26 Aralık 2014

Halide Edip Adıvar'ı Konuşacaklara


bir Engin Ardıç yazısı:
"Halide Edib konuşulacakmış"

Halide Edib Hanım'ın ölümünün ellinci yılı idrak ediliyor... (Şimdi salağın biri çıkar "kutlanıyor" yazar.)
Üniversitelerimizden birinde sempozyum düzenlemişler, Halide Edib'i konuşacaklarmış. Daha doğrusu "kadın yazarlığın tarihi" konuşulacakmış. (Elif Şafak konuşulmayacak, o daha ziyade İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nin uzmanlık alanına giriyor.)
İyi. Konuşulsun tabii. Konuşunuz. Da, acaba neyi nereye kadar konuşabileceksiniz? Bence, malum lagalugayı yapıp gideceksiniz. "Sinekli Bakkal" falan filan. Belki merhumenin ne kadar Atatürkçü olduğunu da belirtirsiniz.
Ben de konuşayım izin verirseniz: Halide Edib önemli bir yazar değildir. Sinekli Bakkal da kötü bir romandır.
Evet, o pek sevdiğiniz "Doğu-Batı sorunsalına" el atmıştır ama içinden de çıkamamıştır, çünkü bu konu onun çapını aşmıştır. (Bu alanda Tanpınar'ı ya da Kemal Tahir'i konuşsanız daha hayırlı bir iş yapmış olursunuz.)

Hele hele "Mor Salkımlı Ev", "Raik'in Annesi", "Seviyye Talip", "Mev'ud Hüküm", "Handan" falan, çağın dışına düşmüş, edebiyat tarihimizin derinliklerinde çoktan kaybolup gitmiş eserleridir. (Bir başka büyük balon Abdülhak Hamid'in "Finten"i minteni gibi.) "Vurun Kahpeye" romanı da, Reşat Nuri'nin "Yeşil Gece"si tarzında ve tadında, klasik "gerici imam -ilerici öğretmen" edebiyatıdır. Bu zırva doruk noktasına en kötü yazarlarımızdan Fakir Baykurt'la çıkmıştır. CHP'liler pek severler.
Son yıllarında yazdığı "Yolpalas Cinayeti", "Akile Hanım Sokağı" falan, bir Muazzez Tahsin ya da Kerime Nadir düzeyindedir.
Belki hem Sultanahmet Mitingi'nde esip kükreyip hem de Sivas Kongresi'ne "direnmenin anlamı yok, Amerikan yönetimini kabul edelim" şeklinde verdiği teklifi de konuşursunuz!
"Ama sonra pozisyon değiştirip Mustafa Kemal'in yanına geçti, bu da onu bağışlatır" deyip geçersiniz. Mustafa Kemal'in yanına nasıl geçtiğini konuşacaksanız, ikinci kocası Doktor Adnan Bey'le birlikte Mustafa Kemal'in yanından nasıl ayrıldığını da konuşacak mısınız?
Adıvar ailesi, Adnan Bey'in kurucularından olduğu Terakkiperver Fırka'nın kapatılması ve Takrir-i Sükûn Kanunu üzerine Türkiye'yi terketti. Halide Edib, "sürgün muhalif" olarak tam 14 yıl yurt dışında kaldı, ancak Atatürk'ün ölümünden sonra, 1939'da dönebildi, Refik Halid ve Refii Cevad gibi.
Bu arada "Türk'ün Ateşle İmtihanı"nı yazdı. Önce İngilizce yazdı: "The Turkish Ordeal"... Boğaziçi Üniversitesi'nin kitaplığından orijinalini okumuştum: Atatürk'ü şiddetle eleştiriyor, diktatör diyordu.
Döndükten sonra Türkçe'ye çevirdi (daha doğrusu asistanlarına tercüme ettirdi) ve "sakıncalı" yerlerini çıkardı, kendi kendini sansür etti!

Atatürk'e diktatör diyen kadın da İngiliz Filolojisi'ni yıllarca bir kraliçe gibi, asistanlarına köpek muamelesi ederek yönetti.
Siz şunun aslını yayınlayın, sonra sıra Falih Rıfkı'nın "Çankaya"sının sansürsüz basımına da gelir... Hani şu, eski baskısında "İzmir'i niçin yakmıştık?" cümlesi geçen kitap...
Bunları konuşmayacaksınız tabii, hamaset yapıp geçeceksiniz: Bahçesi var bağı ar, ayvası var narı var, Ata'mızdan yadigar Halide Edib Adıvar!

Sabah, 25 Aralık 2014.

0 yorum: