Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Dr.M.ULUTÜRK

Tarih Kitaplığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tarih Kitaplığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

09 Temmuz 2015

Leo Strauss, Hunhighton vs. karalamaları






*Leo Strauss medeniyetler çatışmasının ilk temsilcisidir. Görüşlerinin iki dayanağı var. İbn Meymun ve Farabi. Ona göre Batı medeniyeti artık krize girmiştir. O halde ortaçağ felsefesine dönülmelidir. SSCB dağılacaktır. Batı da yalnız kalacaktır. Rakipsiz olmaz. Bunun için Ortaçağ Yahudi geleneğini ve Farabi’nin görüşünü canlandırmak lazımdır.

*Farabi en iyi Aristo yorumcusuydu. Yahudi filozofları Onun 35 eserini İbraniceye çevirdi. Samuel Hunhington da bu ekolün üzerine atladı. 

*Medeniyetler İttifakı diye bir şey olmaz. Totaliter rejimlerde medeniyet olmaz. Müslümanlar'ın bunun farkında olması kazım. Bu tezin adı medeniyetler buluşması olabilir. Medeniyetler buluşması tezi, şer güçlerin karşısına çıkmak için ortaya konulmuş projedir.

*Hunhington medeniyetleri şöyle tasnif eder: Batı, Çin Konfüçyüs, Ortodoks, Hint, İslam. 127 ülke dahil olmuş. İsrail yok. Vatikan yok. Obama’dan sonra ABD var. Gönüllü değil. Batılılar başka medeniyet kabul etmezler. Fransa kendini bunun merkezi kabul eder. Fransız aydını Humeyni devriminin yanında yer aldı. Sonra tepki verdi. 

*Kurtuba'da bir Hıristiyan Peygamber'e hakaret ediyor 800lü yıllarda. Mahkeme adamı idam eder. Hıristiyanlar isyan ederler. Bunlardan birkaç tanesi öldürülür. Bir Yahudi haham bunu efsane yapar. Kanlı gömlekleri Avrupa'da dolaştırır. O tarihte Fransızca diye bir şey yok. Hahamın yaydığı bu destanların sayısı 200e ulaşmış. Bu destanlar çocukluktan okutulur orada. Bütün bunlar haçlı seferlerinin kaynağı olur. İslamofobi böyle başladı. 1550 yılında İspanya'dan Fransa'ya giden bir grup olur o yol bir kıtlık olur. Sorunu Müslümanlardan bilirler ve belediye kararıyla kovulurlar.

*Kilisenin yasaklamasına rağmen İtalyan İbn Rüşdçüler Fransız İbn Sinalar çıktı. Rönesans böyle doğdu. 

*Günümüzde İslam dünyasında ne zaman özgürlükçü anlayışlar ortaya çıksa Batının şer hücreleri yerlilerle işbirliği yaparlar. Bütün algı yanıltmaları şimdi internet, TV’ler ve medyanın korku yayması ile büyüyor. 

Alıntı resim: http://www.gorselsanatlar.org/archive.php?topic=27758.0

25 Kasım 2014

Kamus-i Rûmî : Rûmca'dan Türkçe'ye lugât = Lexikon helleno-tourkikon (1897)

Şuradan indirilebilir:
https://ia601603.us.archive.org/6/items/kamusirmrmcadant00pana/kamusirmrmcadant00pana.pdf

Memalik-i Osmaniye'nin Tarih ve Coğrafya Lügati

Önemli bir başvuru kaynağıdır.

İndirme linkinin de vereyim:
https://ia801608.us.archive.org/28/items/memlikiosmaniyen0001al/memlikiosmaniyen0001al.pdf


