldönümleri, II. Meşrutiyet dönemine kadar herhangi bir
kutlamaya vesile teşkil etmez. Esas itibariyle, II. Meşrutiyet öncesinde,
bu tür alışkanlıklar, böylesi bir gelenek de yoktur. 1908 yılından sonra
iktidara gelen İttihat ve Terakki Cemiyeti, bu tür anlamlı günleri
kutlamayı bir gelenek haline getirmek ister. Örneğin, İkinci Meşrutiyet'in
ilan günü olan, Rumi 10 Temmuz 1324, Miladi 23 Temmuz 1908 tarihi, 'millî bayram' ilan edilir, İttihat
ve Terakki iktidarının dünya görüşü, milli değerleri sahiplenmeyi
öngörmektedir. Bu nedenle, söz konusu dönemde, milli hassasiyetler ön
plana çıkarılır.
1910
yılından beri, fethin yıldönümü kutlanmaktadır
Bu bağlamda
hayata geçirilen bir uygulama da, İstanbul'un fetih gününde kutlama
törenleri yapılması olur. Bu kutlamaların en görkemlilerinden biri, 1914
yılında yapılan törenlerdir.
Esas
itibariyle, 1910 yılından beri, fethin yıldönümü kutlanmaktadır. Ama 1914
yılındaki kutlamalar, gerçekten çok muhteşem olur. Dönemin
gazetelerinin belirttiğine göre, kutlamalara yüz binin üstünde bir topluluk
katılır.
Tarih
farklılığı…
İstanbul'un fethi 11 Haziran'da
kutlanıyordu
'Fetih günü
kutlaması' deyince, bir konuya öncelikle açıklık getirmekte fayda var:
Osmanlı, İstanbul'un fethini, günümüzde olduğu gibi, Miladi 29 Mayıs'ta
değil, Rumi 29 Mayıs'ta kutluyordu. Hal böyle olunca, törenlerin
gerçekleştirildiği Rumi 29 Mayıs günü, Miladi olarak, 11 Haziran'a
denk geliyordu. Yani daha açık bir ifadeyle, İstanbul'un fethi 11
Haziran'da kutlanıyordu.
Nitekim o
dönemde Fransızca yayımlanan ve Miladi takvimi temel alan 'Moniteur
Oriental' gazetesinin, fetih günüyle ilgili olarak, "11 Haziran 1453;
İstanbul'un fethinin yıldönümü kutlanıyor" başlığını kullandığını
görüyoruz.
Çok görkemli
geçen 11 Haziran 1914 tarihli kutlamalar, dönemin gazetelerinde geniş bir
şekilde yer almıştır...
Tanin'deki
haberler
Şimdi,
Tanın gazetesine yansıyan haberlerden törenin gelişimini
adım adım izleyelim:
"Dün,
İstanbul müstesna günlerinden birini daha yaşadı. Yakın vakte kadar milli
heyecanın bu kadar beliğ bir misaline tesadüf edememiştik. Fetih gününün
ebedi bir yadigârı olmak üzere, günümüze kadar gelen Ayasofya ile
Fatih'in türbesi arasında yer alan bütün caddelerde, dükkanlar
kapanmış, pencerelerden, kapılardan bayrakların kırmızı ve beyaz
dalgaları taşmış, havanın çok kötü olmasına rağmen, bütün halk takım takım
yollara düşmüştü."
Haberin
sonraki paragraflarında, Tanin gazetesi muhabiri, şiddetli yağmur
altında, caddelerde ilerlemeye çalışan İstanbul halkının nasıl zaman zaman bir
saçak altına sığındığını, sonra hava yeniden açtığında, 'yolların
nasıl geçilemeyecek kadar dolduğunu' aktarır.
En önde, üç Yeniçeri
Daha sonra
Tanin gazetesi muhabiri, törenin bütün ayrıntılarını okurlara tek
tek aktarır:
"Merasim
kafilesi, program dahilindeki tertibat ile Ayasofya'dan Fatih'e doğru
hareket etti. Bu milli ve dini kafilenin en önünde, Osmanlı tarihinin canlı
bir gölgesi şeklinde, üç yeniçeri gidiyordu. Sokaklarda gittikçe taşan
halk, her taraftan birer parça daha artıyor ve kalabalığa birçok bin
adetleri katılıyordu. Artık Fatih Meydanı'na gelindiği zaman, koca meydanda
insandan bir kitle, kımıldayamayacak bir parça meydana
getirmişti."
Resmi
merasim ve konuşmalar da tek tek gazetenin sayfalarına yansır:
"Kutlama
merasimine Fatih Camii'nin arka tarafında ve merdivenlerin bulunduğu
mahalde başlanmıştır. Evvela bu milli töreni hazırlayan Mehmet Ziya
Bey tarafından uzun bir konuşma yapılmış ve çok
alkışlanmıştır."
