Yasin Çetin (NEÜ SBBF Tarih/Yüksek Lisans Öğrencisi
GİRİŞ
Bu
yazı Budhha ve İbrahim Bin Edhem’in önce hayatlarına ve sonra bu hayatlarındaki
benzer figürlere yönelmiştir. Buddha ile İbrahim Bin Edhem’in hayatları
arasındaki bu paralelliğin sebepleri nelerdi. Aslında tasavvufun Budizm’den
çokça etkilendiği açıktır. İslam’da tespih yokken, Budizm’deki tespihin İslam’a
girdiği görülür. Camilerde bulunan minarenin Budizm’den geldiği iddiası mimari
etkisini gösteriyor olabilir. İşte burada da iki tarihi ve iki efsanevi
karakterin hayatların ortak noktasına odaklanacağız.
SİDDHARTA GOTAMA(BUDDHA)
Tarihteki
Buda'nın hayat hikayesi,
efsanedekinden
ayrılamaz. Hikayede,
kutsal
ve kutsal olmayan, yerin ve cennetin
coğrafyaları
hatta gerçeküstü ve gerçek iç
içe
geçer çoğu kez . "Mükemmel ve tam
Uyanış'a
ulaşmadan önce, Buda bir
Bodhisattva,
"Uyanış'a adanmış" bir
varlıktır.[1]
Hint
kast sisteminde Brahma’lardan sonra gelen soylular grubundan bir aileye
mensuptur. M.Ö. 6. Yüzyılda hayata gözlerini açan Siddharta’nın mucizevi bir
yaşamı olmuştur. Annesi cinsel ilişkiye girmeden ve doğum sancısı yaşamadan onu
bir ağaca dayanarak doğurmuştur. O ağaç ki birden çiçeklenir ve meyve verir.
Doğum sırasında körler görmeye ve topallar yürümeye başlamışlardır. Ağaçlar
çiçek açmış ve hayvanlar(kuş ve böcekler) onun doğduğu yöne yönelmiştir. Doğar
doğmaz ayağa dikilmiş, tepesinde bir bulut gezindiği halde dünyanın hükümdarı
olduğunu ve bir daha gelmeyeceğini ilan etmiştir. Efsane ile gerçeği nerede
ayıracağımız hep bir sorun olmuştur. Tabi bu yazının amacı bu değil. Siddharta
Gotama, saraydan çıktığı zaman hayat hakkında düşüncelere kapılır ve sarayı
terk etmeye karar verir. Çile yolunu seçen Siddharta, bir ırmakta yıkanarak tüm
diğer hayatının zevklerini ve lezzetlerini geride bıraktı. Ormanın
derinliklerinde Nirvana’ya ulaşmak istiyordu. Yıllarca ormanda çile hayatını
yaşarken, yoğa ve felsefe konusunda 2 alimden ders aldı. Bu yaşadığı hayatta
istediği dinginliği elde edemeyince alimleri terk etti. Yemek yemeden yaptığı
etkinlikler işe yaramayınca yedi ve içti. Bir gün İncir Ağacı(Bodhi Ağacı)
altında düşünceye daldığı zaman istediği uyanma, hakikate ve ilhama ulaşma
gerçekleşti. O artık Buda olmuştu. Istırap nedir, menşei nedir, ıstırabın
yokluğuna olan nedir ve ıstırabı kaldıracak olan yol nedir? İşte Budizm bunlar
üzerine kurulacaktı. Buda olduktan sonra vaaz vermeye başladı. Dönemin yaygın
Hindu inancına karşı düşünceler gerçekleştirmiştir. Kast sisteminin hakimi olan
Brahmalara bir darbe vuracağı için Hindular Budizm engellemeye çalışan en
yaygın grup oldu. M.Ö. 5 Yüzyılda(480 veya 483’te) ölüm döşeğinde Nirvana’ya
ulaştı ve hayata gözlerini yumdu. Ölümünden sonra cesedi yakıldı ve 10 parçaya
ayrılan külleri Hindistan’ın farklı yerlerinde korumaya alındı.[2]
45
yıl Buddha krallara, köylülere, Brahmanlara, kast dışı insanlara, zenginlere,
yoksullara, her sınıftan, renkten ve cinsten insanlara öğretisini anlattı.
