Sinan ÇULUK
1931 yılında Osmanlı arşiv belgelerinin Bulgaristan’a satılması
hadisesi Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en acı olaylarından biridir.
İbrahim Hakkı Konyalı ve Muallim Cevdet, satış hadisesinin ortaya
çıktığı günlerde İsmet İnönü hükümetinin en acımasız muhalifleri
oldular. Gazete haberleri ve yayınladıkları açık mektuplarla o yıllarda
akla hayale gelmeyecek bir muhalefet sürdürdüler. Çabaları etkili oldu,
evrakın satışı iptal edildi, evrak yüklü vagonlar Kapıkule Gümrüğü’nden
geri çevrildi. Üstelik giden belgelerden bir hayli miktarı geri
getirildi. Olaya sebebiyet veren İstanbul maliye memurlarına anında
işten el çektirildi ve tutuklandılar. Mahkemeleri sürerken biri
hapishanede vefat etti, diğerleri Cumhuriyet’in onuncu yılında ilan
edilen genel affa maruz kalarak hapisten çıktılar. Bu davanın safahatına
dair evrak muhtemelen İstanbul Adliyesi binasının 1933’de maruz kaldığı
yangın felaketinde mahvoldu. Günümüzde adliye arşivlerinde bu davayla
ilgili evraka henüz rastlanamamaktadır. Belki de (eğer felaketten
kurtulanlar varsa) ileride ortaya çıkacaktır.
Bu belirsizlik
ortamında her önüne gelen aklına estiği gibi konuşmakta, İsmet İnönü ve
hükümetini tarih nazarında suçlu gösterebilmek adına bilerek veya
istemeyerek Türk Devlet Telakkisi’ni zedelemektedirler. Sanki Türk
Devleti geçmişiyle ilgisini tamamen koparmak adına tarihte mevcudiyetini
haklı kılan milyonlarca belgeyi bilerek, isteyerek, kasten Bulgarlara
satmış gibi gösterilmek istenmektedir. Bunu söyleyenler 1920’den
Bulgaristan’a satışın gerçekleştiği 1931 tarihine kadar Hazine-i Evrak
memurları tarafından yürütülen çalışmalarda tasnif edilen ve Maarif
Nezareti çatısında örgütlenen komisyonlar tarafından tasnifi yapılan
belgeleri nasıl izah edeceklerdir.
Daha Kurtuluş Savaşı yürütülürken bu
evrakı Ali Emiri Efendi tasnif ediyordu. Cumhuriyet döneminde ise arşiv
memuru Musa (Adıga) Efendi ve İbnülemin Mahmud Kemal İnal gibi iki alime
teslim edilen komisyonlarda bugün dahi kullandığımız evrak
koleksiyonları ile tasnifin en önemli temelleri atılmıştır. Bu
komisyonda çalışanlar da zamanına göre memur maaşının üç-dört katına
kadar yüksek ücretlerle çalıştırılmıştır. Osmanlının küllerinden doğan
Türk Devleti kendine hayat hakkı bahşeden evrakını yok edecek kadar akli
melekelerinden sıyrılmış adamlarca kurulmadı. Bu meseleye hissi ve
siyasi yaklaşımların ardı kesilmelidir.
Burada iki kupür
paylaşıyorum. Birincisi Osman Ergin’in “Muallim Cevdet” adlı eserinden
alınmıştır. Kilisli Rifat, Muallim Cevdet’in kendisine Arşiv Tasnif
Heyeti’nde çalışması teklifini nasıl yaptığını anlatmaktadır. Burada
Cevdet Bey’in ağzından Kilisli Rifat Bey tarafından aktarılan ifadelerde
bir hakkın teslimi sözkonusudur. Dikkatle incelenip değerlendirilmesi
gerekir. İkinci kupür de Cumhuriyet Gazetesi’nden alınmıştır. Devletin
ve zamanın hükümetinin nasıl ani bir refleksle daha fazla sözü
dolaştırmadan en yetkin isimlerden bir komisyon kurarak bu yarayı
sarmayı denediğinin en büyük ispatıdır. Üstelik tüm dünya 1929 ekonomik
buhranı ile uğraşırken ve ülkemiz Balkan, Birinci Dünya ve Kurtuluş
Savaşı’nın acı ve kahredici tahribatının yaralarını henüz saramamışken,
böyle bir teşebbüsün hayırla anılmayıp da talihsiz bir olay üzerinden
siyaset üretilmesine hayret etmemek mümkün değildir.
Bulgaristan'a satılan arşiv belgeleri üzerinden siyasi manipülasyonlar
yapılması, elde gazete haberlerinden başka bir kaynak yokken, işin
evveliyatına ve safhalarına vakıf değilken sonuca varılması, haysiyetli
ilim erbabının bulaşmayacağı bir pisliktir.
Kaynak: http://sinanculuk.blogspot.com.tr/2014/04/bulgaristana-satilan-evrak-meselesinin.html
0 yorum:
Yorum Gönder