KÖYLÜ
VE PADİŞAH
Yıldırım Bayezid Han köyleri
dolaşıyordu. Köyün birinde çok yaşlı bir adama rastladı. Bu köylü, bahçesine
incecik incecik meyve fidanları dikiyordu. Yıldırım Bayezid yaşlı köylüye
takılmak istedi: "Baba!" dedi, "Bu fidanlar ne zaman büyüyüp de
meyva verecek? Bu meyvalardan yemek sana nasip olacak mı dersin?" Köylü
"Hiç sanmıyorum'," dedi. "Öyleyse niye kendini yorup
duruyorsun?" "Biz atalarımızın diktiği ağaçların yemişini yemiyor
muyuz? Torunlarımız da bizim diktiklerimizden yesinler."
"Aferin!" dedi padişah ve köylüye bir kese altın verdi. Köylünün
"Bak sultanım! Gördün mü? Bizim fidanlarımız şimdiden yemiş verdi!"
cevabı Yıldırım Bayezid'in çok hoşuna gittti. Köylünün sırtını sıvazlayarak bir
kese altın daha verdi. Köylü "Fidanlar bir senede iki kere de veriyormuş
sultanım!" demekten kendini alamadı.
ACI SÖZ
Lokman Hekim'e "Hastalarımıza ne
yedirtelim?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş: "Acı söz yedirmeyin
de ne yedirirseniz yedirin!"
YAŞAMAK
Komedyen Cortar'a "Hastalanınca ne
yapmak gerekir?" diye sorduklarında demiş ki: "Mutlaka doktora
gidiniz, zira doktorun yaşaması gerekir. Verdiği ilacı da alın, çünkü eczacının
yaşaması gerekir. Fakat ilaçları sakın İçmeyin, zira sizin de yaşamanız gerekir."
MUTLULUK
Tolstoy'a "Nasıl mutlu
oluyorsunuz?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş: "Sahip olduğum
şeylere sevinerek, sahip olmadıklarımı hiç düşünmeyerek."
FAKİRİN TAVUKLARI
Eski İstanbul efendilerinden Osman Bey,
hilekâr esnafa karşı pek amansız davranırdı. Çarşıya çıktığı zaman, dükkân
dükkân dolaşır, tavukların kursaklarına kadar herşeyi inceden inceye muayene
eder ve eğer tavukların kursaklarında yem bulamazsa, tavukçuya falaka cezası
verirdi. Bir Ramazan günü yolda rastladığı seyyar satıcının tavuklarında yem
bulamayınca tam sopa faslına başlayacağı sırada fakir tavukçu, Osman Bey'in
ellerine sarılıp "A benîm sultanım!" der, "Tavuğun midesinde yem
var mı, yok mu diye bakacağına bir de onun sahibinin midesini yoklasan olmaz
mı?"
DÜNYA HALİ
Mehmed Şevket Bey'in babası Hacı Besim
Efendi hâli vakti yerinde olmasına rağmen hiç para harcamazmış. Birgün hasta
olup yatağa düştüğünde Mehmed Akif onu ziyarete gitmiş. Besim Efendi çok zayıf
ve mecalsiz halde yatıyormuş. Akif geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra
"Hacı Efendi!" demiş, "Sizi çok zayıf görüyorum. Bir tavuk
kestirseniz, çorba falan yapılsa?" Hacı Efendi "Siz ne diyorsunuz
Akif Bey!" diye cevap vermiş, "Dünyanın bin türlü hâli var, para pul
harcamaya gelmez!" Akif tebessüm ederek taşı gediğine koymuş: "Hacı
Efendi! Dünyanın o bin türlü hâlinden dokuz yüz doksan dokuzu başınıza gelmiş.
Daha ne bekliyorsunuz?"
ONLAR VE BİZ
Sahabelerden biri Hz. Ali'ye sormuş:
"Senin zamanında meydana gelen üzücü hâdiselerin hiçbiri, niye daha önceki
halifelerin devrinde görülmedi?" Hz. Ali'nin cevabı son derece manâlı
olmuş: "Onların zamanında biz vardık, bizim zamanımızdaysa maalesef onlar
yok."