Onların arasında hiçbir ayrım gözetmedi. Ona göre, kadın olsun erkek olsun, brahman
olsun kast dışı olsun her insan öğretisini dinleyebilir ve izleyebilirdi. Bu,
onun yarattığı büyük devrimlerden biriydi çünkü yaşadığı çağda Hindistan'da çok
büyük ve sert bir sınıf ayrımı vardı.[3]
Haremde
hayasız bir rahatlık içinde uyuyan kadınların gürültüsüyle dünya hayatından el
çekme kararı alan ve bu kararla rahatlayan Bodhisattva, kararlaştırdığı gidiş
nedeniyle içleri üzüntüyle dolu onu bekleyen seyisinin ve atının yanına
gitmeden önce, son bir kez karısını ve yeni doğmuş oğlunu seyreder.[4]
İBRAHİM BİN EDHEM
“Birçok
acı çektim,
ancak
vatanımdan ayrılmak
kadar
ağır geleni olmadı.
Nefsime
karşı en şiddetli
kavgayı
vatan hasreti
hususunda
verdim.”
İbrahim
Bin Edhem[5]
Horasan’da
zengin ve hizmetçisi olan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Burada
evlenerek bir oğlunun dünyaya geldiği üzerine rivayetler vardır. Bu zengin
hayatı sırasında bir gün ava çıktı ve bazı sesler duymaya başladı: “Sen bunun için mi yaratıldın yoksa bu işe mi
memur kılındın?” Bir diğer rivayete göre tahtında uyuya kaldığı zaman tavan
sallandı ve şöyle bir konuşma gerçekleşti:
“— Kim o?
— Tanıdık biriyim. Devemi
kaybettim, burada onu arıyorum.
— Hey şaşkın! Ne diye damda deve
arıyorsun, damda deve ne gezer?
— Ama ey gâfil! Sen Allah’ı altın
taht üzerinde ve atlas elbiseler içinde arıyorsun. Damda deve aramak bundan
daha mı acayip?”
Bu
konuşmadan sonra Hızır ile karşılaşması ve yine avda ses duyması ile tahtını
terk etmesi gerçekleşti. Birçok yere gittiği ve birçok alimle tanıştığı üzerine
rivayetler vardır. Hadis ve içtihat konuları ile uğraşırken birden zühd ve ruhi
ahlaka yöneldi. Hayatı ile birçok efsane ile karşılaşmak mümkündür. Hızır ile
karşılaşması sadece bunlardan bir tanesidir. 778-779 yıllarında öldüğü konusu
güçlü ise de ölümü üzerine birçok rivayet yer almaktadır.
Bazı
keramet rivayetleri:
1- İbrahim
b. Edhem’e bir müminin Allah nezdindeki kıymeti ve kerameti sorulmuş, o “Mümin bir kul Allah indinde öylesine
itibarlıdır ki, eğer samimi bir kalb ile dağa ‘sarsıl’ dese dağ sallanır.”
diye cevap verdiği zaman karşısındaki tepe sallanmış, İbrahim b. Edhem “Hayır seni kastetmedim, dur” deyince
durmuştur.
2- İbrahim
b. Edhem arkadaşlarıyla beraber bir yolculuğa çıktığı sırada yollarına bir aslan
çıkmış, arkadaşları telaşlanırken o öne geçip aslana “Ey Ebu’l-Hâris! Eğer bizim ecelimiz hakkında bir emir alıp da buraya
gelmişsen, haydi yerine getir görevini. Eğer emir almamışsan, çek git, geldiğin
yere.” deyince aslan arkasını dönüp gitmiştir.
