30 Mart 2015

Alkışlı Omurgasız



Mürekkebin döküldüğü yerde haritanın x-ray cihazından geçişini izliyorum. Dağ yok, terasa çıkıp rüzgârın avuçlarımdaki çizgilere değişini ve gidişini seyrediyorum. Her vakit bayat bir ekmeği, küflü bir portakalı, el değmemiş hayallerimin kamburuna sürüp yiyorum. İskemle var bir tane son metrekarenin bitiminde. Onun ayağına sırtımı yaslıyorum, gözlerim kapalı. Buradan güzel görünen tek şey on kat aşağıdaki eczane. İlaçlar. Hasta olan her insanın ihtiyacı olan kadar var eczaneler. Kimse sevgilisini alıp bir gün eczanede ilaç içmeye götürmüyor. Sadece hastalar. Video oyunlarındaki düşen enerji paketleri gibi; yara aldıkça tükenirsiniz, ölmeye yaklaşırsınız. Enerjileri topladıkça, yenilenirsiniz ve yaşamak için, yani oyunu devam ettirip bölüm sonu canavarını yenilgiye uğratmak için bu paketler sizin Tanrınız gibidir. 



İskemle, rüzgârın hafif şiddetine dayanamayıp devriliyor. Altında kalmamak için hızla uzaklaşıyorum. Tam olarak bilmiyorum ama bir kitapta kendi resmimin altında yazan özelliklerime göre; 0.75 milimetrelik bir canlıyım. Atalarım bundan milyonlarca yıl önce ortaya çıkmış falan. İşin tuhafı da ağırlığımın 20 katını kaldırabiliyormuşum. Tam 20 kat. Oysa o kadar insan zararına maruz kaldım ki, değil 20 kat tamı tamına varlığımın milyonlarca katı kadar acı çektim.

Haritada muhafaza edilmiş bir bölgenin tırmıklanmış izleri var. Dağ yok. Hala terastayım ve rüzgâr hızını gittikçe arttırıyor. İskemle benden garip, neredeyse parçalanacak. Saat 17.30 gün batımı. Eczane sahibi kepenklerini ağır ağır indiriyor. Kaldırımdan geçen adam bağıra bağıra bir şarkı söylüyor, herkesin kulağı ona koşuyor. Dinliyorlar. Berbat bir ses. Aygıtlarımı kapatmak zorunda kalıyorum. Demirden yapılı silindirik bir direk var, sanırım kolay kolay yıkılmaz. Ona yaslanıyorum. Terasın insanı, çöplüklerini üzerime fırlatıyor. Terasın köpeği havlıyor. Dağ yok tabii. Enerji arıyorum.
Yunus Baysal (Yuja Dab)

0 yorum: