(Deneme)
Haller Hayaller, insanı, hayatı, hatırayı, hafızayı anlamaya
dönük bir denemeler toplamı. Kategorize etmek, açıklamak,
formülleştirmekten ziyade anlamaya, kavramaya, muhabbet kurmaya dönük
girişimler, küçük adımlar. Nihayetinde denemeler. Hayatı, deneyerek,
gözleyerek, içselleştirerek algılayan insanın yürüyüşü de bir denemeler
toplamı. Deneme, tam da hayatın yanında, yakınında, içinde. Bu yüzden Haller Hayaller, bir kişinin kişisel tarihinden yola çıkıp gözlemlerini, okumalarını, sorgulamaları paylaşma zemini.
(Öykü)
Mehmet Kahraman öykülerinde titiz bir dil işçiliği sergiler. Dil,
gerek tiplerle gerekse atmosferle tam bir uyum içerisindedir. Tüm
öyküler bir şekilde hayatın kıyısına düşmüş aile bireylerini anlatır.
Öykülerinde baba, çocuk ve anne motifi önemli bir yer tutar. Olayı değil
o olayın yazarda yarattığı izlenimleri, etkileri, çağrışımları
öyküleştirir. Kahraman, hayatı buradan, ev içinden izler. Seslere,
kıpırtılara, gürültülere kulak kesilir. Anlatıcının yaptığı, ev
içlerindeki uğultuyu sözcüklerin sesine dönüştürmektir. Öyküler, küçücük
olaylar etrafında başlar; bilinçaltı, zihinsel göndermeler ve
çağrışımlarla halka halka genişler, derinleşir.Necip Tosun
Bir öykücü iki şeyi hedefler: Okuyucunun ruhunda; insana, hayata, dünyaya, duygulara, düşüncelere, düşlere ilişkin bir rengi, bir noktayı, bir kelimeyi ateşlemek. Bunu yaparken öykü türünü var eden iç dinamikleri yerli yerince kullanmak. Hem insana dokunmak hem de bunu estetik bir biçimde yapmak. Mehmet Kahraman ikisini de başarıyor. Öykülerinin sonunda bir yitirişin, bir buluşun, bir zaafın, bir erdemin, bir alçalışın, bir yükselişin yani bir ruh durumunun heyecanını buluyoruz, üstelik bunu öykü sanatının iç düzenini ihmal etmeden yapıyor. Bu ikinci kitabında, Minareden Düşen Ezan’da oluşturduğu tabloya, gerçekçi anlatımın sınırlarını zorlayacak yeni çizgiler eklemek endişesinde…
Abdullah Harmancı
(Öykü)
İsmail Özen'in İtibar 30'da çıkan öyküsü "Babamın Şarkısı" yazarın
öykücülük serüveninde yeni bir damar açtığını gösteriyor. Açmak
istediğini demiyorum. Zira bu öykü öylesine başarılı ki, tek başına Özen
öykücülüğünde yeni bir damar. İsmail Özen, çocukluk anılarını ve
esrarengiz olanı anlatarak ilk kitabında iki ana damardan yürümüştü. Bu
öykü ile yerlilik - yabancılaşma - ilahi olanadan uzaklaşma - ilahi
olana duyulan derin özlem gibi bir yeni yoldan yürüyor. Öykü
başladığında bir tercüme okuduğunuzu düşünüyorsunuz. Böyle başlayıp
bitmiş olsaydı, zihnimde soru işaretleri oluşacaktı. Onca Batılı imge,
motif, unsur yoğun olarak kullanılmışken birdeN tasavvufi bir şiir ve
musiki parçası öyküyü dolduruyor. Derken anlatılanlar sadece öyküdeki
kadını değil okuru da şaşırtıyor. Öykünün başı ile sonu arasında
bilinçli bir biçimde inşa edilmiş bir zıtlık söz konusu. İster istemez
Gül Yetiştiren Adam'ı düşündüm... (A.Harmancı)