3- Gemiyle
denizde giderken fırtına çıkmış, herkes uyuyan İbrahim b. Edhem’i uyandırmış,
ondan dua istemişlerdi. İbrahim b. Edhem başını kaldırıp göğe baktı: “Ey yüce Rabbimiz! Senin kudretinin
şahitleri olduk. Gücün karşısında korktuk ve titredik. Bizi affet ve
merhametini göster!” diye dua edince fırtına dinmiştir.
4- Arkadaşlarından
birisi İbrahim b. Edhem’i bağ bekçiliği yaptığı sırada bağda uyurken, ağzında
nergisten bir yelpazeyle bir yılanın onu serinlettiğini görmüştü.
5- İbrahim
b. Edhem bir bahçede çalışırken bir arkadaşı o görmeden kapının yanına oturmuştu.
İbrahim b. Edhem onun orda olduğunu anladı ve: “Gel Süleyman, seni dilenci zannetmesinler, içeriye gir” demiştir.
6- İbrahim
b. Edhem bir gün, sarhoş bir adamın kusmuş, bu sebeple de ağzının etrafını
bulaşık bir halde görmüştü. Bundan çok müteessir oldu. Su getirip ağzını ve
yüzünü yıkadı ve onun için dua etti. Ayıldıktan sonra sarhoş kimseye, “İbrahim b. Edhem senin ağzını yıkadı”
denildiğinde, sarhoş kimse hemen tevbe etti. Bunun üzerine İbrahim b. Edhem
hatiften; “Ya İbrahim! Sen bizim için bir
ağız yıkadın, biz de senin için onun gönlünü yıkadık” diye bir ses
duyduğunu söylemiştir.
Dünyaya
karşı tavır koyma, ona değer vermeme, tûl-i emel sahibi olmamak gibi anlamlara
gelmekte olan zühd terimi, ilk dönemlerde tasavvuf kelimesinin yerine kullanılmıştır.
Bununla ilgili olarak daha sonraları “terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî,
terk-i terk” ifadeleri meşhurdur. İbrahim b. Edhem, zühd hayatına
geçmeden önceki döneminde bir köle satın aldı. Köleye: “Ne yer, ne içer, ne giyersin?” diye sorduğunda, köle: “Sen ne istersen?” diye cevap verdi.
İbrahim b. Edhem: “Peki sen ne istersin?”
diye sorunca, köle: “Bir köle ne ister
ki?” diye cevap verdi. İbrahim b. Edhem kendisinin Allah’ın kulu olarak nasıl
davrandığını sorguladı ve bu olay zühd yaşantısını seçmesinin sebeplerinden
biri oldu.
El
çekmek, uzak durmak anlamına gelen verâ, haram ve yasak olan şeylere düşmemek
ve şüpheli şeylerden sakınmak anlamına gelir. Verâ zühdün başlangıcı sayılır. Çünkü
verâ şüpheliyi; zühd ise ihtiyaçtan fazlasını terktir. İbrahim Edhem Bin ““Verâ, şüpheli olan her şeyden vazgeçmek,
fuzûlî şeyleri terk etmek ve malâyânîden uzak kalmaktır” şeklinde
açıklamaktadır. İbrahim b. Edhem’e zemzem içmek istemez misiniz denilince, “Bir kovam olsa ondan içerdim” diyerek
başkasının kabından suç içmekten kaçınmıştır.
İbrahim
b. Edhem’in anlattığı şu olay onun takvasını anlamak için önemlidir: "Bir gece Beytu'l-makdis'te bir taşın
altında gecelemiştim. Gecenin bir kısmı geçince gökten iki melek indi ve biri
diğerine, geceyi burada geçiren bu zat kimdir? diye sordu. Öbür melek, İbrahim
b. Edhem'dir, dedi. Soruyu soran melek: Hakk Taâlâ'nın bir derece tenzil ettiği
zat işte budur, dedi. Öbür melek: Neden derecesi indirildi? diye sordu. Soru
sahibi melek cevap verdi: Basra'dan hurma satın almıştı. Bakkala ait
hurmalardan bir hurma onun hurmaları arasına karışmış, fakat onu bakkala iade
etmemişti. İbrahim b. Edhem diyor ki, bu durumu müşahede ettikten sonra hemen
Basra'ya gittim, o bakkaldan yine hurma satın aldım, bir hurmayı bakkalın
hurmaları üzerine düşürdüm. Tekrar Beytu'l-makdis'e geldim ve taşın altında
gecelemeye başladım. Gecenin bir kısmı geçince semâdan inen iki melekten
birinin öbürüne: Gecesini burada geçiren şu zat kimdir? dediğini, öbür meleğin
İbrahim b. Edhem'dir, diye cevap verdiğini ve soru soran meleğin Allah'ın
derecesini yükselterek eski mevkiine iade ettiği zat budur, dediğini duydum.”
Adamın
biri İbrahim b. Edhem’e on bin dirhem para vermek istedi. Fakat o borç içinde
olduğu halde bunu kabul etmekten kaçındı ve: “On bin dirhemle ismimi fukarâ defterinden silmek mi istiyorsunuz?
Hayır! Ben bunu yapamam” dedi. Yine İbrahim b. Edhem şöyle demiştir: “Fakirlik istedik karşımıza zenginlik çıktı.
Halk zenginlik istedi, karşılarına fakirlik çıktı.”
Az
yemek yer, az uyur, az konuşurdu. İbrahim b. Edhem züht hayatına geçmeden önce
evlenmiş, daha sonraki hayatında ise hiç evlenmemiştir. “Evlenen fakir, gemiye binen adama benzer. Çocuğu olan da boğulan
gibidir”[6]
BUDDHA İLE EDHEM’İN BENZERLİKLERİ
·
İbrahim b. Edhem’in bir prens iken
duyduğu bir ses üzerine her şeyden vazgeçerek zühd yolunu seçmesi hadisesidir.
İbrahim
b. Edhem memleketinin soylu, aristokrat ve zengin bir ailesinin oğludur.
Hâtiften duyduğu seslerden etkilenerek zühd hayatını seçmiş, tacını ve tahtını
bırakarak yollara düşmüştür.
·
İbrahim b. Edhem’in kendini hakir
görmesi, her dert ve cefayı gönül hoşluğu ile karşılaması, onun rıza, tevekkül
ve mücâhede anlayışının bir sonucudur. Buda’nın düşüncesindeki çilecilik ise
çok farklıdır. Buda’nın amacı, kişinin yaşam hevesinin öldürerek Nirvana’ya
ulaşması ve böylece tenasühten kurtulmasıdır.[7]
·
İbrahim Bin Edhem’in ve Buddha’nın âlimlerle
konuştuğu ve onlardan ders aldığı bilinmektedir.
·
İbrahim Bin Edhem’in ve Budhha’nın
çileli arayıştan önce karısı ve çocuğu olduğu bilinmektedir. İkisi de karısı ve
çocuğunu terk etmiştir. İkisinde de bir seyis-köle figürü vardır.
·
İbrahim
bin Edhem’in “terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk” anlayışı
iki bilge içinde geçerlidir. Az yiyip, az konuşup ve az uyuyan İbrahim bin
Edhem’in Buddha kadar aşırıya kaçmadığı görülür.