12 Nisan 2014

Selefilik


İslam düşüncesinin tarihte yaşadığı ve günümüze de miras kalan en büyük bunalımı, hayatın problemlerini kendi içsel bütünlüğü içinde değerlendirmek yerine “nas”tan hareket ederek çözmeye çalışmaktan kaynaklanıyor. Sanki hakikat geçmişte belirlenmiş; ‘din’ Allah ve resulünün kutsadığı ilk nesiller eliyle tamamlanmış; selef asrında İslam ümmetinin ihtiyaçlarına dayanan en faydalı meseleler çözülmüş; bütün beşeri ihtiyaçlar temin edilmiş, doğrudan bizim çözmemize bağlı hiçbir mesele bırakılmamıştır. Cevherin tükenmiş olduğu böylece kabul edildiği için, insanın yaratıcı orijinalliğine bağlı bir değişim ve gelişimin dinsel temeli, İslam düşüncesinde hâkimiyet kuramamış görünüyor.  İnsan böyle bir düşünce düzlemi içinde adeta Allah tarafından üzerine dil, ahlak, hakikat fikri yapıştırılmış olan aciz, şahsiyetsiz, kendiliğinden bir şey yapmaya kabiliyeti olmayan bir heykel, bir taş parçasıdır.  Mutluluk gelecekte görülmediği için onu geçmişteki bir “altın çağ”da tahayyül etmek doğaldır. Oysa İslamın saf halinin yaşandığı, en sahih ve komplekslerden en uzak bulunduğu, mezheplerin ortaya çıkmadığı, dolayısıyla birliğin bozulmadığı, diğer milletlerin kültürlerinin İslama girmediği, bunun da ötesinde dinin asıllarını anlamada bir idrak ve düşünce birliğinin olduğu “ideal bir devir” farz etme, günümüz Müslüman bilincinin zaaflarından, yanılgılarından en önemlisidir. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Zeki İşcan, İslam’ın “pişmiş ve kotarılmış” bir sistem, alelade bir formüller serisi, bir kimlik bildirim formu olarak ruhsuz bir makine haline getirilişine etki eden dinsel söylemlerden birinin tarihsel kökenlerini araştırıyor ve “radikal İslam” olarak bilinen anlayışların hangi zeminlerden kaynaklandığını aydınlatıyor.
Kaynak:http://www.kitapyayinevi.com/

Hacı Beşir Ağa



Beşir Ağa’nın hayat hikâyesi, Osmanlı İmparatorluğunun en güçlü kişisi haline gelen Habeşistanlı bir kölenin hikâyesidir. Afrika köle ticaretinin acımasız girdabına sürüklenen, Yukarı Mısır’da iğdiş edilen, Kahire’de satılan, sonra Topkapı Sarayına getirilen Habeşi oğlanlardan biridir Beşir Ağa. Bütün zorlukların üstesinden gelmiş, Darüssaade ağalığı makamını kendinden önceki ve sonraki bütün ağalardan daha uzun süre, tam 29 yıl işgal etmiş ve makamı siyasi ve askeri nüfuzunun zirvesine ulaştırmıştı. 18. yüzyıl başlarından itibaren, veziriazam fiilen sultanın yerine geçerken; Beşir de, veziriazamların seçiminde, hamiliğinde ve hatta azledilmesinde en güçlü kişi haline gelmişti. Beşir Ağa Osmanlı saray kültürünü, yerel siyasi kültürü ve imparatorluk siyasetini etkilerken, Osmanlı Sünni İslam anlayışının şekillenmesinde de kilit bir rol oynadı. Mekke ve Medine vakıflarına nezareti ve Hz. Muhammed’in Medine’deki kabrine muhafızlık eden türbedar ağalarının şeyhülharemi olarak hizmeti sayesinde, hac ziyaretlerinin ve peygambere hürmetin usulleri üzerinde kendi izlerini bıraktı. Kütüphaneler, kuran mektepleri ve imparatorluğun birçok kritik noktasında medreseler kurarak resmî Hanefi mezhebini güçlendirdi. Beşir Ağa, tasavvuf tarikatlarına ait yapıların da hamisiydi. 18. yüzyıl sırasında Arap topraklarındaki Halveti ve Nakşibendi tarikatlarının Beşir Ağanın katkılarıyla güçlenmiş olduğuna hiç kuşku yoktur. Osmanlı sarayına iğdiş edilmiş bir köle olarak gelen Beşir Ağa, uzun ömrünün sonunda Sünni Müslüman bir üstat, bir devlet adamı, bir edip, bir mutasavvıf ve kitapsever olarak tarihte iz bıraktı. Geride bıraktığı eserler arasında İstanbul, Cağaloğlu’ndaki Hacı Beşir Ağa Külliyesi, Eyüp’teki Beşir Ağa Darülhadisi, İstanbul’un çeşitli semtlerindeki çeşmeleri, Kahire’deki sebil-mekteb ve Bulgaristan Ziştovi’deki medrese sayılabilir. Ama belki de günümüze bıraktığı en önemli miras, bir bölümünü Beşir Ağa Külliyesi’ne (1007 cilt), bir bölümünü Eyüp Darülhadisi’ne vakfettiği bugün Süleymaniye Kütüphanesi’nde korunan zengin kütüphanesidir. Profesör Jane Hattaway Ohio State Universitesi Tarih Bölümünde Osmanlı tarihi öğretim üyesi.
Kaynak:http://www.kitapyayinevi.com/