Hamdullah Suphi kürsüde
Tanin
sütunlarında, törenin akışı sürmektedir:
"Ziya Bey'in
bu hararetli nutkundan sonra Türk gençlerinden Hüseyin Ragıp Bey pek
vatanperverane ve uzun bir nutuk irad etmiş ve
alkışlanmıştır."
Hüseyin
Ragıp Bey'in ardından 'Türk Ocağı namına Hamdullah Suphi Bey' konuşur:
"Türklük mefkuresinin ulviyetinden" söz eden, "Türk imparatorluğunun (...)
Avrupa'yı gıpta ettirecek cesaret ve cihangirlikler göstermeye
muvaffak olacağını" vurgulayan bu konuşmada, yaklaşan savaşın havasını
koklamak mümkün olur...
Hamdullah
Suphi'nin (Tanrıöver) ardından, önce 'İstanbul Sultanisi 7. sınıf
talebesinden Refet Efendi' sonra da şair Aka Gündüz ve 'muallim
Celalettin Arif Bey' konuşurlar.
Ömer Naci konuşuyor
Celalettin
Arif Bey'den sonra kürsüye, dönemin ünlü isimlerinden Ömer Naci gelir. Güçlü bir
hatip olan Ömer Naci'nin ardından, dönemin 'Bahriye Nazırı' Cemal Paşa irticalen
bir konuşma yapar. Tanin muhabiri, bu konuşmayı gazetenin sütunlarında
aynen aktarır. (merakediyorum notu:
hazırlayanlar merakediyorum grubu) Cemal Paşa'nın kısa söylevi, uzun bir
alkış dalgasıyla karşılanır...
Cemal Paşa halka sesleniyor:
'Bir milleti
yükselten nedir?'
"Vatandaşlar,
Türklük ve Osmanlılık ve İslamiyet alemini temsil eden Osmanlıların, bugün
Türklerin en büyük hakanının mübarek kabri önünde kemal-i hicapla toplanan
milletin bu utançtan kurtulması, ancak çok çalışmakla mümkündür. Ben hayatımda,
büyük Fatih'in çocukluğunda geçirmiş olduğu bir olaya her zaman çok büyük önem
verdim... Bir gün, Hazreti Fatih'in hocası Akşemsettin-i veli, Fatih'in odasına
hiddetle girdi. Fatih hazretleri böyle sopa ile gelmesinin sebebini sorduğu
zaman hocası, 'Eğer çalışmazsan seni döveceğim' dedi. Ey gençlik! Size hitap
ediyorum. Eğer siz de çalışmazsanız Fatih'in ruhu sizi sopa ile dövecektir...
Bir milleti yükselten iki şeydir: Biri dimağındaki ve diğeri kolundaki
kuvvettir. Dimağındaki kuvveti uyuşanlar yalnız maddiyat ile boğuşurlar.
Dimağında kuvvet olanlar ise ilim ile uğraşanlardır. Bizler daima ilme doğru
gitmeli, dimağımızla uğraşmalıyız. Böyle yaparsak, her şey hasıl olur ve millet
servete nail olur. Bize donanma lazımsa onun için para bulur. Ümit edelim ki,
gelecek sene bugün buraya geldiğimiz zaman, bugünkü hataların silindiğini görür
ve buna mukabil birçok yeni övünülecek vasıflar ile geliriz
."
Paşa'dan
sonra Donanma Cemiyeti Reisi Şefik Bey, yapılan konuşmalarda temenni edilen
başarıya ulaşmanın yolunun ve Fatih'in İstanbul'u fethindeki
'hikmet ve sebebin' yalnız donanma olduğunu söyler ve halkı, donanmaya
yardıma davet eder... (merakediyorum notu:
hazırlayanlar merakediyorum grubu) Savaş kapıdadır; İttihat Terakki
iktidarı, orduyu güçlendirme hazırlıklarının
peşindedir...
Daha sonra
dualar okunur, Fatih Sultan Mehmet'in ve şehitlerin ruhlarına
fatihalar okunarak tören noktalanır.
Merasimden
sonra Öğretmen Okulu öğrencileri tarafından Fatih Marşı söylenir ve
Ertuğrul Bandosu tarafından, 'selam havası' çalınarak bir resmi geçit
yapılır:
"Önce
silahlı Bahriye taburları, onu takiben Küçük Zabit Numune Mektebi talebesi,
ilmiye mensupları, Öğretmen Okulu, Darülfünun, sultani ve idadi mektebi
öğrencileri, esnaf cemiyetleri birer birer geçit resmi ile Osmanlı
bayrağının kırmızı rengini selamlayarak
geçmişlerdir."
Hazırlayanlar
: merakediyorum grubu
üyeleri merakediyorum@ googlegroups.com