SONUÇ YERİNE KÜLTÜREL ETKİLEŞİMİN
SEBEPLERİ
İbrahim
Bin Edhem ve Buddha’nın hayatlarının ortak noktalarını gördük. Efsaneleştirilen
bu iki karakterin hayatlarındaki benzerliklerin kültürel etkileşim sonucu
ortaya çıktığını düşünmekteyiz. Peki, Hindistan ile Önasya’nın kültürel
aktarıma sebep olan ne olabilir? Zor bir soru gibi gözükse de tarihsel bilgi
bizi tatmin edecek seviyededir. Çok erken tarihten itibaren Önasya ve Hindistan
arasında kitlesel göçlerin gerçekleştiğini biliyoruz. Bu göçler birinci
kültürel etkileşimi oluşturmaktadır. İkincisi İpekyolu ve Baharat yolu gibi elimizde
iki tane çok önemli üzerine çalışmalar yapılmış konu var. Bu ticaret figürünü
ortaya çıkarır. Ticaret ile beraber din, hastalık, dil ve çeşitli kültürel
öğelerin taşındığını bilmekteyiz. Üçüncü konu ise fetihler olarak verilebilir.
Bu fetihlerin üçünü bile hatırlatsak Hindistan konusu için yeterli olacaktır.
Pers İmparatorluğu’nun Hindistan’ı fetih ederek eyaletleri arasına sokması,
Makedonya Kralı Alexander’in Persleri yıktıktan sonra Hindistan’a sefer yapması
ve Arapların, Hindistan’a seferler yapması olarak sıralanabilir. Bir diğer
başlığımız ise âlimlerin-bilgelerin seyahatleri veya yer değiştirmeleridir. Bu
konuyu İbrahim Bin Edhem ve Budhha’da giriyor, ikisi de sarayını terk etmiştir.
Bilgilerini başka diyarlara aktarmışlardır. Burada örnek verilebilecek asıl
unsur Pithagoras olsa gerek. Neden mi? Mısır’a gitmiş ve eğitim alarak kendi
öğretisini oluşturmuştur. Bu öğretiyi Sicilya kıyısına yaydığı gibi hala
felsefik tartışmalarda yerini korumaktadır. Bilginin illa kendisinin başka
topraklara gidip öğretisini yaymasına bazen gerek yoktur. İbn-i Sina, Avrupa’ya
gitmese de adına bir akım oluşmamış mıdır?
O
zaman kültürel etkileşime başlıca göç, ticaret, fetihler ve âlim veya bilginin
seyahati, yer değiştirmesi veya fikirlerin taşınması olarak sıralanabilir.
KAYNAKÇA
Boısselıer,
Jean, Buda’nın Bilgeliği, Çev. N.
Feyza Naim, İstanbul 2003.
Gül,
Halime, İbrahim Bin Edhem ve Tasavvuf
Tarihindeki Yeri, S.Ü. Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Konya 2008, s. 15-45.
Günay,
Nasuh, “Tarihi Süreç Açısından Budizm ve Öğretisi”, Arayışlar: İnsan Bilimleri Araştırmaları, y. 1, sy. 1, 1991/1, s.
173-181.
Kaya,
Korhan, Buddhistlerin Kutsal Kitabı,
Ankara 1999.
[1] Jean Boısselıer, Buda’nın Bilgeliği, Çev. N. Feyza Naim,
İstanbul 2003,s. 27.
[2] Nasuh Günay, “Tarihi Süreç
Açısından Budizm ve Öğretisi”, Arayışlar:
İnsan Bilimleri Araştırmaları, y. 1, sy. 1, 1991/1, s. 173-181.
[3] Korhan Kaya, Buddhistlerin Kutsal Kitabı, Ankara
1999, s. 14.
[4] Boısselıer, a.g.e., s. 50.
[5] Halime Gül, İbrahim Bin Edhem ve Tasavvuf Tarihindeki Yeri, S.Ü. Temel İslam
Bilimleri Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2008, s. 16.
[6] Halime Gül, İbrahim Bin Edhem ve Tasavvuf Tarihindeki Yeri, S.Ü. Temel İslam
Bilimleri Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2008, s.
15-45.
[7] Gül, a.g.y., 76-78.